Mahir Kaynak

Mahir Kaynak

Anılar

Anılar

1970’lerin ilk yıllarında, görevim gereği konuştuğum bir yabancı istihbaratçı, sohbet sırasında, Türkiye’de çok sayıda Kürt olup olmadığını sordu. Ona “Sosyolojik olarak varlar ama siyaset olarak henüz yoklar. Ancak onlarla sedece siz değil başkaları da ilgileniyor. Önümüzdeki günlerde siyasi Kürt hareketi görebiliriz” dedim.
Bölgeyi derinlemesine sayılmayacak bir biçimde ve kişisel olarak inceledim. Ekonomik olarak bölgenin ülke geneliyle bütünleşmediğini, hatta sınır ötesi ekonomik ilişkilerin, kaçakçılık yoluyla, daha güçlü olduğunu gördüm. Feodal yapı kültürel kimliğin değişmesini engelliyordu. Bölge sosyal ve ekonomik açıdan izole idi ama bölge siyasetçileri hem ekonomik hem de kültürel açıdan bütünün bir parçası konumundaydı.

Çözüm için şunları önerdim: Bölgedeki feodal ilişkiler kapitalist ilşikilere dönüştürülmelidir. Sadece kültür alanındaki tedbirler, mesela Türkçe öğretmeye çalışmak anlamsızdır. Dil günlük yaşamdan bağımsız olarak öğrenilemez diyordum.

Mevcut yapının yani ilkel tarım ekonomisinin geliştirilmesi yani köylüyü köyünde kalkındırmak kültür faklılığını ortadan kaldırmak bir yana daha da güçlendirir. Ayrıca kültürel değişimi sağlamaya çalışmak anlamsızdır. İnsanları bir arada tutan şey kültür ve soy benzerliği değil tek bir yapıda güven ve refah içinde olmalarıdır.

Güneydoğuda izlenen politikaların en büyük yanlışı insanlardaki güven ve refah arayışını sağlamak bir yana daha kötü bir duruma getirmesiydi. Ayrıca halkın feodal düzendeki ağalığa bağımlılığının yerini zenginleşen kişilerin desteğine muhtaç olmaları almıştı. Yani sıradan insanlar hiçbir zaman birey haline gelemedi. Eğer ağanın yerini kapitalist zengin alırken kölenin yerini kendine özgü geliri olan işçi alsaydı durum çok faklı olurdu. Oysa devlet ağanın yerini alıp bazı kişileri kendi kölesi yapmayı tercih etti ve köy koruculuğunu kurdu.

Bölgeye yönelik bir politika oluşturulmadı ve olay sadece terör olayı gibi algılanarak sorunun çözümü askerlere bırakıldı. Siyasetçileri askerin yönelendirdiği iddiası doğru değildir. Bir Genelkurmay Başkanının “Başbakan tak emreder ben şak diye yaparım” sözü hatırlardadır. Güneydoğudaki sertlik politikasının hükümetlerin eseri olduğunu son günlerde bir amiralimiz ifade etmiştir.

Ülkeyi yönetenlerin bir gün bile oradaki halkın ne istediğini araştırdığını duydunuz mu? Onların hesaba kattığı güç her zaman bölgedeki siyasetçiler ve PKK olmuştur. Oysa bölge halkının devletten sadece şefkat beklediğini, en küçük bir olumlu hareket karşısında nasıl minnet duyduğunu görüyordum.

Bu sorun sadece bizi ilgilendirmiyordu. Ortadoğuyu yeniden şekillendiren güçlerin hepsi Kürt sorununun içindeydi. Onların kendi aralarındaki mücadele bizimmiş gibi görünüyordu. Mesela Leyla Zana ve arkadaşlarının hapse atıldığında bu halka PKK ile mücadele olarak yansıtıldı. Oysa ben Avrupa ülkelerinin desteklediği kişilerin bertaraf edildiğini, bunun ABD’nin kazancı olduğunu düşünüyordum. Terörle mücadelenin önemli bir bölümü benzer çatışmalardı ama bunun yükünü bölge halkı sırtladı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mahir Kaynak Arşivi