Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Militer cumhuriyetten, demokratik cumhuriyete!

Militer cumhuriyetten, demokratik cumhuriyete!

Bu iş böyle olmayacak. Terörün arkasındaki ve yargının içindeki Ergenekonu deşifre etmeden olmayacak.. Eşzamanlı olarak hem Kürt Ergenekonunu ve hem de bu yapının yargıdaki uzantılarını deşifre edeceksiniz.. Arkası gelecek, siyaset, bürokrasi, iş dünyası, Media, STK, Baro, odalardaki Ergenekonu deşifre edeceksiniz. Hatta Hariciye içindeki uzantıları. Bizim monşerlerin özellikle Localar, Yahudi lobisi ile öteden beri yakın ve sıcak ilişkisi olmuştur.. Daha monşerlere sıra gelmedi.. Daha İngilizce telefon görüşmeleri yayınlanmadı.
Terör ve Ergenekonun arka planında CIA, MI5, Alman istihbaratı BND ve MOSSAD ilişkisini, bu işin perde gerisindeki petrol ve uyuşturucu kaçakçılığı, arazi mafiasına kadar uzanan karanlık ilişkileri deşifre etmeden bir yere gidemezsiniz.. Kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı siyaset buradan besleniyor.. Ekonomik kaynaklar ve dış destek.. Bu iki kanal kontrol altına alınmalı. Ve ille de İsrail..
Bu kanlı ve kirli oyun bugün ortaya çıkmadı. Hep olageldi. Cumhuriyetin ilanından beri isyanlar bitmedi.. Kürt ayaklanması, Dersim.. Tenkil, tedip, tehcir.. Hatta bu işi Osmanlı’nın son dönemine kadar uzatabilirsiniz..
CHP hep bu işin odağında yer aldı.. Baykal’ın Ergenekonun avukatlığına soyunması boşuna değil..
Ya da Ergenekon için can simidi olan ve tahliye ile sonuçlanan karar ile bu saldırıların denk gelmesi sıradan bir raslantı değil..
CHP’nin savunduğu rejimin adı Cumhuriyet değil, Monarşik bir diktatörlüktür.. İsmet Paşanın elinde Tek Adam rejimi, Cumhuriyetle maskelenmeye çalışılmıştır..
Türkiye hâlâ darbe anayasalarından kurtulamadığına ve hâlâ bir darbe anayasası ile yönetilmeye devam ettiğine ve darbeciler yargılanamadığına göre, Türkiye yarı askeri bir rejimdir. Yani militer bir Cumhuriyet rejimi sözkonusu..
Derin devlet, Ergenekon, çete, kayıtdışı siyaset.. Adına ne derseniz diyin; bu yapı, bu rejimin gayrimeşru çocuğudur..
Açık oy gizli tasnif olmayınca, CHP’nin seçim kazanma şansı da kalmadı. Onun için darbe bir ara çözüm gibi gözüktü..
Zaten tek parti var. Ama parti de seçmiyor adayları, sofrada tek adam tarafından aday belirleniyor. Oy kullanacakları da parti.. Sandığın üzerinde CHP bayrağı var, başında da süngüsünü takmış bir jandarma bekliyor.. Sahi bu şartlarda, açık oy gizli tasnife ne gerek vardı?
Muhalefetin muhatabı ilk dönemde İstiklal Mahkemeleri idi. Bugün de yargı içindeki bazı unsurlar kendini aynı konumda görüyor sanki. Nitekim, söz konusu olan rejimse gerisi teferruattır.. Mahkeme dedikse öyle temyizi, savcısı, avukatı olan bir mahkeme değil. Yargılama da kanuna göre yapılması gerekmiyor. Verdikleri karar kanun sayılıyor. Normal bir mahkeme değil, TBMM adına yargılama yapıyorlar. Yani Parti adına.. Yani Tek Adam ya da 2. Adam adına.. Savcı, hakim, müşteki, infaz memuru, temyizi hepsi kendileri.. Usul şartı da aranmıyor..
CHP’nin o günden beri kimyası bozuldu, bir türlü de düzen tutturamadı.. İktidar olamadı ama muhalefeti de beceremiyor.. Hâlâ kendini tek parti, devletin, rejimin, sahibi ve koruyucusu sanıyor..
Son olarak kentsel dönüşüm yasasında askeri arazilerin şehir planlamasında yeniden yapılandırılması ile ilgili olarak safını seçti.. CHP askercil cumhuriyetten yana..
Hakimlere devam eden bir dava ile ilgili hukuk dışı yollarla mahkûmiyet kararı verenler; suçluların, darbecilerin üzerine giden savcıları cezalandıran yüksek yargı kurulları; darbecileri, çetecileri kurtarmak için nasıl bir çaba içindeler hep beraber gördük.. Bu yargı bu!
Yaptığı iş, 2. iş olan bir sürü adam var her meslekte, galiba yargıçlık da birilerinin 2. işi.
Aslında iyi oluyor bunlar.. Kimin kim olduğunu öğreniyoruz, dahası bu adamların gerçek niyetlerini, de öğrenmiş oluyoruz. Hukukun yargıçlar tarafından “icabında” nasıl ayaklar altına alındığını görüyoruz.
Bugün Ergenekoncuları, bütün hukuk kurallarını çiğneyerek kurtarmaya çalışanlar, dün, bütün hukuk yollarını çiğneyerek beni mahkûm ettirmek için çalışıyordu. Ben bunları tanıyorum. Aslında yargıdaki bu yürek burkan, tuzu kokutan gerçekler, mahkemeye yolu düşen herkesin bildiği bir “sır”dır.. İnsanlar boşuna, “Avukat tutma, hakim tut” demiyorlar galiba. Sorun sadece cüzdan-vicdan arasına sıkışma meselesi de değil..
Son olarak Çetin Doğan’ı kurtardılar.. Haberal’ı, Cihaner’i kurtarmak için neler yapıyorlar..
Bu durum; ortada, bunların korktukları ya da kariyer için peşine takılanlar bu gelişmeler karşısında şimdi durumlarını bir defa daha gözden geçireceklerdir..
Ben yazmadığım yazıdan mahkûm oldum. Üstelik yazanı, yazıya konu olan sözleri söyleyeni berat ettirdiler, ben mahkûm oldum. İtiraz ettim, mütebessim bir çehre ile dinlediler, ama oy birliği ile yine mahkûmiyet kararını onayladılar.. Erkaya davasında, beni bulamadıkları bir yana, beni mahkûm ettikleri, daha doğrusu bana atfettikleri sözlerin bir kısmı da bana ait değil. Ama olsun, vicdan sorunlular bastılar kararı.
Hep diyorum ya, bir insana yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir..
Adalet Bakanlığı kanun yararına bozma talebinde bulundu. Yargıtay Başsavcısı “evet hukuksuzluk var” dedi, ama yine de aynı daire kararı bir defa daha tasdik etti..
Ben bunları tanıyorum. İlk derece mahkemesi de böyle, son derecesi de. İstedikleri hakime davalarını nasıl düşürdüklerini Doğan davasında gördük. Onun için kendilerinden çok eminler. Arkalarına TSK’yı, önlerine yargıyı aldıklarını düşünüyorlar. Millete, milletin inanç ve değerlerine karşı onun için bu kadar pervasızca, topyekun savaş ilan edebiliyorlar.. “Ben yaptım oldu” kafasındalar.. Bizden kimse hesap soramaz, ama “biz herkesi gerekirse olduğu yerden alır, içeri tıkarız” havasındalar.. Askerin yargı, bürokrasi ve siyaset, hatta sermaye ve media içindeki uzantılarının da deşifre edilmesi gerek. Ve tabii yabancı ülke ve istihbarat örgütleri, mafia ve derin yapılarla ilişkisinin de deşifre edilmesi gerek..
Derin devlet yapılanması, Ergenekondan ibaret değil. Bunlar devede kulak..
Ama, bana kalırsa şimdi yeni bir hamle için tam zamanı.. Suçüstü oldular. Deşifre oldular.. Hukuk dışına çıktılar..
Beni yıllarca Askeri mahkemede yargıladılar. Sadece beni değil, Cuma dergisinin yazarları da sanık oldu. Dergi kapandı.. Şimdi dava zaman aşımından düştü. Peki geçmişte yaşananların hesabını kim verecek?. Biz haklıydık. Bizim eleştirdiklerimiz şimdi sanık sandalyesine oturuyor. Birileri de yargıdan sanık kaçırma oyunu oynuyor. Bizi mahkûm etmek isterken kendileri sanık oldular.. Eee, “etme bulma dünyası” bu dünya. “Alma mazlumun ahını” denmiştir.. Kazdıkları kuyuya düştüler. Şimdi kurtulmak için çırpınıyorlar.. Çırpındıkça da batıyorlar..
Siyaset ve yargı içindeki, mafia ve terör örgütü içindeki Ergenekon uzantılarını kurtarmak için niçin bu kadar canla başla çalıştıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Sıra kendilerine gelmeden birileri bu süreci durdurmak istiyor. Kendi geleceklerini kurtarma adına, içeridekileri kurtaracaklar ki, onlar da kendilerini kurtarsınlar. Bu, al gülüm - ver gülüm bir suç ortaklığı. Herkes aslında kendini kurtarma çabasında. Ama bu arada tamamen deşifre olduklarının farkında bile değiller.. Yaptıkları ile koşar adım, kendi cehennemlerine, kendi sırtlarında odun taşıyorlar.
Sahi, bu olayların tam da ağustos öncesine denk gelmesi, Gazze olaylarının ardından, bu son yargı kararları, İskenderun’daki saldırı, hepsi tesadüfle açıklanabilir mi?
Yolunuz açık olsun.. Durmak yok, yola devam! Herkes kendi akıbetine koşar, kaçtığını zannederken bile..
Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi