Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

Yarım kalan ezan

Yarım kalan ezan

Pazartesi günü, birkaç gün evvel geçirmiş olduğum ameliyatımın akabinde esir-i firaş’ımdan kıyam edip, fakir-i pür taksiri almaya gelen gençlere mülaki olup,
Cebbar bey evladımızın yönetimindeki arabayla, bu sene 17. senei devriyesi olan Başbağlar katliamının şehidlerini anma toplantısına varmak üzere yola çıktık. Saat 16.30’u gösteriyor. Toplantı saat 17.00’de başlayacak. Cebbar bütün maharetiyle arabayı sürüyor ve bakıyorum gidiş istikametimizde önümüz hep açık.. Halbuki hiçbir trafik hatası yapmadan yol almakta kaptanımız Cebbar. Sultan Fatih’in Konstantinapolis’i İstanbul yaptığı bölgeden giriyoruz Sûr içine.. Koca Mimar Sinan eseri Mihrimah Sultan Câmii’nin eteklerinden geçiyoruz yolun karşısında kâin bulunan Mihrimah Sultan Düğün Salonu’na.. Salonda haylicesi Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünün 17 sene önce menfur ellerin ve kafaların tezgahladığı bir katliamın şehitlerinin yakınları, aşinaları ve milletçe onların uğradığı elîm, elîm olduğu kadar da hunharca katliam sonunda ahirete intikallerini, bu hâlin ise şehadet oluşunu bilenlerin, salona hâkim olmuş kederdide ahvalin atmosferini bozmamak için sessiz çığlıklar atarak o anı tefekküre dalmış olanlar.. Görülüyor ki, Selim Akduman evlâdımız 33 şehidimizin neslinin devam etmekte olduğunu, ilk tahsil çağındaki yavrularımızla 5/Temmuz/1993’de 74 yaşında mertebei şehadete erişen Mehmet Taşdelen’in, Ali Taşdelen’in, Feridun Dikkaya’nın, Mehmet, İbrahim, Salim, Recep Parto’ların, Süleyman ve Kâmil Akpınar’ların, Ali Kucur’un, Ali Rıza ve Şaban Türkücü’nün, Ali ve Mehmet Baltacı’nın, yine Ali ve Yahya Özdemir’in, Hüsnü Öztürk’ün, İbrahim Çelik’in, Hüseyin Güner’in, Rıfat Aydın’ın, H.Fehmi Aydınlı’nın, Aydın Aydın’ın, Şâkir Aydınlı’nın, Nurettin Aydın’ın, İbrahim, Nazife ve küçük İbrahim Baltacılar’ın, Hasan Sandıkçı’nın, Süleyman Orhan’ın, Celal Demirci’nin, Adil Torun’un, Ahmet Yıldırım’ın ve de İbrahim H. Gülcan’ın ahfadının devam ettiğini anlatan mizanseni, bizce meçhul, Allah’ca mâlum olan tertipçilerin menhus fikriyatlarına vurulan bir Osmanlı şamarı gibiydi. Bu şehidlerin en yaşlısı 74 yaşındaki Mehmed Taşdelen, en genci 13 yaşındaki İbrahim Baltacı idi. Küçük İbrahim’in 61 yaşındaki İbrahim Baltacı’ya olan karabetini sormaya haya ettim. Selim Akduman bu şehidlerin devam etmekte olan nesillerini takdimden sonra dernek başkanı beyefendinin veciz konuşmasından sonra SP, MHP, BBP ve AKP’yi temsilen konuşmalar yapıldı. Her biri bu katliamın menfur düşünce sahiplerinin, ülkeyi bölüp parçalamak isteyenlerin oyunu olduğunda müttefiktiler. Vakit Gazetemiz’in murahhas azası Sayın Mustafa Karahasanoğlu beyefendi bölgenin de bir insanı olmasının gereği ayrıca olaya günümüze kadar ve bundan sonra da harcamaya devam edeceği gazetenin sütunlarında Başbağlar ile alakalı her gelişmeyi kamuya aktarma yolunda olduğunu bizatihi ispat-ı vücud etmesiyle ortaya koymuşken, itidal dolu ve doğru tespiti Sivas ve Başbağlar’ı tertipleyenlerin gayelerine erişememiş olduğunu, Sivas ve Başbağlar olaylarıyla, Sünniler ve Aleviler arasında bir mukatele çıkartmaya muvaffak olamadığından, milletimizin bu gibi tertiplerle aldatılamayacağını hatırlatan konuşması pek yerinde oldu.
Gelinen ortak nokta, Başbağlar sanıklarının yakalanmaması, cezalandırılmadığı buna karşılık, Sivas Madımak yangını sonunda hayatlarını kaybedenlerin müsebbipleri diye yargılananların içinde, olay günü İstanbul’da bulunduğunu ispat edenin dahi cezalandırılması göz önüne alınırsa çifte standartlı bir adalet mekanizmasından şikâyettir.
Selim kardeşimiz bizi mikrofona dâvet ettiğinde sağlığımızı da göz önüne alarak bir sandalyeyi de sahneye getirtti. Sözümüze Hilafet zincirinin Osmanlı halifelerinin ilki olan Hz. Yavuz Sultan Selim’in, Barosor Vâdisi Uçbeyleri olarak görevlendirdiği Başbağlar köyünün yedi asırlık mensupları sizlere ne mutlu ki, Yavuz Selim’in görev vermiş olduğu insanların torunlarısınız. Başbağlar katliamının şehidleri elân vazifelerine devam ediyorlar. Onyedi yıldır yaptığınız bu toplantılar sizlerin birlik ve beraberliğinizin varlığı onlardan almış bulunduğunuz bir şûurun neticesidir. Onlar mertebelerini buldular. Onları bu hâle duçar etmek isteyen beynelmilel terördür. Garbın, Şark’a çullanmasıdır. 1976’da Hürriyet Gazetesinin yan ürünlerinden Yıllar Boyu Târih Dergisinde kibrit kutusu kadar büyüklükte bir haber okumuştum. Siyonist/Yahudi İsrail’li Târihçi Bernar Levis diyordu ki, ileride Türkiye’nin doğu ve güneydoğu hudutlarında milletler, devletler, dinler ve mezhepler haritası değişecektir. Yazmaktaydı. O günlerin Tercüman gazetesinde Sıvas’ın kıymetli evlâdı merhum Ergun Göze ağabeyimizle Mehmet Cemal Çiftçigüzeli kardeşim, iki islâmcı düşünce sahibi olarak bulunmaktaydı. Ergun Ağabey merhumun, Cağaloğlu’ndaki avukat yazıhanesine gidip, bu haberi önüne koydum. Okudu ve teşekkür etti. Bu çok mühim. Demek ülkemiz üzerinde operasyonlara geçecekler demek suretiyle hemen teşhisi koydu. İki tane kısa aralıklarla makale yazdı. İlgililerden tutun da her birimizin dikkatini çekmeye çalıştı.
Sıvas’ı da, Başbağlar’ı da bu beynelmilel plân dahilinde tertiplenenler arasında görmek gerekir. Elbette bu plân sahipleri ülkemiz içinde bu menfur emellerine yardımcı olacak işbirlikçileri her zaman bulmuştur ve korkarım ki, bundan sonra da bulabileceklerdir. Karşımda oturan Konya Milletvekili Av. Hüsnü Tuna Bey ile Av. Cüneyt Toraman Bey kardeşlerimin ak-pak olmuş saçlarla burada ispat-ı vücud etmeleri beni çeyrek asır geriye getirdi. Onlar Beyazsaray müdavimiydi. Ellerinden islâm fikriyatına dâir eserler hiç düşmezdi. Onlar kuru bir hukukçu değil, mensubu oldukları dinin me’suliyetine müdrik olmanın kendilerini yetiştirmekte ehemmiyeti olduğunu anlamışlardı. Adalet mekanizmasında hakim ve savcı olarak bunu idrak eden insanımızın sayısının az olmasının sebebi adil olmanın güçlüğünü anlamış olmaktan ziyade adli hatası çok fazla bir yapıda vazife almaktan imtina etmemiz bu günkü şikayetlerimizin sebebidir.
Sona kalan dona kalır. Baktım ki, salon gittikçe boşalıyor, ben de gelecek sene daha iyi haberlerle buluşmak ümidiyle hitabımı sonlandırdım. Bir haber sitesi anket yapıyor. Sorusu: Profesyonel ordu mu / Zorunlu askerlik mi? Pek yazık ki, ankete katılanlar % 80 profesyonel ordu tercihinde bulunuyorlar. Katılım 1028 kişi. Zorunlu askerlik diyenler ise % 20 olup, katılım 260 kişi. Sitenin ismini vermeyişimin sebebi müsaadelerini istememiş oluşumdur. Ancak bu neticenin 73 milyonluk bir nüfus karşısında önemi çok olmadığı tamam da 1288 kişilik oylamada 1028 rakamı açık ara; buna kederlendim. Sizlerin de kederlenmenizi isterim. Fiemanillah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi