Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Türkiye'yi anlamak için Çanakkale'yi anlamak gerekir

Türkiye'yi anlamak için Çanakkale'yi anlamak gerekir

çanakkale savaşları bu ülkenin ve milletin maddi ve manevi tapusudur. Bu tapu sayesinde milletimizin geleceğini hiçbir güç ve kuvvet engellemeyecektir. Aşağıda anlatacağım çanakkale gerçeği de her şeyi apaçık ortaya koymaktadır.
çanakkale’de gözle görülen, elle tutulan askerlerimizin yanında, bir de elle tutulmayan ama gözle görülen manevi askerlerimiz vardı ki, bu askerlerin başını Efendiler Efendisi Peygamberimiz (s.a.v.) çekerdi.
çanakkale’de bulunmuş, binlerce gazimizden manevi ordular hakkında pek çok örnek dinleyen ve okuyan olmuştur. Elbet böyle şeylere inanmayanlar çıkacaktır ve inkar edeceklerdir. Zaten onlardan kimse çanakkale’ye gitmemiş ve bu vatan için, bu milletin dini diyaneti için şehit düşmemiş ve gazi olmamıştır.
Bu sebeple de çanakkale’ye hep uzak kalırlar, hatta düşman askerlerinin bize yaptıklarına değil, bizim askerlerimizin onlara yaptıklarını ayıplarlar. Bu tipler bugün de var, yarın da olacaktır. Biz “çanakkale geçilmediği” için sevinirken, onlar üzülmektedir.
Neyse sözü uzatmadan, tarihi vakayı Murat Duman’ın “Cumhuriyetimizin önsözü çanakkale” kitabından yazayım.
“Güzeller Güzeli de Yardıma Geldi”
çanakkale zaferi, yokluk ve yoksulluk döneminin başarısıdır. Maddi ve siyasi açıdan devletin tıkandığı bir dönemde meydana gelmiştir. Maddi imkanların, neredeyse tabana vurduğu, düşmanların ise çok güçlü bulunduğu bir savaştır.
Mehmetçiğe; “ölürsem şehit, kalırsam gazi!” dedirten imanı, zaferi getirmiştir. Sekiz buçuk ay süren savaş, ülkemizin en iyi yetişmiş, en kaliteli insanlarını, gelecek vaat eden parlak gençlerini de alıp götürmüştür. “Biz çanakkale’ye bir darülfünun (üniversite) gömdük!” sözü bunun en açık ifadesidir.
Evet, milletimiz en güzide evlatlarını vatana kurban ederken, analar kurbanlık koyunlar misali kınaladıkları kuzucuklarını çanakkale’ye yollarken, Efendimiz (s.a.v.) de şehadet şerbetini içen, Bedrin aslanlarına komşu olmaya hazırlanan bu yiğitlerin yanındadır.
Yıl, 1928… Alim, arif ve zarif insanlardan biri, Alasonyalı Cemal öğüt Hocaefendi, Hacca gider. çanakkale Zaferi’nin üzerinden tam 13 yıl geçmiştir. Hocaefendi, Medine’de birçok değerli zevat ile tanışma fırsatı bulur. İşte bu mübarek zatlardan biri de, Efendimiz (s.a.v)'in türbedarıdır.
Bu hak dostu, aynı zamanda sadık bir Osmanlı dostudur. “Osmanlı” der, başka bir şey demez. Cemal öğüt Hoca sormaktan kendini alamaz ve “Niçin bu derece muhabbet” diye sorar. Pir-i fani olmuş, nurlaşmış adam, hiç duraksamadan şu cevabı verir: “Osmanlı’yı İslâm namına sevmek için, bir hatıram bile bana yeter.”
Hocaefendinin ısrarı üzerine türbedar eşsiz hatırayı şöyle anlatır:
1915 Haccına, Hindistan ulemasından bir zat da gelmişti. Bu zat, deruni dünyası zengin bir Allah dostu idi. Hacdan sonra, Rasulullah (s.a.v.)'i ziyaret için, Medine’ye gelmişti. Hüznünü sorduğumda bir türlü gözünün yaşı geçmeyen o mübarek zat, gözyaşlarını daha da çoğaltarak şu cevabı verdi:
“Bunca yıl sonra nasip oldu, o Güzeller Güzeli'ni ziyarete geldim. Fakat müşahede ettim ki, Rasulullah (s.a.v.) makamında değil. Yoksa benim kalp gözüm mü körelmiş? Rasullah (s.a.v.)'in varlığını neden hissedemiyorum? İşte, Medine’ye geldim geleli, bu düşüncelerle perişanım.”
Yaşlı türbedar, o gece rüyasında, Güzeller Güzeli’ni görür. Hindistanlı alimin anlattıklarını hatırlar. Allah’ın Rasulü, onu merakta bırakmaz ve buyurur; “Evet, hissedilen doğrudur. Ben şimdi Medine’mde değilim. çanakkale’deyim. Zor durumda olan asker evlatlarımı yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Şimdi onlara yardım ediyorum…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi