Sene 1933 Cumhuriyetin 10. yıldönümü. Halkevleri yönetimi ülkenin küçük el sanatlarını geliştirmek maksadıyla küçük sanatların çeşitli dallarında eğitmenleri, Anadolumuzun her bir köşesi Cennet’den bir misal dense yeri olan beldelere, mektep ve kurslarda talebe yetiştirmek üzere gönderir. Hasırcızâde Mustafa Bey de bunlardan biri olup, Amasra’ya tâyin edilmiştir. O yıllarda Amasra, (Bartın’da liman olmadığından dolayı) bölgenin gözbebeği olup liman sahibi olmanın, târihi mendireği bulunmasının avantajını sürdürmektedir. Galata rıhtımında Hasırcızâde Mustafa Bey, eşi ve bir oğul ile bindikleri vapurdan kalanlara el sallamaktadır.
Amasra’ya vardıklarında çiçek ve sepet mektebi adıyla daha önce İzmir’de kurmuş oldukları mektep modeliyle çalışmaya başlarlar. 1934’de İbrahim Zeki burada dünyaya gelir. Kaçka Çiftlikleri sahipleri Yanyalı Hattâtzâdelerin Hafız Nuri Bey’in kerimesi olan Hâtem hanımı İstanbul hasreti basmıştır. Tâyin istenir. Vusûl olmaz bu vaziyette müstafian İstanbul’a avdet edilir. Hasırcızâdeler de yıllarca bu belde’den söz açılır, verilen hizmet söz konusu olmuştur. Ancak 1956’da Hakk’a yürüyen Mustafa Bey’in ardından itibaren bunlar konuşulmaz olur. 1967’de bir aile dostumuz, Pendik’de evimize misafireti esnasında Amasra’ya uğradığını orada sanat okulunda Mustafa Bey’in büstünü gördüm der. Bu ifade, bu satırların yazarının kulağında durursa da ancak kırküç yıl sonra Amasra’ya geçtiğimiz Cuma yolculuğa çıktık eşim Ebe hanımla.. Saat 14.oo’de başlayan otobüs yolculuğu gece 23.oo’de tamamlandı. İki günlüğüne bir pansiyona indik. Gidiş gece olduğu için Bakacak’ı fark edemedik. Bakacak’ı bir gün sonra şöyle satırlandırdım:
“Bindörtyüzaltmışdı erişti fetih kılıcın ve Bakacak’dan konuştun;
Güneşin tutulduğu Çeşm-i Cihan burası mı? Lâlâ diyerekten.
Ulaştığın fethin sembolü, kiliseden tahavvülle bir Câmi bıraktın.
Lâkin Fâtih Câmii diye yâd olunan yâdigârın sanki öksüz gibi
İmâm hem getirdi ikindinin kametini hem kıldırdı namazını.
Verince selâmını sözü kapıp koyverdim Allahümme Entesselamı
Zârif adamdı imâm. Gözüm ısırıyor sizi dedi. Cevabım Metin Hasırcı idi.
Bil ki, Hocam hutbeye çıkıyorum kılıçla dedi. O dedim Bayezid; yanlız değil.
Kalenin üzerinde Fâtih câmii şükür halka açık.. Ayasofya gibi tâlihsiz bir mescit
Var ki, üç yüz metre öte de, 1932’de Ayasofya ile paylaşmış câmi’den müzeliği..”
BARTIN ANADOLU GENÇLİK DERNEK KONFERANSIM
İçime doğdu İstanbul’da AGD İstanbul Başkanımız Abdülkerim Öncel’e yolcuyum var mı bir emriniz. Az sonra Ömer Keleş AGD Bartın İl başkanı kardeşim telefonda Hocam bekleriz dedi. Gençlik beni bekliyor. Kıbrıs zaferinde Milli Görüş faktörünü anlatacağım: Söze başladım devletimizin mukaddesliği, Akdeniz ve Adalarının stratejik önemi, Hz. Muaviye (r.a)’ın Kıbrıs fethi gayreti, Hala Sultan’ın deniz seferi, 1571 2. Selim, Lala Mustafa Pş. Piyale Paşa, Milli Görüş kararlılığı ve Hoca’ mızın dönmek bilmez salabeti, risk alan Suat Aktulga, emekliliğinde hâince katledilen Org. Adnan Ersöz Paşa, 1963 Noel katliamı, Osman Fâzıl Polat Paşanın, Sabri Demirdağ’ın, Nureddin Ersin’in ve Kurmay Albay Mustafa Katırcıoğlu’nun hücum emri istemesi hele, İsmail Müftüoğlu büyüğümün Turan Güneş Hoca’yı istifa etmesin diye tabancasıyla tehdit ettiğini anlattığımda hepsi şaşırdı. İlk duyuyorlardı. Hemen söyleyeyim ki, Milli Gazete’den sevgili kardeşim Şâkir Tarım geçtiğimiz hafta altı gün kitabımız olan “Milli Görüş Zaviyesinden 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı”nı okurlarıma nakle çalıştı. Kendisine minnettarım. Bizim mahallede hiçbir yazarımız 1683’den bu yana ilk toprak fethi savaşımızı maalesef kitaplaştırarak kaleme almadı. Sayın Müftüoğlu Cenevre müzakerelerini ve perde arkasını yazdı. Biz de yukarıda adı geçen çalışmayı yaptık.
Kıbrıs’la ilgili anlatım sonrasında SP’nin kongresi ve yorumumu istediler. Görüşlerimi arz ettim. Haftayaki yazıyı, söylediklerime tahsis edelim. Fakat geçen hafta gömlek çıkaranlardan ve şimdi GİK’e girmiş Dr. Ahmet Fevzi İnceöz, SP’nin sâdıklarına kendi ettiğine bakmadan tavsiyelerde bulunuyor. Yazık ki yazık.
Fiemanillah.