Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Türkiye, Zülfü’lere “Veda” etmek zorunda!

Türkiye, Zülfü’lere “Veda” etmek zorunda!

“İki kör”ün “dolma yeme” hikâyesini bilirsiniz... Biri, “dolmaları çift çift götürüyor”muş ama, diğerini “niye çift çift yiyorsun” diye azarlamış da, azarlanan kör, “Allah’tan kork be adam!.. Sen kör, ben kör!.. Nereden çıkardın çift çift yediğimi” diye cevap verince; “Ben öyle yapıyorum da!..” demiş ya, Türkiye’de yaşanan olayların temelinde işte bu “körlerin çekişmesi” yatıyor... “Tahammülsüzlük”lerin temelinde de, “gerilim ve kaos”ların temelinde de “dolma”lar var...
Hikâyedeki “kör”lerden biri “masum”dur, “saf”tır, “temiz”dir ve hiçbir “art niyet” taşımamaktadır... Ama diğer kör, hem “kıskanç”tır, hem “pisboğaz”dır ve hem de “misillemeci”dir!.. Aynı zamanda “kendine güveni yok”tur ki, başkasına güven duysun!.. Tabiî, “paylaşımcı” da olmadığını, “uzlaşmadan uzak” bulunduğunu ve “çıngar” çıkarmak için “bahane” aradığını da söylemek mümkündür!.. Körün biri ne kadar “uyumlu” ise, diğeri o kadar “uyumsuz”, “hırçın” ve “kavgacı”dır... “Kendisiyle kavgalı” olduğu için de, başkalarıyla “barışık” yaşaması mümkün değildir!..
“BİZ ÖYLE YAPIYORUZ DA!”
Gelin, bu “kör”lerden birinin “Solcu” olduğunu, diğerinin de “Müslüman, demokrat, özgürlükçü ve barışçı” olduğunu varsayalım!..
“Müslüman” olan, “kendi hakkına razı” olmakta ve “hakkından ötesi”ni istememektedir!.. Ama “Solcu” olanı, “hakkından daha fazlasına” el atmakta, yani “ötekinin hak ve özgürlüklerine tecavüz” etmektedir!..
Buna “okuma hakkı”nı da dahil edebilirsiniz, “kılık-kıyafet hakkı”nı da!..
Sorarım size;
Bir körün, “dolmaları çift çift götürerek” yaptığı şey, “diğer körün hakkına tecavüz” değil midir?..
“Sol” da bunu yapıyor işte;
“Katsayı zulmü”nün devamını istemekle “okuma hakkı”na, “başörtüsü yasağı”nın sürmesini istemekle de “kılık-kıyafet özgürlüğü”ne “tecavüz” ediyor... Ki, bu tecavüz, “Mersin’deki çarşaf yırtma olayı” ile sonunda “şiddet”e de dönüştü!..
Bütün bunlara rağmen, hiç utanmadan, hiç sıkılmadan ve de büyük bir pişkinlikle diyorlar ki;
“Müslümanların, demokratların, özgürlükçü ve barışçıların gizli ajandaları var!.. Bunların hedefi laiklik ve Atatürkçülük!.. Bunlar Türkiye’yi ekseninden kaydırmaya çalışıyor!.. Bunlar rövanş peşinde!..”
Bunun gibi, daha nice “zırva”lar!..
Tıpkı, hikâyedeki “kör” gibiler!..
Sorsanız bunlara;
“Nereden çıkarıyorsunuz?”
Ikına-sıkına cevap verirler;
“Biz öyle yapıyorduk da!”
Evet öyle yapıyorlardı... Başkası yemesin diye, dolmaları çift çift götürüyorlar ve dolayısıyla “öteki”nin hakkına tecavüz ediyorlardı!..
Ki, öteki “aç” kalsın!..
Ve hatta açlıktan ölsün!..
Çünkü, “ötekine tahammül”leri yok!..
Tabiî, “yaşamasına” da!..
ZÜLFÜ KİME DİRENİYOR?
Diyeceksiniz ki; durup dururken şimdi bu mevzu da nereden çıktı?..
Bir “kartel yazarı” olsaydım, “kıçımdan uydurdum” derdim ama, ben yazı yazarken “beynimi” kullandığımdan, bu yazı da bir “gözlem ve düşünce”nin ürünüdür!..
Bir “olay” nakledeyim de; hem “yazının nereden çıktığını” anlayın, hem de “Sol’un zihniyeti”ni görün!..
Herhalde duymuşsunuzdur... Can Dündar’ın “Mustafa” filminden sonra, “Atatürk”le ilgili bir film daha yapıldı... “Veda” adlı film, şu anda, “vizyon”da bulunuyor...
Sinema eleştirmenlerinin “Büyük bir hayâl kırıklığı” olarak yorumlandığı “Veda” filminde Sinan Tuzcu, Serhat Mustafa Kılıç, Dolunay Soyset ve Ezgi Mola rol alıyorlarmış!..
Televizyon televizyon dolaşmasından da görüyor ve biliyor olmalısınız ki, filmin “senaryo”sunu yazan da, “filmi yöneten” de ve hatta “müziğini” yapan da, “on parmağında on marifet”(!) olan Zülfü Livaneli!..
Eleştirmenlerin, “fragmanlarına bakıp çok şey bekleyenler Veda’dan eli boş çıkabilir” dediği film; Atatürk’e “resmî tarih gözünden” yani Atatürk’ün yaveri Salih Bozok’un gözünden bakıyormuş!..
Yani, “Mustafa’ya misilleme” için yapılmış!..
Hayır, filmi seyretmedim...
Seyretmeye de hiç niyetim yok...
Hele Zülfü Livaneli’nin, önceki günkü Cumhuriyet’te yayınlanan demecinden sonra, “merak” için bile gitmem bu filme!..
Zülfü Livaneli demiş ki;
“Veda, bir direniş filmi... Atatürk’ün adını karalamak ve küçük düşürmek isteyenlere karşı bir direniş!”
Söyleyin Allah aşkına;
Bu sözler, “Sol’un kendi içindeki kavga”nın dışavurumu değil midir?..
Bu sözler, “Can Dündar’ın Mustafa’sına bir misilleme”nin ifadesi değil midir?..
Bu ruh hali, “Can Dündar’dan öç ve intikam alma”nın göstergesi değil midir?..
Zülfü Livaneli’nin içinde bulunduğu ruh hali de gösteriyor ki; “Solcu, Kemalist ve Ulusalcı” kesimin çoğunda bir “öç alma” histerisi var!..
“Misilleme” yapmaya başlıyorlar!..
Çoğu “skor” peşinde!..
Sen “Mustafa”yı yaptın, “1-0 galip” geldin, o halde “Veda”yı yapıp bir “gol” de ben atayım ki; durum “1-1’e” eşitlensin!..
“İntikam” hisleri zirvede!..
Birbirlerinden “rövanş” almanın, birbirlerine “galebe” çalmanın peşindeler!..
GERİLİMİN KAYNAĞINDAKİ RUH HALİ!
Söyleyin hele;
Bu “direniş” niye ve kime?..
Elbette Can Dündar’a!..
Onun filmi “Mustafa”ya!..
“Kör” hikayesini niye anlattığımı şimdi anladınız mı?.. Hikayedeki kör ne kadar “kıskanç” ve “tahammülsüz” ise, Zülfü Livaneli de o kadar kıskanç ve tahammülsüz!..
Açık açık söylüyor işte;
“Veda bir direniş filmidir!”
Direniyor Zülfü!..
“Kavga” ediyor Can Dündar’la!..
Oysa Can Dündar’ın, bildiğim kadarıyla ne “direnmek” gibi bir düşüncesi, ne “kavga” etmek gibi bir amacı, ne de “rövanş” almak gibi bir histerisi yoktu!..
Ama, Zülfü’nün niyeti ortada!..
Tavrı da ortada!..
Bu tavır, “kavgacı ruh hali”nin demeçlere yansımasından başka bir şey değildir!.. Bu tavır, Türkiye’de devam ettirilmeye çalışılan “gerilim ve kaos” ortamının “zihinsel altyapısı”nın göstergesidir!..
Görüyorsunuz işte;
Böyle bir “zihniyet”le, ne “Müslüman”ların, ne “demokrat” ve “özgürlükçü”lerin kavga etmesine hiç gerek yok!..
Çünkü onlar;
“Kendileri”yle kavgalı!..
Yani, “bizlere” söyledikleri her şeyi, misliyle “kendileri” yapıyor!..
“Kavga”yı yapan da onlar, “ötekine tahammül edemeyen” de onlar, “misilleme” yapan da onlar, “rövanş histerisi” ile kıvranan da onlar!..
Bize neyi yamamaya çalışıyorlarsa, çok daha beteri kendilerinde!..
Zülfü’nün sözleri de gösteriyor ki;
Türkiye bu “kavgacı”lara, bu “rövanşçı” ve “tahammülsüz”lere artık “veda” etmek zorundadır!..
Aksi halde, “barış” bir hayal!..
================
Baykal’ın “dost”ları!
Hani, “Senin gibi dostum olduktan sonra, düşmana hiç ihtiyacım olmaz” diye bir söz vardır ya... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, son zamanlarda herhalde böyle düşünüyordur!..
Çünkü Baykal’ın da; Onur Öymen gibi, Kemal Kılıçdaroğlu ve “Mersin’deki Kadın Kolları üyeleri” gibi “dost”ları varken, “düşman”a hiç ihtiyacı olmasa gerek!..
CHP ne zaman durumu düzeltse, ne zaman yukarı tırmanır gibi olsa, hemen bir “çatlak” oluyor ve başlıyor “oy sızdırmaya!”
Onur Öymen, “Dersim Katliamı”nı övüp, “Alevi”leri ayağa kaldırıyor!.. Mersin’deki kadınlar “çarşaf” yırtıp, “açılım” çabalarını “sabote” ediyor!..
Son olarak da, Kemal Kılıçdaroğlu, öyle bir “inci” yumurtladı ki; hem Hükümet’i şaşırttı, hem Baykal’ı!.. Kılıçdaroğlu; Hükümet’in bile aklının ucundan geçirmediği “genel af”tan söz edip “Apo’yu İmralı’dan kurtaracak” formülü gündeme getirince; zaten “Çarşafa dolanan” CHP, bu defa da “Af”fa dolandı!.. Tabiî, Kılıçdaroğlu, “Baykal’dan fırça” yiyip “kıvırmaya” başladı ama, söz ağızdan çıktı bi kere!..
Bakalım ne yapacak Baykal?.. Bu “dost”larla iktidara mı yürür, iktidarsızlığa mı, hep birlikte göreceğiz!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi