Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Bizim tapınakların sütunları

Bizim tapınakların sütunları

Yazdıkları 155 dile çevrilen ve şayet başka gezegenlerde hayat varsa oradaki dillere de çevrilmesi gereken Cengiz Aytmatov, "Dişi Kurdun Rüyaları" adlı kitabında şöyle bir cümle kurmuş, bendeniz de kalem kullanmadan o satırların altını çizmiş idim:

"Sunaklarında, insanların tapması için bomba maketlerinin sergilendiği ve duaların generaller portresi önünde yapıldığı bir tapınağın kurulması düşünülmedi henüz."

*

Rahmetli üstadın Türkiye'yi uzaktan tanıdığına o vakit karar vermiştim işte.

Bizde ne tapınaklar vardır ve onların sütunları kandan ve terden ve yenilmiş haklardan oluşmuştur ve gökyüzüne kadar uzanır o sütunlar.

Ülkemizi yakından, tam içinden tanıyan yazarlarımızdan Sibel Eraslan -kaleminden çıkanların bilinen bütün dillere çevrilmesi gerektiğine inandığım biridir- birkaç gün önce eski bir arkadaşından bahsetti.

Görmeyen, kaçıranlar olmuştur düşüncesiyle, biraz uzunca alıntı yapacağız.

*

13 yıl aradan sonra okul arkadaşım çıkıp gelmiş, ihtiyar annesiyle... Dünyalar benim oldu, hemen yanıma aldım, çay ikram ettim, iskemleye buyur ettim, elimden bu geldi ancak... Onu en son 28 Şubat 1997'de edebiyat öğretmenliği yaptığı lisede başörtüsünden dolayı üst üste geçirdiği soruşturmalar, aldığı disiplin cezaları ve en sonunda meslekten atılmaya kadar giden zorlu süreçten hatırlıyorum... İşçi emeklisi ve hasta bir baba, yaşlı bir anne... Sanki zaman içinden geçip aktığı o kum saatinde kırılıvermiş, sanki hiç işlememiş 13 yıldır, sanki arkadaşım Ashabı Kehf'in mağarasında, Kıtmir'in yanına sokulmuş, kıvrılmış da uyumuş gibiydi...

Onun ilk örtündüğü günü de hatırladım. Dereceyle bitirdiği okulunun son günlerinde karar vermişti örtünmeye. Sonra master yapmış, örtüsü sebebiyle akademik kariyerine devam edememiş, geçimini ve yaşlı ebeveynine bakabilmek için öğretmenlikte karar kılmıştı... 28 Şubat'ın tank paletleri üzerinden geçmiş gibi geldi sanki onu dinlerken.

40 derece sıcak var İstanbul'da. Arkadaşım üzerine giyeceği tek giysisi olan kışlık mantoyla çıkagelmiş Beyazıt'a, birkaç otobüs değiştirmişler. "Bakkaldaki gazeteden okudum imza günün varmış" dedi gülümseyerek. Mantosuna baktığımı fark edince, "Olsun" dedi, "Biraz sıcak ama, olsun"... Başında hayli eski bir dolama, rengi soluk. Oysa çok dikkat ederdi eskiden giyinip kuşandığına. Yüzü yine güzel, yine parlak, ama gözlerinin kenarlarında kederli nehir yatakları kurulmuş... O nehirde kimbilir hangi seller aktı, hangi seller akacağı denizleri bulamayıp da, kalbine doldu... Evlenmemiş. Olsun dedi... Bir ara çenesinden tutup sevmek istedim onu çocukluğumda yaptığım gibi. Elim boynundaki garip bir şeye çarptı. Böyle balon gibi, torba gibi, örtüsünün altında ne olduğunu hemen anlayamadığım garip bir şey... "Guatr" dedi. "Batı Çalışma Grubu'nun bana hediyesi" diyerek gülmeye çalıştı... 98'den beri işsizmiş. Babası vefat etmiş. Babasının sigortasından faydalanıyormuş, ameliyat olacak durumu yokmuş. Zaten zayıftı. Bir tüy kadar hafiflemiş. Olsun dedi... Başını açmamış. Çok güzel rüyalar görüyormuş. Olsun dedi... Eski bir not defteri çıkardı, telefonumu kaydetti. Bana da kiracı oldukları evin alt katındaki bakkalın numarasını verdi, telefonları uzun zamandır kesikmiş. Olsun dedi...

Dünya zindan kesildi bana. Ramazan'ın 17'siydi... Onu kimse bilmiyor ve işitmiyordu... Sahabilerle havarilerden başka tanıdığı kalmamıştı yeryüzünde... "Anneme" dedi. "Anneme çok üzülüyorum, ona o kadar yük oldum ki; bak sana ekmek getirdim diyebilmeyi ona, çok isterdim" dedi... Dünya yandı... Külleri göğe savruldu o an. Beyazıt Camii'nin mahyaları ağladı. Kitaplar, şiirler, çocuklar, ateşten bir çemberden geçiyormuş gibi geldi o anda...

Söyler misiniz, ben Batı Çalışma Grubu'nu nasıl sevebilirim?

Söyler misiniz, ben 28 Şubat'ı nasıl affedebilirim?

*

Bu yazıyı okuyanların gözleri doldu. Yürekleri kanadı. Hayranlık duydular Sibel Hanım'ın arkadaşına.

Nasıl yardım edebiliriz, elimizden ne gelir diye düşünmeye başladılar.

Zekâtlarını ulaştırmaya çalışanlar oldu. Haklıydılar, birşeyler yapmak gerekiyordu.

Ama o bir kişi işte. Sadece bir kişi; 28 Şubat'ın hayatlarını kararttığı insanlardan sadece biri.

O mütevekkil insan, Sibel Eraslan'ın arkadaşı olmasaydı veya o yazı yazılmasaydı, yine kimsenin haberi olmayacaktı. Belki birkaç konu komşu bilecekti mağduriyetini, o kadar.

28 Şubat da darbelerden yalnızca bir tanesi. Diğerleri de var ve her birinin milyonlarca mağduru...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi