Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Teşvikiye Camii’nden şehit cenazesi kalkarsa!

Teşvikiye Camii’nden şehit cenazesi kalkarsa!

Daha önce bu konuda yazdığım için, yeniden yazmaya hiç niyetim yoktu... Ama, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu konuyu sürekli gündemde tuttuğu için susmamak gerektiğini düşündüm... Sayın Bahçeli, partisinin dünkü grup toplantısında, yine Başbakan’a saldırıp demiş ki; “Bir yandan bizi Sivas’ın ötesine gidememekle suçlayacaksın, bir yandan da Olağanüstü Hal’e karşı çıkacaksın!.. Hem önerdiğimiz tedbirlere karşı çıkıp açılımdaki ısrarını sürdüreceksin, hem de utanmadan muhalefetten destek beklediğini söyleyeceksin!”
Sayın Bahçeli’nin bu tavrını, “OHAL’e evet, açılıma hayır” şeklinde özetlemek mümkün... Gerçi, bir gün önce MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın, “OHAL olmasa da olur” sözüyle, Bahçeli’nin inadı, birbiriyle çelişiyor ve dolayısıyla “MHP’deki kafa karışıklığı”nı gösteriyor ama olsun; MHP’lilerin kafası ne zaman berrak oldu ki, şimdi olsun!..
BDP’NİN NE İSTEDİĞİ BELLİ Mİ?
“MHP’deki kafa karışıklığı”nı biraz olsun giderebilmek için, yeniden OHAL’e dönmek istiyorum... Ama önce “açılım”dan söz etmek gerekiyor... Malûm, “açılım”a karşı çıkanların temel argümanı şu: “Açılımın içi boş!.. Açılım hiçbir şey getirmedi!”
Farzedelim ki, “açılımın içi boş”tur ve “ne getirdiği belli değil”dir!.. Peki, sormak gerekmez mi; BDP veya PKK’nın ne istediği belli midir?.. Sahi, ne istiyor BDP’liler?.. Ya da “Kürt hakları”nı savunduğunu iddia eden PKK ne istiyor, Kürtlerin hangi hak talepleri baskı altına alınmıştır ki, terörü yeniden tırmandırmaya başladılar?..
Tamam, “açılım”ın içinin boş olduğunu farzedelim; peki iddiaların altı dolu mudur?..
AÇILIMIN ALTI, PEK DE BOŞ DEĞİL
Kaldı ki, iddia edildiği gibi, “açılım”ın içi pek de boş değildir!..
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın ifadesiyle;
“TRT-6, TRT-Arapça’yı nasıl gözardı edersiniz? Ana dilde yayını nasıl gözardı edersiniz. İnsan Hakları Kurumu’nun meydana gelmesini, suça itilen çocuklarla ilgili yasal düzenleme yapılmak istenmesini, yaylaları, kışlaklara çıkış yasaklarının kaldırılmasını, kontrol noktalarının asgariye indirilmesini gözardı etmek mümkün değildir.”
Bu konu, Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da gündemindeydi... AK Parti grubundaki konuşmasında, “açılım”a şöyle açıklık getirdi Sayın Erdoğan;
¥ “Milletimiz, eşsiz basiretiyle her şeyi görüyor, biliyor. Türkiye bugün hep birlikte Olağanüstü Hal uygulamasına karşı çıkıyor. Bu az şey midir?
Türkiye bugün, kanın durması gözyaşının dinmesi için sesini yükseltiyor. Bu az şey midir?
Türkiye, tek yürek halinde terörün karşısına dikiliyor. Benim batıdaki kardeşim doğudakini, doğudaki batıdakini anlamak için daha yoğun çaba sarf ediyor. Bu az şey mi?
¥ “Olağanüstü Hal’i AK Parti iktidarı kaldırmadı mı? Söyleyin bakalım. Çekiç Güç’ü vs. kim çıkardı bu topraklardan? Bize, görevinizi yaptınız diyorlar. Tamam da bizden önce gelenler niye yapmadı bu görevi?”
¥ “Açılımın içi boş diyorlar. Peki açılımın içi boşsa niçin bu kadar kıyamet koparıyorsunuz? Sebebi basit. Çünkü statükocu anlayışlar yıkılıyor, inkârcı zihniyet tarih oluyor, baskıcı anlayışlar tarihe gömülüyor.”
¥ “Terör piyasasından, ayrımcılık pazarından, istismar tezgahından maalesef bu ülkede ekmek yiyenler var. Bunu böyle bilin. Bunlar piyasanın değer kaybetmesine, pazarın kapanmasına, tezgahın bozulmasına direneceklerdir... Nitekim direniyorlar.”
¥ “Devlet bu ülkede ilk kez etnik unsurları tek tek muhatap alıyor. Romanlar, Alevi vatandaşlarımız, etnik azınlıkların bütün hepsini tek tek muhatap alıyor. Onlarla görüşüyor. Sorunlarını paylaşıyor. Bunlar ilk kez oluyor.
Devletin bir kanalı tamamıyla Kürtçe yayın yapıyor 24 saat. Bir Arapça kanalın yayına girmesini küçümseyenler var. Az şey mi arkadaşlar?
Bu ülkenin ne demek istediğini tüm bölgenin diliyle bunlara ulaştırıyor. Zaten yıllarca bunun hesabını veriyoruz. Bunun faturasını ödüyoruz. Eğer Güneydoğu insanına, o Türkçe bilmeyen vatandaşına sen devlet olarak onların beklediklerinin cevabını verebilseydin bugünlere gelmezdik.”
Evet, “bölge insanının talepleri”ne, “bölge insanının dilinden” cevap verilseydi, OHAL’lere gerek kalır mıydı, Türkiye bugünlere gelir miydi?..
YAŞAMAYAN, OHAL’İ BİLMEZ!
Erdoğan’ın sözleri gayet açık.. Ama yine de anlamak istemeyenlere bir örnekle cevap verelim...
Van Kadın Derneği Başkanı Zozan Özgökçe o günleri şöyle anlatıyor:
“OHAL demek, üstü açık cezaevi demek, hayatın durması, kendinizi potansiyel suçlu hissetmeniz demek.
Ben o günlere geri dönmek istemiyorum.
Önerenler burada yaşamadığından, OHAL’in ne olduğunu bilemez.
Ben ilkokulu Diyarbakır’da okudum, orta ve liseyi Sakarya’da, üniversiteyi de Kıbrıs’ta. Diyarbakır’dan Sakarya’ya geçince adeta şok oldum. Yolda yürürken sana ‘Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun’ diye sorulmuyordu. 1995’te Van’a gittik. Yolda yürürken birden panzer yanımda durdu ve kimlik sordu. ‘Eğer buralarda bir şey olursa sizi bulacağız’ dediler. Bir arkadaşım, güneşin doğuşunda caminin fotoğrafını çekerken, askerî yerleri çekip plan yapıyorsun diyerek gözaltına alındı.”
Çok basit bir örnek değil mi?..
Ama bir insanın, yolda “özgürce” yürümesi, hiçbir “endişe” duymadan evine gidebilmesi hiçbir şeye değişilmez!..
Bugün OHAL’i isteyenler, Sakarya’daki insanlara “özgürlük” verip de, Diyarbakır insanına “pranga” vurmak isteyenlerdir!.. Kısacası, bölge insanını “yok” sayanlardır!..
O halde, senin BDP’den ne farkın olur ki?.. Onlar da bölge insanını “var” sayıp, diğerlerini “yok” saymıyor mu?..
BİNLERCE KÖY BOŞALTILDI!
Kaldı ki, “OHAA” dedirten OHAL döneminde, bölge insanına çok “zulüm”ler yapıldı...
Eski Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Sezgin Tanrıkulu, Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı verilerinden Avukat Serdar Yavuz’la birlikte hazırladığı raporda, OHAL’in çözüm olmayacağının rakamlarla ortaya konulduğunu söylüyor.
¥ Rapora göre, OHAL uygulaması sırasında yüzbinlerce insan göç ettirildi...
¥ 4 bin köy boşaltıldı, 2 bin 735 kişi faili meçhul ve işkence mağduru oldu, 42 bin 795 kişi DGM’lerden geçti, 25 bin 344 örgüt mensubu çatışmalarda hayatını kaybetti, 2 bin 500’ü teslim oldu, 8 bin 358’i yakalandı, 772’si yaralı yakalandı.
¥ OHAL döneminde gözaltı, tutuklama, ‘ölü ele geçme’de toplam sayı 92 bin 345 oldu. Ama, 15 yıl süren OHAL sonrasında, terör bitmedi.
PKK VE UYUŞTURUCU TİCARETİ
Tabii, bu arada “terörün niye bitmediğini” de sorgulamak gerekir... Sahi, niye bitmiyor terör?.. Hem “Türk”lerden, hem “Kürt”lerden onbinlerce insan öldüğü halde, niye devam ediyor?..
Bu sorunun cevabı, “ekonomik ve siyasi rant” olabilir mi acaba?..
Güvenlik ve Terör Uzmanı Doç. Dr. Maya Arakon, ilginç tesbitlerde bulunuyor:
“Bakın şiddet bitmiyor, çünkü ortada büyük bir rant dönüyor. Siyasi irade bunun üzerine gitmeli. Bu rantı ortadan kaldırmadan şiddet bitmez.
Öyle büyük bir rant var ki, size milyon dolarlardan bahsediyorum!
Bu bilgileri bana hiçbir gizli kanal vermiyor.
Açın BM raporlarını, orada yazıyor.
Açın 2005 BM raporlarını... BM raporlarında Paris banliyösüne giden uyuşturucunun % 85’i PKK’dan gidiyor diyor. Bu bir veri.
Yılda 5 milyar dolarlık uyuşturucu gelirinden bahsediyoruz. Hiçbir devlet görevlisi veya PKK’lı diyebilir mi ‘Çok büyük rant dönüyor o yüzden bitirmiyoruz’ diye.
Hayır... Tabii ki diyemeyeceği için Kürt sorununu nasıl yansıtıyorlar, işte toprak talebiydi, yok ayrımcılıktı. Bunlar yalan.
Kürt meselesini siyaseten çözersek, rant meselesi öyle kabak gibi ortaya çıkacakki... Türkiye halkları tek vücut olarak bunu yok edebilir.”
TEŞVİKİYE’DEN ŞEHİT CENAZESİ KALKSA!!!
Doç. Dr. Maya Arakon’un tesbitleri, sadece bundan ibaret değil... Bir sözü daha var ki; “arı kovanına çomak sokmak”tan farksız!..
Şöyle diyor Maya Hanım;
“Size çok acı bir gerçeği söyleyeyim. Hiç olmasın, Allah korusun, ama eğer bir gün Teşvikiye Camii’nden bir cenaze kalkarsa, bir işadamının oğlu veya akrabası, bir paşanın oğlu veya akrabası çatışmalarda ölürse, bakın o zaman bu terör duruyor mu, durmuyor mu? Hep fakirin, fukaranın, emekçinin, köylünün çocuğu gidiyor. Ben artık buna dayanamıyorum. Bir kadın olarak dayanamıyorum.”
Maya Hanım’ın söylediği söz üzerine kafama dank etti...
Sahi, “Teşvikiye Camii’nden niye hiç cenaze kalkmaz?.. Oradan, hep emekli askerlerin cenazeleri kalkar da, niye hiç şehit cenazeleri kalkmaz?”
Maya Hanım’ın dediği gibi; bir “işadamı”nın ya da bir “general”in oğlu veya akrabaları çatışmalarda ölüp, cenazesi Teşvikiye Camii’nden kalkarsa, terör gerçekten biter mi?..
Maya Hanım; “Görürsünüz o zaman; duruyor mu, durmuyor mu?!?” dediğine göre, herhalde bir bildiği vardır!..
Öyle ya, “uzman” olan o!..
PKK SALDIRILARI SAVSAKLANIYOR MU?
İşin tuhaf tarafı, bu görüşte olan, sadece Maya Arakon da değil... Uluslararası İlişkiler Uzmanı ve Polis Akademisi öğretim üyesi olan Prof. İdris Bal da, benzeri görüşleri dile getiriyor ve diyor ki;
“Bizzat askerlik yapmış insanlar anlatıyorlar. ‘Mücadele ettik. 50-100 PKK’lıyı sıkıştırdık. Tam teslim alacağız, bir telefon geldi, bıraktık.’
Ben, böyle onlarca hikaye dinledim.
Ordu içinde birileri PKK saldırılarında işi savsaklıyor bence. Bunlar uyuşturucu mu kaçırıyor? Yoksa bölgede terörün varlığını, güç elde etme, iç siyaseti yönlendirme veya Ergenekon bağlantısı gibi başka emelleri için mi kullanıyorlar?
Bu savsaklamanın birçok sebebi olabilir. Kurumların burada yapması gereken, bu yanlışları yapanları ayıklamaktır ve Ergenekon soruşturmasını desteklemektir. Çünkü Ergenekon davası, kurumları bu tür yanlışları yapanlardan ayıklamanın bir aracıdır.”
ÇÖZÜM MÜ, ÖLÜM MÜ?
Gördüğünüz gibi; “terör” meselesi, “tek boyutlu” bir mesele değil... İşin içinde “uyuşturucu rantı” var, “siyasî rant” var!.. Ve tabii; işadamı ve general çocuklarının “kıyak askerlik”leri var!..
Başbakan Tayyip Erdoğan, dünkü grup konuşmasında bunlara işaret edip, diyordu ya;
“Bu ülkede; maalesef terör piyasasından, ayrımcılık pazarından, istismar tezgahından ekmek yiyenler var!”
Bunlar “var” oldukça da, terör “var” olmaya devam edecektir!.. Bütün mesele, bu tezgahı bozmakta!..
Gelin görün ki;
“Bölge insanını PKK’nın kucağına iteceğini” bile bile, “bölge”nin bir “üstü açık hapishane” olacağını göre göre, hâlâ “OHAL gelsin” diyenler var!..
Ve bunlar, “kendilerine uzanan el”lere “sıkılmış yumruk”la cevap veriyorlar!.. Malûm, Devlet Bahçeli’den sonra, Bay Kemal de dün “Başbakan’la görüşmeyeceğim” dedi!..
Bir “çözüm” önerileri de yok!..
Onlar, “çözüm” olarak “ölüm” ve “zulüm”ler sürsün istiyorlar... Çünkü, “şehit edebiyatı”nın rantı çok yüksek!..
Dile kolay, “5 milyar dolarlık bir rant!”
PKK, bu rantı kaybetmek istemiyor!..
Bazı askerler ve bazı siyasetçiler de istemiyor!..
Galiba, geriye bir tek çözüm kalıyor;
Evet, Teşvikiye Camii!..
===============
Sözleşmeli imamlar ne olacak?
Ne yalan söyleyeyim; “kadrolu imam”lar ile “vekil imam”lar olduğunu biliyordum ama, “sözleşmeli imam” olduğundan haberim yoktu... Meğer varmış... İşin tuhaf tarafı; bu “sözleşmeli imam”ların “özlük hakları” da yokmuş... Ne “aile yardımı” alıyorlarmış, ne de “ek ücret”... Hiçbir “sosyal imkân”a ve “iş garantisi”ne sahip değillermiş!..
Öğrendiğim kadarıyla, şu anda Meclis’te “Diyanet Teşkilât Yasası” görüşülüyor veya bugün görüşülecek... Yine öğrendiğim kadarıyla; bu yasayla “6 ay” süreyle görev yapan “vekil imam”lara “kadro” imkânı verilecek...
Yani, “vekil”likten çıkıp, “asil” olacaklar...
“Diyanet Teşkilât Yasası”nın çıkmasına ve “vekil imam”ların “kadro”ya alınmasına elbette sevindim... Ama Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu ve Diyanet’ten Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Faruk Çelik’ten bir istirhamım olacak:
“3-4 yıldır görev yapan sözleşmeli imamlar için de bir düzenleme yapamaz mısınız?.. En azından, onlara ne zaman kadroya alınacağına dair bir tarih veremez misiniz?”
Özetle, diyeceğim şu: “Sözleşmeli imam”ları ihmal etmeyin!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi