Mum gibi eriyen gazete..

Mum gibi eriyen gazete..

Son günlerde yeniden başkaldıran "devrim muhafızları"nın (siz bunu "demokrasi muarızları" olarak okuyun..) psikolojik ve fizyolojik yapısını üstad Rasim özdenören ne de güzel özetlemiş.

Diyor ki Rasim abi: (Abi, size abi dediğim için kusura bakmayın.. Ortalık İlhan abi'den hatta İlllhannnn aaabim'den geçilmiyor.. Cukka ile, cunta ile ve dahi men dakka dukka ile bir ilgin yok tabii ki, ben sadece modaya uydum abi!)

Evet diyor ki Rasim abi: "Mum, sönmesine yakın birden parlar. Bazen bu, hastada da görülebilir. Kısa süre önce halsizlik alameti gösteren, konuşmaya mecali yok gibi görünen, dahası nerdeyse bilinç yitimine uğramış sanılan hasta, tıpkı tükenmek üzere olan mum gibi aniden parlamaya başlar".

İşte bu kadar.. Tabii ki benim yazı bu kadar değil; ben bunu biraz açacağım.

Beyni pirinç tanesi, kafatası ise pirinç çuvalı kadar olan bazı kalemlerin yukarıdaki metaforu anlaması elbette mümkün değildir.

Anlasalar bile bu cümleyi evire evire şöyle çevireceklerdir: "Rasim özdenören ve Fikri Akyüz, İlhan Selçuk'un birden parlamasına dikkat çekerek Selçuk'un sonunun geldiğini ima ediyor!"

Dedim ya, beyinleri pirinç tanesi kadardır; tabii bu "nakısa"ya bakmazlar, bir de kalkıp bu pirinçle pilav yapmaya çalışırlar!

Eh, Atatürk'e peygamber, Nutuk'a kutsal kitap, Anıtkabir'e Kabe muamelesi yapılırsa İlhan Selçuk'a sahabe muamelesi yapılması da kaçınılmaz olacaktır!

çünkü "demokrasiye aykırı eylemlerin odağı" olan bazı mahfillerin gözü dönmüştür; bu da elbette doğaldır, çünkü kendinden geçen birilerinin gözlerinin dönmesi tıbbın açıklamakta zorlanmadığı bir durumdur.

Bu arada şu odak sözcüğüne de takılmış durumdayım.

Ateş anlamına gelen ve öz Türkçe olan "od"tan türeme "odak", biliyorsunuz "mihrak" demek.. (Tahmin ediyorum ki "odun" da bundan türemedir..)

Mihrak da Arapça yine ateş anlamına gelen ve doğuda hâlâ kullanılan "harq" tan türemiş bir kelime..

Bir de Ergenekon sözcüğü var ki, bu efsaneye samimiyetle inanan insanların düşüncesine saygı duyduğuma dair bir şerh koyarak bu sözcükle ilgili olarak şu kadarını belirteyim:

Ergenekon, ergene (sarp) ve kon (geçit) sözcüklerinin bir araya gelmesinden oluşuyor.

İşte bu sarp geçitteki dağlardan biri demirden olduğu için demiri ateşle eritiyorlar ve Ergenekon adını verdikleri bu geçitten çıkma imkanına kavuşuyorlar.

Yani Ergenekon ile Ak Parti'yi kapatma davası arasında bir ilinti varsa, işte bu kadar var!!

Kısmi ilgisi ancak şu kadar var: Ak Parti "sarp bir geçit"ten geçmektedir; laikliğe aykırı eylemlerin "odağı" olarak suçlanmaktadır. (Odak'ın "ateş" anlamına gelen "od"tan türediğini hatırlayalım..)

Ergenekon da sarp bir geçit demektir; demirden oluşan dağı "ateş"le eritmek suretiyle çıkış yapılmıştır.

Dolayısıyla bu kadar bir ilinti bulunan iki dava arasında komplo teorisi oluşturulacaksa alın size malzeme(!)

Evet hani Rasim abi "Mum, sönmesine yakın birden parlar" diyordu ya..

Son zamanlarda asker ve yüksek yargı karşısında "mum gibi titreyen" bazı köşe yazarları titreye titreye "mum gibi erimeye" başladı.

Kimi, Denizli'ye şeriat geldiği iftirasıyla "Türkiye Denizli Olmasın" manşeti atarak güya ek iddianame "toplayıcılığı" ve "kaos işportacılığı" yapıyor.

Kimi, İlhan Selçuk için "çok aydın biri; fikirleri üç bin yıllık.." diyerek güya övüyor.. (Yani öveyim derken yerdiğinin farkında bile değil.. çünkü Selçuk'un düşünsel yapısının ne kadar da "fosilleşmiş" olduğunu söylemiş oluyor!)

Kimi, "fikirleri henüz üç dakikalık" olan Can Ataklı gibi kalkıyor; Türkiye'nin son yıllarda öne çıkan ve "sağlam" bir sivil toplum örgütü olan Genç Siviller'e "Yeni Şeriatçılar" diyerek kendince hakaret ediyor..

Kimi ise, "Ama Hitler de oy çoğunluğu ile geldi.." diyerek topuklu ayakkabıyla trekking, bulaşık leğeni ile rafting yapmaya kalkıyor..

Madem lafı Hitler'e getiriyorlar; o halde ben de Hitler'e izafeten bir örnek vereyim:

"Hukuk başkadır; kanun başkadır.. Hitler'in vahşi eylemleri de kanuna dayanıyordu. Ama hukuki değildi"!

Velhasıl orta yerde tam bir kaos vardır; ama bu kaos "411 elin kaldırdığı" kaos değil..

Bu kaos "411 el kaosa kalktı" diyenlerin çıkardığı kaostur.

Bu kaosu çıkarmalarının sebebi ise özetle şudur:

"Medyanın amiral gemisi" 2002'den önce hem hükümet kurabiliyordu hem de hükümet devirebiliyordu ve "daha ne olsundu"!

Şimdi ise ne kurabiliyor ne de devirebiliyor.

Ve buna literatürde "takalaşma sendromu" deniliyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi