Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Bırakın referanduma gitsin

Bırakın referanduma gitsin

Günlerden beri anayasa değişiklik paketini tartışıyoruz, daha en az üç ay daha tartışacağız. Ancak tartışmaların ne üzerine yapıldığını, daha doğrusu tartışılan konu hakkında 70 küsur milyonluk ülkede kaç kişinin yeterli bilgisi olduğunu merak ediyorum. Denebilir ki milletin vekilleri bu konuyu enine boyuna inceleyerek gerekli düzenlemeyi yapmış, gelen eleştiriler de dikkate alınarak bazı değişikliklere de gidilmiştir. Bu bakımdan herkesin meseleyi öyle derinlemesine incelemesine gerek yoktur. Hatta bazıları da çıkıp milletin bilmesine gerek olmadığını da söyleyebilir. Ancak bu anayasa değişiklik paketi eninde sonunda referanduma gidecek ve milletin oyuna sunulacaktır. Gelişmeler bunu gösteriyor. Çünkü partiler arasında 367 oyu temin edecek bir uzlaşma sağlanabilmiş değil. Bundan sonra sağlanabilir mi? Bu da mümkün görünmüyor. Ancak uzlaşma sağlanması sanıyorum en sağlıklı yol olurdu. Böyle olunca değişiklik paketini inceleme imkanı olmayan insanımız neye ne için oy verecek, değişiklik paketini niçin kabul edecek niçin reddedecek? Bu noktada insanımızın değişiklik paketini imkan bulamadığı için mi yoksa ilgisizliği sebebiyle mi inceleyemediği sorusu akla gelebilir. Bir araştırmaya göre üniversite öğrencilerinin çoğunluğu bile paketin ne getirip ne götürdüğünü doğrudan incelemeye gerek duymadıklarına göre kitleleri fazlaca eleştirmenin de anlamı kalmıyor.

Buna karşılık birileri de çıkıp bu işler böyle yürür, başka yolu da yoktur diyebilir. Demokrasi denen sistem böyle işliyor. Verdiği oylarla son sözü millet söylemiş oluyor ya da öyle görünüyor, öyle kabul ediliyor. Böyle olunca da milletin önüne çok maddeli referandum sandığı götürmek sadece anayasal zorunluğu yerine getirmekten öte bir anlam ifade etmiyor. Bu bakımdan 30 maddelik paketin 3 maddesi dışındaki 27 maddesi Millet Meclisi'nde referanduma gerek duyulmayacak bir oy çoğunluğu ile kabul edilebilmiş olsa da geriye kalan 3 madde referanduma sunulmuş olsaydı millete neye evet ya da hayır diyeceğini anlatmak daha kolay olurdu. Ne var ki bu husus tartışıldı ama sonuçlandırılamadı. Sanki Baykal konuya samimiyetle yaklaşan bir teklif yapmış gibi oldu, en azından kamuoyuna böyle yansıdı, Başbakan Erdoğan da bu teklifi kabul etmiş göründü. Sonunda çıka çıka ne Baykal'ın teklifi ne de Başbakan'ın karşı açıklaması bizim sandığımız ve düşündüğümüz gibi olmadı. Karşılıklı şark kurnazlığının örnekleri sergilendi. Siyasette şark kurnazlığı ne kadar geçerlidir, insanımıza ve ülkemize faydası ve zararı nedir araştırmak gerekir.

Peki ülkemiz siyasetinde uzlaşma konusunda niçin sürekli başarısızlık yaşanıyor?

Sanıyorum bunun ana sebebi uzlaşma kültürüne sahip olmayışımızdır. Uzlaşma diye ortaya çıkan siyasetçinin tavrına bir bakıyorsunuz şartlar ileri sürüyor ve bu şartlarda en ufak bir değişikliğe ve rötuşa yanaşmıyor. Ya benim teklifimi kabul edersin ya da anlaşma olmaz mantığı sergileniyor. Bu tespiti belli bir parti ile ilgili olarak yapıyor değilim. Siyasette genel yaklaşım böyle oluyor. Böyle olunca da ister istemez son sözü Meclis'te çoğunluğa sahip olan parti söylüyor. Bir diğer ifade ile siyasette liderlerin söylediği oluyor.

Milletvekili listelerinin ağırlıklı belirleyicisi de liderler olunca milletvekillerine liderin gösterdiği istikamette oy kullanmak kalıyor. Aykırı davranış sergileyenler ise ilk seçimde listelerden eleniyor.

Bu bakımından özellikle anayasa değişiklik paketinin referanduma götürülmesi en sağlıklı yol olarak görülüyor. Liderlerin uzlaşmaz tavrını aşmak da böyle mümkün olacaktır. Bu noktada değişiklik paketinin insanımıza mümkün olduğunca detaylı bir şekilde anlatılması gerekiyor. Anlatmak da yetmez milletimizin anlatılanlara kulak vermesi ile en iyi sonuç alınabilir. Kampanya boyunca milletimizin yanıltılmamasına dikkat etmek gerekiyor.

Bu pek mümkün değil ama bir temennidir. Çünkü, liderler için toplumu şu ya da bu şekilde kendi yanlarına çekmek önemlidir. Her lider kendi düşüncesinin doğru olduğuna inandığı için de karşı görüşleri yere sermek ilk hedef haline geliyor. Neticede kampanya bir polemik yarışına dönüşüyor. Bu seçim kampanyalarında da böyle oluyor. Mahalli seçimlerde bazı belediye başkan adaylarının vaatleri hatırlanacak olursa hedefin sadece oy almak olduğu rahatlıkla görülür.

Bütün bunlara rağmen sistem gereği en sağlıklı yol son sözü milletin söylemesidir. Eğer milletimizin çoğunluğu neye oy verdiğini araştırma gereği duymuyor, taraftarı olduğu parti lider ve sözcülerinin söylediklerini kendisi için yeterli görüyorsa bunun da fazla eleştirilecek bir yanı yoktur. Çünkü sorumluluk millete aittir. Unutulmamalıdır ki her toplum layık olduğu şekilde yönetilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi