Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Telif bedeli tazminatı karşılar mı?

Telif bedeli tazminatı karşılar mı?

Avcı’ya küçük bir hatırlatma. Önce hatıralarını yazdığı için tebrikler. Teşekkürler. Bunlar doğru da olsa, yanlış da olsa tebrik ediyorum. En azından o konuda bir tartışma başlıyor ve gerçeği öğrenme fırsatı yakalıyoruz..
Bu kitap, taşları yerinden oynatacak gibi.. Bunun en önemli etkisi “F tipi” tartışması.. Fethullah Gülen’in ne kadar bu yapının içinde olduğunu bilmiyorum. Ama onun başlattığı bir harekete, kontrol dışı bir şekilde kendini yamayarak sistem içinde operasyon yapma gücüne erişen bir lobi var. Yani her şey “Türkçe Olimpiyatları” ya da “Abant Buluşması” gibi değil.. Kim “Cemaatten”, kim değil o da belli değil. Bu yurtlarda kalan, bu okullarda okuyan, NT’den alışveriş eden herkes “F tipi” mi oluyor.. Robert Kollej’de okuyan herkes Amerikancı demek gibi bir şey bu.. Peki bu “Cemaat” kimlerden oluşuyor. Cemaate nasıl giriliyor ve nasıl çıkılıyor. Cemaat nerede başlıyor, nerede bitiyor?..
Bu işlerin “efradına cami” olduğu kadar, “ağyarına mani” olması gerekir..
Bu işler yarın öyle bir noktaya gelir ki; Fethullah Gülen de çıkamaz işin içinden. Kontrolden çıkar ve kar topu bir çığa dönüşür.. Bu işler öyle bir noktaya gelir ki; “Cemaat” de şaşar bu işe..
Ve bu işler genellikle de böyle olur.. Cemaat yokuş aşağı koşar gibi gidiyor ve amorf bir büyüme söz konusu.. Tabiî şu da belli değil. Cemaat kendi içinde bir bütün mü, bilmiyoruz. En azından kendisi cemaate nisbet eden insanların yaptıkları ne kadar cemaati bağlar, o da ayrı bir konu..
Arabaların debriyaj ve freni boşuna konmamıştır arabaya..
Herhalde kimse, bütün bu işlerin Pensilvanya’daki kişi tarafından yönetildiğini düşünmüyordur!..
Tek başına bir Cemaat benim için de, kimse için de tehdit olarak algılanamaz. Adına ister Mezheb, ister Tarikat deyin, Cemaat ya da Cemiyet deyin, aynı şey.. Bu yapılar olmalı. Kendilerini koruyup geliştirebilmeliler.. Ekonomik, sosyal, siyaset, kültürel hayatta bir baskı grubu olarak ağırlıklarını koyabilmeliler. Bunlar, dinî, etnik, ideolojik, politik, felsefi, sınıfsal, vicdani kanaat farklılıkları temelinde oluşan topluluklar da olabilir.. Bizler farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamanın yolunu bulmak zorundayız..
Önemli olan açık ve yakın bir tehlike oluşturacak şekilde davranışlar içine giriyorlar mı? Sistem içinde kayıtdışı iktisadi ve siyasi faaliyetlerde bulunuyorlar mı? Genel Hukuk düzeni açısından bir tehdit oluşturuyorlar mı, ona bakmak gerek..
Hanefi Avcı bir taş attı. Attığı taş bana kalırsa cemaat içinde bu tartışmayı başlatacak.
Hanefi Avcı aslında şunu demeye getiriyor. Nasıl bir Ulusalcı Ergenekon varsa, Kürt Ergenekonu varsa, bir de F tipi Ergenekon oluşumu var ve bunlar örgütlü bir şekilde ekonomi, siyaset ve bürokrasiyi ele geçirmek üzere faaliyet gösteriyor..
Kendisi de bir zamanlar bu sisteme yakın bir kişi olarak cemaat içi ilişkilerin, dayanışmanın nasıl gerçekleştiğini kendisi daha iyi bilir..
Bana göre de ABD, kontrol dışına çıkan, soğuk savaş dönemine göre dizayn edilmiş eski yapıyı tasfiye edip, daha küçük, daha rafine yeni bir örgütlenmeye gidiyor.. Sol, Alevi, Kemalist, Militarist kadroları seyreltip, yerine ılımlı İslâmcı, sivil, STK kökenli, Mediatik toplumsal aktörler ve Sünni kökenli, tarikat çevrelerinden insanları sisteme entegre etmek istiyor..
Yani bir derin devlet tasfiye edilirken, yerine yenisi kuruluyor ve bu yeni oluşum sadece tırnak içinde “cemaat”le sınırlı da değil.. Bu defa para, makam, kadın, güç bizimkilere ikram edilecek! Şeytanın ikramı bu!? Bu Şeytanın Kerameti, Şeytanın varisi olmayı kabul edenler için.. Aman dikkat, “Şeytan sizi Kur’anla aldatmasın”. Ağuyu altın tas içre sunarlar bal da onun suç ortağı..
Bu konu artık tartışmaya açıldı.. Bu tartışma her an yargıya da taşınabilir.. Birtakım ses ve görüntüler servis edilebilir.. Bu işin siyaset, bürokrasi, iş dünyası ve mediadan, STK’lardan bazı isimler bir anda kendilerini tartışmanın göbeğinde bulabilirler..
“F tipi” olmak için kimsenin kaydı tutulmuyor, bildiğim kadarı ile. Birileri kendilerini bir yerlere nisbet ediyor, o kadar. Şimdi bu risk ortamında bu konuda, merkezden kaçış başlayabilir. Bu işler genellikle böyledir. Birileri kendilerini güç ve cazibe merkezine yakın tutmak isterler. Kariyerleri, yükselişleri, kazançları, saygınlıkları bu mesafeye bağlıdır çünkü. Risk ortaya çıkınca kaçış başlar.. Avcı’nın kitabı cemaatin gevşek dokularında çözülmeye yol açabilir..
Aslında Cemaatin erken dönemde kendine bir çekidüzen vermesi, bir özeleştiri yapması için bu gelişme bir fırsat olarak da değerlendirilebilir.. Eğer bu süreç iyi yönetilmezse, içeride ve cemaatle anti cemaat arasında ciddi çatışma ve hesaplaşmalar gündeme gelebilir..
Bana kalırsa Avcı, kitabın yayını için zamanlama açısından yanlış yaptı..
Daha fazla özeleştiri yapması gerekirdi. Kitapta bu eksik. Daha çok bir hesaplaşma havasında ve bu hesaplaşmada kendini haklı göstermek için savunma psikolojisi ile hareket etmiş.. Öfke dozu yüksek bir kitap.. Belli bir kitleyi suçlamak için hazırlandığı belli.. Ve kendini savunur, başkalarını suçlarken yeterli kanıta da sahip değil.. Zaman zaman duygusal bir dil kullanıyor. Dinî referanslara göndermeler yapıyor. Ama sanırım bu kitabı hazırlarken, kendine bir ekip de destek vermiş.. İşi aceleye getirdiği açık. Bilgileri çek etmemiş.. Tutarsızlıklar ve çelişkiler var.. Ama önemli iddialar da içeriyor.. İdare ve yargı bu iddialar karşısında sessiz kalamaz. Suçlanan kişiler ve örgütler de kendilerini savunmak isteyeceklerdir.. İşte o sırada biz birçok gizli kalmış gerçeğe tanık olacağız..
Bu kitap Avcı’ya, emekli ikramiyesinden daha fazla telif geliri sağlayabilir ama, iddiaları isbatlayamazsa, suçladığı kişi ve kuruluşlara ödeyeceği tazminat, telif gelirinden daha fazla olabilir..
Hani eğer bu Avcı ile rakipleri arasında “topyekûn bir savaş”a dönüşürse, Avcı, görev yaptığı yerler ve dönemlerdeki faili meçhuller, kaçakçılık ve yolsuzluklarla da ilişkilendirilerek suçlanabilir, ya da sanık durumuna düşürülebilir.. Bunun olmaması için ancak bir şantaj dengesinin kurulması gerek..
Avcı herhalde her bildiğini yazmadı. “Yazmasaydım kendimi suçlu hissederdim” diyor. Kendini suçlu hissetmemesi için yazması gereken, bildiğini düşündüğüm daha o kadar çok şey var ki.. Kendine yöneltilen eleştirilere verecek bir cevabı da olsa gerek..
Avcı düğmeye bastı bu kitabı ile... İşaret fişeğini ateşledi. Bakalım bundan sonra ne olacak. Göreceğiz. Avcı’ya küçük bir hatırlatma daha: Bu işlerde kimseye güven olmaz. Söz konusu siyasetse, kadınsa, makamsa, kendi nefsine bile güvenme.. Ayaktayken, koşarken, güçlüyken elini öpenler, yorgunluk gösterip oturduğunda ya çevreden uzaklaşırlar, ya da taciz ederler, düştüğünde ise vururlar. Brütüs hâlâ yaşıyor..
Selam ve dua ile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi