Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Mehmet Doğan’a haksızlık ettim

Mehmet Doğan’a haksızlık ettim

Dünkü yazımda Türkiye Yazarlar Birliği ödül töreninden söz etmiş, D. Mehmet Doğan’ın da törende harika bir konuşma yaptığını dile getirerek, törenden sonra konuşmasının metnini istediğimi ama vermediğini yazmıştım.
Yazıyı gazeteye gönderdikten sonra elektronik postalara bakınca gördüm ki D. Mehmet Doğan ağabey, notlarını bir güzel düzenleyip göndermiş. Ama ben notlarını vermedi diye hafif sitem etmiştim ve bu sitemim, çoktan köşemdeki yerini almıştı.
Ee ne demiş atalar; “Kırk ölçüp bir biçeceksin.” Gerçi bu söz şimdiye kadar bana hiç uymadı ama “Hiç olmazsa bundan sonra daha dikkatli olmalıyım” diye düşündüm. Umarım düşündüğümü uygulayabilirim.
Neyse, benim de niyetim, D. Mehmet Doğan’ın o konuşmasının daha geniş kapsama yayılması isteğiydi. Yaptığım hatayı telafi edip, özetle Doğan’ın konuşmasını yayınlıyorum:
“İnsanoğlu mükâfatla da mücazatla da (ceza ile de) sınanır. Önemli olan bu sınamalardan dengeleri muhafaza ederek geçmektir. Toplumların mükâfat ve mücazat dengesini kurabilmeleri çok önemlidir. Mükâfat verilecek yerde mücazat yoluna gidiliyorsa veya mücazat edilecek yerde mükâfat söz konusu oluyorsa, o toplumda insanlık ciddi hasar görüyor demektir.
Türkiye mücazatta ipin ucunu kaçırdı. Kültürümüze, sanatımıza hizmeti geçen, eser ortaya koyan neredeyse hiçbir isim, sistemin mücazatından kurtulamadı. İstiklâl Marşı şairi dahi! Cumhuriyet meşhur marşta belirtildiği üzere, “kanla”, “irfanla” kuruldu. Bugün “irfan” kelimesi unutuldu, zaten bugünkü dilde karşılığı da yok!
Yeni Türkiye mücazat esası üzerine kurulurken, zaman zaman mükâfat mevzuu da unutulmadı. Mesela 1930’lu yıllarda “Gazi Mükâfatı” ihdas edildi. Fakat mükâfata layık kimse bulunamadı! Harf inkılâbı, dile müdahale, düşünce ve edebiyat alanını istikrarsızlaştırdı. 1930’lu yıllarda gerçekten zikre değer eserler ortaya konulamadı. Düşünenler, düşündüklerini nasıl ifade edeceklerini bilemediler.
1940’larda CHP mükâfatları verilmeye başlandı. Tek parti, ödüllendirme yoluyla edebiyat ve sanat alanını tanzim etmek istedi. 1949’da Sakarya Türküsü’nü yazan Necip Fazıl, şiiri yayınlarken bu ödüle aday olmadığını açıklamak ihtiyacını hissetti.
Demokrasi döneminde de tek partinin, CHP’nin ödülleri devam etti. Değere değil, tarafa, tarafgirliğe; ideolojik çarpıtmalara ödül verildi. Böylece birçok ödüllü sahte şöhret üretildi. Bu sahte şöhretlerin hiçibiri günümüze gelemedi.
Türkiye Yazarlar Birliği’nin 1980 yılında başlayan ödülleri, bu ödüllendirme sistemine karşı bir isyandı. Değerler adına, gerçekler adına bir isyan. TYB’nin yaptığı bir ödüllendirme değil, değerlendirmedir. Ödül kelimesine de sahte şöhret düzenini besleyen ödüllendirmelere de karşı idik.
Bu yüzden yılın yazarlarını, fikir adamlarını ve sanatçılarını seçiyorduk. 29 yılda, değer ortaya koyan yüzlerce insan TYB’nin listesinde yer aldı. Bu isimler, yakın dönemde edebiyatımızın, düşüncemizin, sanatımızın gerçek yapıcılarıdır. TYB on yıllar boyunca görülmeyeni, kör olunanı, sağır kalınanı, yok sayılanı gördü ve gösterdi. Millete gerçek değerleri tanıtmaya çalıştı.
Bu ödüllendirme sisteminde para yok. Jüri kulisi yok. Al gülüm ver gülüm yok. Müracaat yok, başvuru yok. Mesleki bir kuruluşun geniş zeminli değerlendirmesi var. Bu sene TYB’nin resmine giren, yani ödül alan isimlerle ilgili bilgilere dikkat edilirse, 1930 ila 1974 yılları arasında doğanların aynı listede yer aldığı görülür.
Evet, seksenlik gençler ve otuz beşlik delikanlılar! Ulu çınarlar ve ululuğa namzet çınarlar! Bu listede yer alanların çoğunluğu 1970 sonrasında doğmuş. Yarının Türkiye’sine olan ümidimizi teyit etmek için çok güçlü bir sebebimiz var!”


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi