Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Eşekler her yerde... Asıl kaybolan, insanlık!

Eşekler her yerde... Asıl kaybolan, insanlık!

Bekir Coşkun’un, herhalde “göbeğini kaşıdığı” esnada; her nereden esmişse esmiş, “eşek”ler esmiş kafasına... “Nereye gitti bu eşekler?” diye soruyordu önceki günkü yazısında... Öyle ya; köylerin “harman yerleri”nde, kasabaların ve beldelerin “çayırlık”larında, şehirlerin kenar mahallelerinde her zaman “terk edilmiş eşekler” vardı... “Şimdi, hiçbiri yok” diyor Bekir!.. Peki, nereye gitti bu eşekler?.. Cevabını da kendisi veriyor: “Çünkü hepsini yediniz!.. Hepsini kesip yedirdiler bize!”... Kimi zaman “sucuk-pastırma” olarak, kimi zaman da restoran ve lokantalarda “yemek” olarak geldi önümüze... Bir hesaba göre 250 bin, bir hesaba göre 300 bin eşeğin yenilip-bitirildiğini yazmış Bekir!.. Ve eklemiş: “Eğer arsada veya korulukta bir eşek görürseniz, iyi bakın!.. Çünkü birkaç saat sonra o da yok olacaktır!”.. Ya “sucuk” olacaktır, ya da “pastırma!”
EŞEKLER MEDYADA... HEM DE BOYNU YULARLI!
Bekir’in “hayvan sevgisi”ni gayet iyi bilirim... Ölen köpeği Pako’ya yazdığı mektupları ve “Pako’nun ağzından” kaleme aldığı yazıları herkes bilir... “Köpek”leri ve “eşek”leri, aslında bütün “hayvan”ları sever Bekir!.. Doğrusunu söylemek gerekirse, Bekir’in asıl sorunu şu: “Bu ülkenin hayvanlarını sevdiği” kadar, “bu ülkenin insanlarını sevemedi” bir türlü!..
Hayvanların “kaşınmalarına” bakıp, insanları da “göbeğini kaşıyan adam” olarak gördü!..
Şimdi de, “eşek”lere takmış kafayı...
Soruyor: “Nereye gitti bu eşekler?”
Aslında “harman yerleri”ne, “çayırlık”lara veya “kenar mahalle”lere değil, “gazete sayfaları” veya “televizyon ekranları”na baksaydı, görürdü ki, “eşek”ler orada!..
Hem keyif sürüyorlar,
Hem “özgürce anırıyor”lar!..
Hiçbiri de “terkedilmiş” değil!..
Hepsinin “sahibi” var!..
Hepsinin cebi “dolarlı”
Ve de “boyunları yularlı!”
Sürekli anırıyorlar!..
“Sucuk” veya “pastırma” olmaktan kurtulmuş kimi “yaşlı eşek”ler, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimiz’e alçakça saldırıyor, kimi “sıpa”lar da 2-3 yaşındaki çocuklara bile “tecavüz” edip, onları öldürüyor!..
Yani, Bekir’in, “Nereye gitti bu eşekler?” diye hayıflanmasına, üzülmesine hiç gerek yok!..
“Terkedilmiş eşekler” çoktaan buldu yollarını... Onlar şimdi “Bremen Mızıkacıları” korosunda “solist” olarak çalışıyor!..
Dediğim gibi;
“Sahipli eşekler” ise, ya “gazete köşeleri”ni “ahır” haline getirip anırıyor, ya da “televizyon ekranları”ndan bağırıyor!..
Kimi “Peygamber Efendimiz”e dil uzatıyor, kimi de “İslâm”a ve “Müslüman”lara!..
Yani, “eşek”lerin bir yere gittiği yok!..
Bekir, “gazete köşeleri”ne ve “televizyon ekranları”na bakmayı unutmuş olmalı ki, onları göremiyor!..
ANIRMALARI ENGELLEMEK İÇİN FORMÜL!
Şahsen, ben yine de “eşek”lerin kesilip, “pastırma” ve “sucuk” yapılarak bizlere “Nallı Kuzu” olarak yedirilmesine rıza gösteremem!..
Maksat, “anırmalarının önüne geçmek” ise, onlara “daha başka yöntemler” uygulanabilir!..
Meselâ, “Başkomiser’in metodu” uygulanırsa, “eşek anırmaları”nın önüne geçilebilir!..
Nasıl mı?..
Komiser, Başkomiser, Emniyet Amiri ve Emniyet Müdürü olarak uzun yıllar Emniyet’in çeşitli kadrolarında çalışmış olan, şu anda da sanıyorum yurt dışı bir görevde bulunan Feyzullah Arslan, bir kitabında, yaşadığı bir olayı şöyle anlatır:
“1993-94 yıllarında Fethiye Emniyet Müdürlüğü ve Kaymakam Vekilliği yaptığım dönemde, Kabakçı Köyü civarındaki bir otelin bayan sahibi, bir dilekçe ile yanıma gelerek otelin civarındaki eşeklerin sık sık anırdığını ve bundan turistlerin rahatsız olduğunu bildirerek konunun önlenmesini istedi.
Ben de gayet doğal olarak dilekçeyi Emniyet Müdürlüğü Merkez Karakol Amirliği’ne havale ettim.
Karakol, PTT Karşısı alt katta, İlçe Emniyet Müdürlüğü makamı da üst kattaydı. Bayan, dilekçeyi götürdükten 5 dakika sonra Karakol Amiri Başkomiser bana telefon açarak:
“Müdürüm, bir dilekçe havale etmişsiniz, eğer bana kızmaz ve müsaitseniz sizinle görüşmek istiyorum” dedi... Ben de “tamam gel” dedim.
Hemen telaşla gelen Başkomiser; “Müdürüm, çok özür diliyorum, 50 yaşından sonra eşeklerle mi uğraşacağım? Hem eşekler benim sözümü dinler mi? Bıktım bu kadından, Kabakçı Köyü’nün eşeklerine çoban mı olacağım ben?” diye serzenişte bulundu.
Ben de ikaz ve ikna ederek eşek sahiplerine tebligat yapmasını, eşeklerine sahip olmalarını istemesini söyledim.
Başkomiser cevapladı; “Müdürüm kızmazsanız ben ona kesin bir çözüm bulacağım, müsaade eder misiniz?” diye bana sordu.
Ben de “Neymiş bakalım çözüm?” diye sordum.
Başkomiser; “Müdürüm, bayana diyeceğim ki, küçük bir yuvarlak bidon al, 2 kilo zeytinyağı al, bir de boya fırçası al... Bidona koyduğun zeytinyağını fırça ile eşeklerin kıçına sür. Eşek anıracağı zaman kıçını sıkamaz, dolayısıyla nefesi ağzından değil kıçından çıkar ve anıramaz, turistler de rahatsız olmaz. İşte ona kesin çözüm, ne olur bana müsaade edin, ben bu formülü önereyim” dedi. Ben de başkomiseri rahatlatmak amacıyla kerhen “olur” dedim.
Biraz sonra otel sahibi şikayetçi bayan “Terbiyesiz, ahlâksız, bana ne diyor” diye bağırarak odama girdiğinde, başkomiserin gerçekten de bana anlattıklarını aynen bayana aktardığını anladım.”
Hiç denemedim... Zaten denememin imkânı da yok... Öyle ya; “dağda, bayırda, çayırda” eşek kalmadı ki, çoğu “medya”da!..
Dolayısıyla, “eşeklerin kıçına zeytinyağı sürüldüğünde” anırıp-anıramayacaklarını bilmiyorum!..
Ama, denemeye değer!..
İşte şimdi, gazetelerdeki ve televizyonlardaki “eşek sahipleri”ne sesleniyorum!..
Deneyin “zeytinyağı formülü”nü!..
Alın elinize bir fırça; sürün kıçlarına!..
Bakalım anırabiliyorlar mı, anıramıyorlar mı?..
Eğer bu formül işe yararsa, hem bu millet rahat eder, hem kendileri!.. Üstelik, “evden veya köyden kovulan eşek” olmaktan da kurtulurlar!..
DEHŞET, VAHŞET, İĞRENÇ BİR OLAY!
Tamam, “eşek”ler için formül bulduk da, bu eşeklerden olma “sıpa”ları ne yapacağız?..
Öyle ya, büyüyünce onlar da “eşek” olacak ve ülkeyi daha fazla rahatsız edecekler!..
“Sıpa” dediğime bakmayın, onlar 16-17 yaşlarına gelmiş, yani “eşşek kadar” olmuşlar!..
Ne yaptıklarını biliyorsunuz...
Önce “2 yaşındaki bir kız çocuğu”na, daha sonra da “3 yaşındaki bir kız çocuğu”na tecavüz etmişler... Sonra da, 3 yaşında olanını öldürmüşler!..
Siirt’in Pervari ilçesinde “1 yıl önce” meydana gelen bu iğrenç olay, Türkiye’nin gündemine yeni girdi!.. “Tecavüzcü 10 çocuk”tan ikisi 12 yaşından küçükmüş, geri kalanları ise 13-16 yaşlarında!..
Dediğim gibi, olay “bir yıl önce” meydana gelmiş!.. Mahkeme süreci devam ediyor!..
“Dehşet”ten de öte bir olay!..
Tam bir vahşet!..
Tek kelimeyle iğrenç!..
Tamam, olay “dehşet, vahşet ve iğrenç”tir de, “haberin veriliş biçimi”ne ne demeli?..
Şu hale bakın;
Hem de “3 yaşında” ve “tecavüze uğramış” bir çocuğun “otopsi fotoğrafı” dünkü bir gazetede tüm açıklığı ile yayınlanıyor!..
Buna, “eşeklik” demek bile az gelir!.. “Hayvanlık” demek de, bu vahşeti anlatmaz!.. “3 yaşındaki çocuğun çıplak fotoğrafı”nı yayınlamak “adilik”tir, “pespayelik”tir, “iğrençlik”tir!..
Tek kelimeyle “sapıklık”tır!..
Hani, Bekir soruyordu ya;
“Nereye gitti bu eşekler?”
Cevap, gayet açık değil mi;
“Gazete”lerde, “televizyon”larda!..
Demek oluyor ki;
Evrimleşip “sapıklaşmışlar” ve “Belhum Adal”leşip, kendilerine “medya”da yer bulmuşlar!..
Uzaklarda aramayın onları!..
Onlar, hem “sübyancılığı teşvik” ederler, hem de utanmadan “tecavüze uğramış 3 yaşındaki çocuğun fotoğrafını” yayınlarlar!..
“Gazetecilik” mi bu?..
Hayır, eşeklik!.. Hayvanlık!..
Hatta, “hayvandan da aşağı”lık!..
BU ÇOCUK(!)LAR DA MI AFFEDİLECEK?
Baştan söyledik; “tecavüzcü çocuklar”la ilgili mahkeme süreci devam ediyor... Adlî Tıp Kurumu’ndan verilen raporda; zanlıların, “yaptıkları işin bilincinde oldukları” ifade edilmiş!..
Demek oluyor ki; artık “çocuk” değiller!..
“Eşşek kadar adam” olmuşlar!..
Peki, bundan sonra ne olacak?..
Kararı, elbette “mahkeme” verecek... Karar, herhalde “toplum vicdanını rahatlatacak” bir karar olacaktır!.. Tabii, hiçbir karar, 3 yaşındaki çocuğu geri getirmeye yetmeyecektir!..
Ama, benim asıl endişem;
Bu çocukların “affedilme” ihtimali!..
Malûm, tam da bugünlerde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir “af teklifi” oldu...
TBMM’deki “23 Nisan Resepsiyonu”nda şöyle bir teklifte bulundu Devlet Bahçeli:
“23 Nisan Bayramı’nın 90. yılında bir çocuk affı düşünmek kanaatimce çok yararlı olur. Taş atanı da, atmayanı da, başka türlüsü de, ne kadar çocuk varsa, bütüncül bir yaklaşım içinde, çocuklarımızın suçlu olmaktan, suçluluk içinde daha kötü yollara sapmaktan kurtarılması lazım.”
Malûm, bu teklifin Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast’ı, Rahip Santaro’yu öldüren Oğuzhan Akdin’i ve Münevver Karabulut’u öldüren Cem Garipoğlu’nu kapsayıp kapsamayacağı tartışılıyor.. Öyle ya; onlar da “cinayet” işlediklerinde “16-17 yaşlarında”ydı!.. Yani “18’in altında”ydılar, dolayısıyla “çocuk” sayılırlardı!..
Devlet Bahçeli’nin önerdiği “af” çıkarsa, pekala onlar da yararlanırdı!.. Kanunda, “cinayet işleyenler hariç” denilse bile, Anayasa Mahkemesi, bu kanunu “eşitlik ilkesine aykırı” bulup, kapsamı genişletir ve bu iş “Rahşan Affı”na dönebilirdi!..
ÖNCE BATAKLIĞI KURUTUN!
Türkiye, işte bu “af teklifi”ni tartışırken, Siirt Pervari’deki “vahşet” geldi gündeme!..
Devlet Bahçeli’nin; “katil”lerin ve “tecavüz zanlıları”nın da affedilmesini istediğini hiç sanmıyorum... Ama yine de “çok dikkatli” olunması gerekiyor!..
Çünkü af, “namludan çıkan mermi” gibidir!.. Asla geri dönüşü olmaz!..
İlla bir şeyler yapılmak isteniyorsa; “sivrisinek”lerle değil, “bataklık”la uğraşılmalı, ilk önce “bataklık kurutulmalı”dır!..
“Eğitim” sorgulanmalıdır!..
“Sistem” sorgulanmalıdır!..
“Medya” sorgulanmalıdır!..
Siz, televizyonlarda yayınlanan “dizi”lerdeki “aile içi şiddet” ve “ensest ilişki” sahnelerine göz yumar, gazetelerdeki “eşimi nasıl aldattım” kampanyalarına bir tedbir almaz, bunları “çağdaş yaşamın gereği” olarak görmeye devam ederseniz; “sapıklık yaşı” düşer, “ilköğretim”e kadar iner!..
Sözün özü; önce “eşek”leri halledin!.. Çünkü “sıpa”ları doğuran, bu “eşşek oğlu eşek”lerdir!..
Bırakın “eşek”leri sevmeyi!..
Önce “insan”ı sevin, insanı!..
Çünkü, “eşek”ler her yerde!..
Asıl kaybolan, insanlık!..
==============
CHP söz verirse!
Başbakan Tayyip Erdoğan Amerika’da iken ne demişti Bay Deniz Baykal?
Demişti ki; “Anayasa değişikliği paketindeki 3 maddeyi çıkarın, diğer maddelere biz de destek verelim ve referanduma hiç gerek kalmadan Meclis’te bitirelim işi!”
Başbakan, bu teklife, önce “Şark kurnazlığı” dese de, daha sonra “olabilir” dedi; “oturur, görüşürüz!”
Sonra ortaya çıktı ki;
CHP’nin “sadece 3 madde” dediği şey, “11 madde” imiş!..
“CHP’nin şark kurnazlığı”nı kimse yemedi tabiî!.. Ama kimse de, “ahlâksız teklif” filan demedi!.. Ama, dün, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, hiç de gereği yokken; “CHP, Anayasa Mahkemesi’ne gitmemeye söz verirse, 2 maddeyi paketten ayırabiliriz” şeklinde söz sarfetmesi, ortalığı karıştırdı!.. Bay Baykal, damgayı hemen vurdu: “Ahlâksız teklif!”
Tamam, Sadullah Ergin’in, “yanlış yorumlamaya müsait” sözleri, elbette anlamsızdı... Ama, Baykal’ın bu sözü “ahlâksız teklif” olarak yorumlaması, bana, şu atasözünü hatırlattı:
“Kişi, başkasını da kendisi gibi bilirmiş!”
Ergin’in teklifi “ahlâksız” ise, Baykal’ın ilk teklifi de “ahlâksız” değil miydi?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi