Dengeleri değiştirmek için... Kuşlar gibi kanat çırpmak

Dengeleri değiştirmek için... Kuşlar gibi kanat çırpmak

Kimileri ‘denge siyasetini’ ya da ‘siyasette dengeleri’ fevkalade önemser/gözetir. Dengeler müsait değilse, yapacak bir şey yoktur. Velev ki, milli haysiyet/milli onur meselesi olsun. Hatta din-diyanet ve namus meselesi olsun…
Hava durumu gibi, dengeler de sürekli değişir. Değişen dengeleri gözetmek ise sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Dengeleri hesaba katmaktan/gözetmekten, insanların dengelerinin bozulduğu bile olur.
Siyasette dengeler ya da denge siyaseti önemsizdir denilemez. “Hiç denge gözetmeyelim, yalın kılıç yürüyelim” demenin Donkişotluktan kalır yanı yoktur. Her ne kadar Donkişotluk bir nevi şövalyelikse de, -erdemli yanı yok değildir- geçer akçe olduğu söylenemez. Lakin ‘denge’den başka bir şey bilmemenin matah bir şey olduğunu kim iddia edebilir! Dengeleri gözetmek, dengeleri değiştirmek içinse, eyvallah… Ne ki, denge kıskacında hapsolmaksa, istemez geri kalsın.
Dengeyle yatıp dengeyle kalkmak, dengesizlik değilse nedir!
Dengeleri gözetmek hesap işidir bir yerde. Hepten hesapsız olalım demiyorum; ama hasbilik de gerekmez mi? Hesap mı, hasbilik mi dense, doğrusu benim her zaman için tercihim hasbilikten yana olacaktır.
Siyasetin biraz hesap işi olduğuna itirazım yok. Ne ki adamlığın hasbilik demek olduğuna da hiçbir şekilde itiraz kabul edecek değilim.
Bu konuda her şeyden önce bilinmesi gereken şudur: Dengeler değişmez değildir. Ve dengelerin değişmesi o kadar zor ve imkansız değil.
Meşhur bir hadisedir. Bilenler için sıkıcı olabilir. Ama biz yine anlatalım. Okyanusta hava tahmini yapılır. Avustralya taraflarından bir kasırga kopmuştur. Her şeyi önüne katarak Çin ve Hint kıyılarına doğru gelmektedir. Meteoroloji yetkilileri, yaklaşan fırtınayı haber verir: Çin ve Hint kıyıları için felaket kapıdadır.
Fakat o da ne! Beklenen olmaz. Kasırga Hint ve Çin kıyılarını vurmaz. Ama nasıl olur! Meteorolojik tahminler tutmamıştır; yetkililer şaşkındır. Gerçi kasırganın kopmamasına sevinmiştir herkes. Fakat bunun nedenlerini de merak etmektedirler.
Araştırıldığında şu gerçekle karşılaşılır: Kuşların göç mevsimidir. Milyonlarca kuş kanat çırpmaktadır. Kuşların kanat çırpması, kasırganın yönünü değiştirmiştir. Hint ve Çin kıyılarını vurması beklenen kasırga, yönü değiştiği için, bütün enerjisini okyanusun ortasına akıtmıştır.
Ya Rabbim!
Kuşlar, kanat çırparak, havayı değiştirsin de, insanlar dengeleri değiştiremesin olacak iş mi? Hani klişedir, hep derler; bu kadar Müslüman var, herkes bir kere tükürse, İsrail tükürük denizinde boğulur diye… Yalan sayılmaz. Kuşlar gibi aynı yönde ve ahenk içinde kanat çırpmamız, o kaçınılmaz dediğimiz kasırgaların dahi yönünü değiştirecektir. Dualarımız, havada asılı kalmayacaktır. Bütün mazlumlar, aynı anda duaya dursa, feryad-ı figanlar eşliğinde havaya boşalttığımız soluklarımız kasırga olacak, zalimleri vuracaktır. Duanın gücü yabana atılamaz.
Filistin, mazlum ve Müslüman yürekleri birleştirmiştir. Kim demiş Müslümanlar birleşmez diye! Bakmayın kimi çatlak seslere! Bu her zaman olur, kahir ekseriyetin ne düşündüğü, ne hissettiği önemlidir. Şimdi sıra aynı istikamette ve ahenkle kürek çekmesini öğrenmekte.
Filistin meselesini sahiplenmek Arap milliyetçiliği sayılamaz. Filistin, neden Arap’ın meselesi olsun ki… O bütün insanlığın meselesi değil midir? Kaldı ki, tarihi bağlar itibarı ile tapusu dahi bizimdir. Neden Arap’ın olsun. Hoş Arap da el sayılmaz; onun olan bizimdir.
O nedenle bazı bedbahtlar, bu insanlık meselesine dahi menfaat gözüyle bakmakta, dahası, “Arap’ın menfaatleri için milli menfaatler tehlikeye atılıyor” demeye getirmektedirler.
Ne denir; zırva tevil götürmüyor.
Bütün bunları söylememin sebebi şu: Kimileri doğuştan kötümserdir hani. Her zaman kötüye yoracakları bir şey bulur onlar. Her zaman bardağın boş yanını görürler. Güneşin pırıl pırıl doğuşuna bile bulacakları bahaneleri vardır onların.
Kötümserlikleri, hastalıklı ve arızalı kişiliklerinin dışavurumundan başka bir şey değildir aslında. Kimileri de bu kötümserliğin yaygınlaşmasından menfaat ummaktadır. Müslümanlar birleşemez yargısı, aslında Müslümanların birleşmemesi temennisidir. Müslümanlar adam olmaz, çıkarsamasının da farklı bir anlamı olduğu söylenemez.
Bu ezik ruhların, dünyaya meydan okuması beklenemez elbette. Ne ki zaten amaç da budur. Müslümanlar hep bölük pörçük olsun, hep ezik, silik ve sinik kalsın, elin oğlu meydanı boş bulup at oynatsın.
Yok öyle. Bitti! Geride kaldı! İnanın az uz bir mesafe kat etmedik. Yolumuzun uzun oluşu, kat ettiğimiz yolun hiç mesabesinde olduğunun kanıtı değildir.
Unutmayalım ki, Müslümanın ibadeti niyetine göredir. “Ameller niyetlere göredir” Hadis-i şerifini nasıl unuturuz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi