Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bu yaman çelişkileri biri bana anlatsın!

Bu yaman çelişkileri biri bana anlatsın!

Ya ben “kalın kafalı” biriyim, dolayısıyla olan-biteni anlamakta zorlanıyorum, ya da, ortalık “uyanık geçinen aptallar taifesi” ile dolu... Tabiî, aksi de olabilir... Yani, ya ben “çok zeki”yim, olan-biten her şeyin “perde arkası”nı görüyorum, ya da bazılarının “IQ seviyesi” oldukça düşük... Ya ben “hukuk” diye yutturulmak istenen “guguk”lukları görecek kadar “açık göz” biriyim; ya da “guguk”lukları “hukuk” diye yutturmaya kalkışan “gözleri bağlı”ların sesi çok çıkıyor... İnanın, “olan-biten”ler ile “yazılan”lar arasındaki “çelişki”yi anlamakta zorlanıyorum... Bir “anlayan” varsa, lütfen bana da anlatsın!.. Öyle ya, “gerçeği bilmek” benim de hakkım!.. Aksi halde, kendimin “anlama özürlü” olduğuna karar verecek ve “kompleks”e düşeceğim... Varsa, beni bu kompleksten kurtaracak bir babayiğit, gelsin bu “çelişki”leri bana da izah etsin, ben de onun elini öpeyim!..
Ama, maalesef yok!..
“Çelişki”ler aynen devam ediyor!..
Sonunda olan, bizlere oluyor!..
Kabak, bizim başımızda patlıyor!..
OPERASYON SÜRECİ NASIL GELİŞİYOR!
Buyrun, izah edin şu “çelişki”yi!..
Malûm, “Ergenekon Terör Örgütü”ydü, “İrtica ile Mücadele Eylem Plânı”ydı, “Balyoz Darbe Plânı”ydı derken, bu ülkede “illegal ve karanlık işler” çevirenlere karşı bir “operasyon” yürütülüyor.
Operasyona geçilmeden önce, “savcıların emri” ve de “mahkemenin kararı” ile bir “teknik takip” yapılıyor... “Şüpheli” kişilerin “telefon”ları dinleniyor ve “ne haltlar karıştırdıkları” tesbit ediliyor.
Sonra da, bu “şüpheli”lere yönelik bir “operasyon” yapılıyor... Tabiî, yine “savcının talebi, mahkemenin kararı” ile!.. Şüphelilerin ev ve işyerlerinde yapılan “arama”lar esnasında ele geçirilen “belge”ler bir “zabıt”la alınıp, Emniyet’e götürülüyor!..
Şüpheli de “gözaltı”na alınıyor!..
Aramalarda ele geçirilen “bilgi ve belge”ler doğrultusunda “Emniyet sorgusu” yapılıyor... Sonra, şüpheli veya şüpheliler Adliye’ye sevkedilip “savcı”lar tarafından sorgulanıyor... Savcı isterse “serbest” bırakıyor, isterse “tutuklama” talebiyle Mahkeme’ye sevkediyor... Mahkeme de; “suçun derecesi”ne göre ya “serbest” bırakıyor, ya da “tutuklama” kararı verip, sanığı “cezaevi”ne gönderiyor!..
Sonra da; “savcılar” tarafından “tutuklu sanıklar” hakkında bir “iddianame” hazırlanıyor!..
Medya da, “hangi sanık hakkında ne gibi suçlamalar” yapıldığını, “ne kadar ceza istendiğini” işte bu “iddianame”lerden öğreniyor!..
Tabiî, sadece “iddianame” ile bitmiyor iş...
Savcılar, “telefon konuşmalarının deşifresi”nden tutun da, aramalarda ele geçirilen “doküman”lara kadar sanıklarla ilgili bütün “bilgi” ve “belge”leri “ek klasör”lere koyuyorlar...
Ki, “Google Savcısı” konumuna düşmesinler!..
VAKİT’E 181 DÂVÂ NİYE AÇILDI?
İşte bu “belge”lerden yararlanan gazeteler, televizyonlar ve internet siteleri, başlıyorlar Ergenekon örgütüyle ilgili “haber”ler yapmaya!..
Lütfen dikkat!..
Yapılan “haber”lerin hiçbiri “özel” değildir!.. Hemen hepsi; “iddianamede yer alan bilgi ve belgelere” dayanmaktadır!..
Peki, “iddianame süreci”nde kimler vardır!..
“Savcı” vardır!..
“Hakim” vardır!..
“Polis” vardır!..
Yani, bütün “haber”lerin kaynağı; bu süreçlerden geçilerek hazırlanan “iddianame”ye dayanmaktadır!..
Haberler, “illegal” bir kaynaktan değil, tamamen “legal” ve “resmi” bir kaynaktan alınmıştır!..
İyi, hoş da;
Bu haberler hakkında niye “dâvâ” açılır?..
İşte ben, bunu anlayamıyorum!..
Malûm, Vakit hakkında “181 dâvâ” açılmış!..
Peki, “hangi gerekçe” ile açılmış bu dâvâlar!..
Buyrun, listeye bir bakalım:
Ergenekon soruşturmasının gizliliğini ihlâl ettiği gerekçesiyle 120 dâvâ; adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği gerekçesiyle 17 dâvâ, kamu görevlisine hakaret ettiği iddiasıyla 30 dâvâ, kurullara hakaret ettiği iddiasıyla 8 dâvâ, kişisel verileri yayma suçunu işlediği iddiasıyla 2 dâvâ ve hakaret suçu kapsamında 4 dâvâ olmak üzere toplam 181 dâvâ!
Bu dâvâlardan yargılanan Yazı İşleri Müdürümüz Ahmet Can Karahasanoğlu da “2 yıl 6 ay hapis” cezasına mahkûm oldu, iyi mi?..
O BİLGİLER, ZATEN 72 MİLYONA AÇIK!
Şu “çelişki”ye bakar mısınız;
“Teknik takip, arama, gözaltı, tutuklama ve iddianame” sürecinde yer alanlar “polis, savcı ve hakim” olmasına, hazırlanan “iddianame”ler “72 milyon insan”ın bilgisine ve dikkatine sunulmasına, yani o iddianame “bütün internet siteleri”nde satır satır yayınlanmasına rağmen, kabak “gazete”lerin başında patlıyor!..
Neymiş, “gizliliği ihlâl” etmişiz!..
Neymiş,
“Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” etmişiz!.
Neymiş, “kişisel veri”leri yaymışız!..
İyi de, babam;
“Zaten 72 milyon insanın bilgi ve dikkatine sunulmuş” olan bir iddianamenin neresi “gizli”dir, neresi “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve neresi “kişisel verileri yaymak”tır!..
Eğer bunlar bir “suç” ise, bu suçu en başta işleyen “savcılar” değil midir?..
Öyle ya; “iddianame”yi hazırlayan onlar, “bilgi ve belge”leri “ek klasör”lere koyan onlar!..
Gazetelerin yaptığı ne?..
“Herkesin zaten bildiği ve gördüğü” bilgileri kamuoyu ile paylaşmak!..
“Ne yaman çelişki” değil mi;
“Mahkeme kararı” ile bu operasyonları yürüten de “polis”tir, “savcı”dır, “hakim”dir; “Bunları niye yayınladınız?” diyerek gazeteler hakkında “suç duyurusu”nda bulunup “soruşturma” ve “dâvâ” açan da “polis”tir, “savcı”dır, “hakim”dir!..
Şimdi, gelin de; çıkın bu işin içinden!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Anlayamamakta” haksız mıyım?..
Bu çelişkiyi anlamaya çalışmaktan, bir gün “kafayı yediğimi” duyarsanız, hiç şaşırmayın!..
Öyle bir “kördüğüm” ki;
Gel de çöz, çözebilirsen!..
Haa, asıl amaç; Vakit de dahil “gazeteleri susturmak” ise, açık söylesinler, onu da bilelim!..
BAYKAL’IN YAPTIĞI DESPOTLUK DEĞİL Mİ?
Herhalde “kalın kafalı” olduğum içindir ki, meselâ “anayasa oylaması”nda dönen “kata kulli”leri anlamakta da çok zorlanıyorum ben!..
“CHP’liler” ve “CHP’nin kuyruğuna takılmış olan taife” diyor ki; “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gece yarılarına kadar Meclis’te oturup da AK Partili milletvekillerinin fire vermesini önlemeye çalışması, bir despotluktur!.. Sürekli Meclis’te oturarak, milletvekillerinin özgür iradelerine ipotek koyuyor!”
Bu iddia, farzedelim ki doğrudur!..
Peki, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın yaptığı nedir?.. Onun yaptığı, “despotluğun dikalâsı” değil midir?..
Öyle ya; “Tayyip Erdoğan Meclis’te oturmasına rağmen”, nihayetinde, oylamaya katılan AK Partili milletvekilleri, pekalâ “hayır” oyu da kullanabilir!..
Yani, “özgür iradelerine ipotek koyan” yok!..
Peki, “teklifler” üzerinde car car konuşup, tam oylamaya geçileceği esnada Genel Kurul Salonu’nu “topluca terkeden” CHP’lilere bu “talimat”ı veren kim?..
Demek oluyor ki;
Bay Baykal; eğer oylamaya katılırlarsa, bazı CHP’lilerin “evet” oyu vermesinden korkuyor ve “civcivlerini peşinden sürükleyen anaç tavuk gibi” dışarı yürüyor!..
Tayyip Erdoğan’ın yaptığı “despotluk” ise, Deniz Baykal’ın yaptığı “duble despotluk”tur!..
Çünkü, “milletvekillerinin özgür iradesi”ne asıl ipotek koyan, Bay Deniz Baykal’dır!..
Bunu bile bile Tayyip Erdoğan’ı suçluyorlar ya; işte ben bunu da anlayamıyorum!..
Bir insan, ancak bu kadar;
“Hem suçlu, hem güçlü” olabilir!..
Bir insan, ancak bu kadar “zeytinyağı” olup, üste çıkabilir!..
İnanın, “bu kafa”yı anlayamıyorum!..
TRANSFER BORSASI’NI KURANLAR KİM?
Sadece bu da değil, meselâ şu “ahlaksız teklif” suçlamasını da hâlâ anlayabilmiş değilim... Dün de ifade ettiğim gibi; Adalet Bakanı Sadullah Ergin; bana göre “son derece gereksiz” bir söz sarfedip; “CHP, Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyeceğine söz verirse, paketteki 3 maddeyi ayırabiliriz” dedi ya, Bay Baykal bu çağrıya önce “ahlaksız teklif” dedi, sonra da başladı burkalamaya;
¥ “Anayasa değişikliği teklifindeki 3 maddeye karşı, parlamentoda, referandumda, Anayasa Mahkemesi’nde sonuna kadar mücadele edeceğiz.”
¥ “Senin bana, ‘Anayasa Mahkemesi’ne başvurmayın’ teklifi yapmaya ne hakkın var? Bu etik değil. Ahlaksız teklif.”
¥ “Keser döner sap döner, gün olur hesap döner. Başbakan bunu da unutmasın.”
Baykal; eline bir “malzeme” verildi, bir “koz” geçti ya, tepe tepe kullanıyor şimdi!..
Bana öyle geliyor ki;
“Anayasa Değişikliği Oylaması”nın geldiği aşamadan asıl korkan, CHP’dir!..
Manzara ortada:
Bay Baykal; “CHP’lilerin oylamaya katılmasına bile izin vermezken”, yani “evet” diyebilirler korkusuyla “CHP’lilerin özgür iradelerine bile ipotek” koyarken, teklif maddeleri tek tek kabul ediliyor!..
Buna rağmen, Sadullah Ergin’in yaptığı “uzlaşma” çağrısı, Bay Baykal tarafından “ahlaksız teklif” olarak değerlendiriliyor!..
Bu çağrı bir “ahlaksız teklif” ise, sormak lazım Bay Baykal’a: Tam da bugünlerde “milletvekili transferi” yapmaya kalkışmak bir “ahlaksızlık” değil midir?..
Kimdir bu “ahlaksız”lar?..
Kimdir, Ecevit’in “Güneş Motel tezgahı”nı ve “28 Şubat süreci”nde Genelkurmay’da kurulan “milletvekili borsası”nı hortlatmaya çalışanlar?..
Evet, kimdir; “bir AK Parti milletvekili”ne gidip, “Demokrat Parti’nin başına geç!” teklifi yapanlar?..
Kimdir; “AK Parti milletvekillerinin zarflarının kontrol edildiği ve açık oy kullandıkları” iddiasını ortaya atıp, kafaları bulandırmaya çalışanlar?..
Kimdir; “Bu Meclis Anayasa yapamaz” deyip de, buna engel olamayınca, “Bari 3 maddeyi ayıralım” şeklinde “rüşvet” sunanlar?!?..
Bay Baykal; ilk önce “bunların kimler olduklarını” araştırsın, sonra da bunun bir “ahlâksızlık” olup-olmadığına karar versin!..
Öyle ya;
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yaptığı, nihayetinde bir “teklif”tir... Eğer bu teklif “ahlâksız teklif” oluyorsa, “milletvekili borsası” kuranlar ve bir AK Partili’ye “DP Genel Başkanlığı” teklif edenlerin yaptığı nedir?..
Bu, bir “ahlâksız iş” değil midir?..
Görüyorsunuz ya;
Soruyorum ama cevap bulamıyorum... Ne “çelişki”leri çözebiliyorum, ne “çifte standart”ları!..
Bu gidişle kafayı yiyeceğim!..

Pezevengin “ana” ve “baba”sı!
“Ergenekon üssü” konumundaki Cumhuriyet’in bir yazarı, “Siirt’teki iğrenç olay” üzerine bir yorum yapmış...
“Bu işleri iyi biliyor” olmalı ki; “fuhuş” olaylarında, bu kızları fuhşa sürükleyen bir “pezevenk” olmalı, diyor...
Soruyor; “Kimdir bu olayın pezevengi?.. Milli Eğitim görevlisi mi, asker mi, polis mi, yoksa şeyh mi, hacı mı, hoca mı?”
Valla “pezevenk kimdir” bilemem...
Ama, “medya”da, “karı eti pazarlayanlar”ın sayısı o kadar mebzul ki, hangisini sayacaksın!..
Yine de, “pezevenk” kimdir, bilemem... Ama, “tecavüz vahşetinin anası”nı, “baba”sını ve “mama”sını çok iyi biliyorum!..
Sırf “İHL’lerin kökünü kurutmak” için kim “8 Yıl Kesintisiz Eğitim Yasası”nı dayattıysa!.. Kim, “siyasi hayatıma da mal olsa bu yasayı çıkaracağım” dediyse!.. Kim, çocukları köylerinden koparıp, “Yatılı Bölge Okulları”na mahkûm ettiyse!..
Kim, bu ülkenin çocuklarını “taşımalı eğitim” yollarında ölüme sürüklediyse!.. Kim, bütün bu yapılanları; “çağdaşlık ve reform” olarak sunduysa!..
“Tecavüz”lerin de, “cinayet”lerin de failleri onlardır!..
Uzakta aramayın onları, hâlâ aramızda dolaşıyorlar!..



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi