Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

İrfan açığı ve irfan açlığı (4)

İrfan açığı ve irfan açlığı (4)

İrfan, bir şeyin izini tefekkür ederek ve derin düşünerek onu algılamaktır. İlmi kadar irfanının da olduğunu bildiğimiz rahmetli Mahir İz Hocamızın “Yılların İzi” isimli eserinden sadece bir paragraf sunarak, bu önemli konuyu Osman Nuri Topbaş Hocamızın kaleminden öğrenmeye çalışacağız. Merhum Mahir İz Efendi eserinde şöyle diyor: “İlmin, kıyl ü kalini bir noktada toplamak kabil olmadığından, hiçbir zaman ilmi araştırmaktan geri kalmamakla beraber, hakikatlere vakıf olmak, ancak ehlinin, yetkili şahısların irşadı ile mümkün olacağına inanırım. İşte bu sebeptendir ki yakaza dışı irade merdivenimi, marifet semasına miraç için feyz-i Sami’ye rabteyledim.” (Yılların İzi/396)
Muhterem Vakit okurları. Gazete sütunlarında güncel konuları izlediğinizi, bu sebeple de böyle konulardan biraz uzak kaldığımızı biliyoruz. Gazete sütunlarında bir nevi hutbeye, vaaza benzeyen konuların işlenmesi tuhaf karşılanabilir. Mühim olan, Rabbimizin ne diyeceğidir, öyle değil mi?
Günümüz insanı bunalmış, daralmış, çağın hastalığı olan strese yenik düşmüş. Yani düşmüşüz. İç sıkıntımızı, can sıkıntımızı, ruh dargınlığımızı giderecek manevi irşatlara şiddetle ihtiyacımızın olduğunu biliyoruz. Bugün toplumumuzda irfan açlığı yok mu? Var. Ve bugün yine irfan açığımız var mı? Var. Bu açıklık, bütçe açığına, kadro açığına benzemez. İrfan açıklığını gidermeden, irfana susamış gönülleri irfanla sulamadan toplumun bu konudaki ihtiyacını gidermek zor gözüküyor.
Şimdi gönül kulaklarımızı Muhterem Osman Nuri Topbaş hocamıza çevirelim ve derinden dinlemeye çalışalım: Bilginin şahsileşip, selim bir idrakin derinliklerine kök salmasına irfan denir. Arif ise sahip olduğu bilgilerin derunundaki sır, hikmet ve ilahi tecellilere vakıf olmuş insan demektir. Bu olgunluğa erişememiş ilim sahipleri hakkında “Âlimdir fakat arif değildir” denilir.
Bu durum tıpkı ambardaki tohuma benzer. O tohum, ancak toprağa kavuştuğunda yeşerme imkânını bularak inkişaf eder ve çoğalır. Aksi halde böyle bilgiler, fikir imar etmeye ve zihinden kalbe inerek duyguları derinleştirmeye muvaffak olamaz. Bundan dolayı böyle bilgilere kitabi bilgi denir. İlim, kulaktan ve zihinden kalbe inip orada hazmedilmelidir. Bu konuda Peygamberimiz Efendimiz, “Ya Rabbi! Senden ilm-i nafi (faydalı ilim) istiyorum. Faydası olmayan ilimden sana sığınırım” (Müslim. Zikir/73) buyurmuşlardır.
Sayın okuyucularımız. Şu anda mübarek ayların içinde bulunuyoruz. İnanıyoruz ki çok Müslüman kardeşimiz kadın/erkek Kur’an okumakta hatta hatmetmek için gayret etmektedirler. Buraya kadar çok güzel. Ancak işin bir başka boyutu vardır. Fıkıh âlimlerimiz demişler ki: “Rabbimizin katından inen Kur’an’ın manasını kalbinize indirmezseniz, ne Razi’nin Tefsiri; ne de Zemahşeri’nin Keşşafı sizin derdinize çare olamaz.” Yani günümüzden canlı örnek vererek aynı cümleyi söyleyecek olursak: Müslüman kardeşlerimiz. Allah katından bizlere Cebrail melek aracılığı ile gönderilmiş Kur’an’ın ayetlerinin manalarını düşünerek, tefekkür ederek kalbimize indirmez isek, ne Seyyit Kutub’un Fi zilal isimli tefsiri ne de Mevdudi’nin Tefhimü’l Kur’an’ı bizlerin derdine çare olamaz… Sadece okuduğumuz Kur’an’ın ayetlerinden okuma sevabı alırız, o kadar.
Konuya hangi taraftan bakacak olursak olalım, karşımıza çıkacak olan tek mesele vardır: Kalplerimiz. Yani Allah’ın nazar kıldığı yer. Yani bindiğimiz arabayla ilgilendiğimiz kadar, kendisiyle ilgilenemediğimiz gönlümüz. Üstelik hakkında altmıştan fazla hastalık sayılmış yüreğimiz. Peki, ne zaman ilgileneceğiz kalplerimizle? Veya nasıl, ne şekilde ilgileneceğiz onunla. Bunun bir usulü, metodu var mıdır acaba? Sırca parmağımızda küçük bir sivilce çıksa, ödümüz kopar, acaba tehlikeli bir hastalığın habercisi mi diye. Sonunda toprağa mahkûm olacak vücudumuzun hastalıklarını bile branşlaştırarak, dâhiliye, hariciye, kulak burun boğaz, cildiye v.s olarak isimlendiririz. Kalplerimizin tedavi merkezini biliyor muyuz? Hangi hastanede, hangi uzman doktor, profesör, katılaşmış, verimden düşmüş, seviye kaybetmiş kalplerimizi tedavi edebilir? Bildiğiniz biri varsa lütfen söyleyiniz. Ama biz inşallah gelecek hafta bunun adresini, tedavi merkezini salih kulların hatta mezhepte otorite olmuş müçtehit imamların ağzından aktarmaya çalışacağız. Eğer usulde, adreste hata, yanlış, din dışı, kitap ve sünnetin ölçülerine uyum sağlamayan bir fikir, görüş, kanaat bulursanız, lütfen bizi uyarınız. Adresimiz Vakit gazetesidir. Yeter ki ülke halkımız irfan açlığını kapatsın, irfan açığımız kapanmış olsun. Yoksa zihinlerimize depoladığımız ve bir türlü kalplere indiremediğimiz bilgiler, bizler için rahmet değil, belki de felaket olacaktır. İyi bilirsiniz ki İsrail oğulları bilgilerini amellere dönüştürmemenin cezası olarak, merkebe benzetilmiş ve Müslüman ümmet de aynı akıbete düşmemesi için Cuma Suresi’nin ilgili ayetleriyle uyarılmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Büyük Arşivi