APO Siyasi Aktör Olur (Mu)?

APO Siyasi Aktör Olur (Mu)?

“Apo siyasi aktör olur mu?” sorusu bir bakıma abesle iştigaldir. Çünkü bu sorunun cevabı bellidir. APO, ileri görüşlü (!) siyasilerimiz sayesinde çoktan siyasi aktör haline gelmiştir.
Türkiye hangi kadim meselesine el atacak olsa, bundan sonra, “Acaba APO ne der?” sorusunun cevabı merak edilecek ve ona göre pozisyon alınacaktır.
Kürt açılımı mı dediniz? Doğu ve Güneydoğu’nun nabız atışları kadar, İmralı’nın görüşleri de önemlidir. Acaba APO sabote mi eder? Bu konuyu, kendi tutukluluk hali ile mi ilişkilendirir?
Kabul etmek lazım ki, APO’nun yaklaşımı, meselenin ele alınış biçimini bile belirlemektedir.
Anayasa değişikliği mi dediniz? Acaba Kürtler evet mi diyecek, hayır mı? Kandil, BDP ve Kürtlerin önemli bir kısmı, İmralı’ya göre yön tayin ediyor. APO, kendince politikalarını nasıl belirliyor diye sormayın, çünkü onun kıblesi neresi, gerçekten ben de bilmiyorum.
APO’nun adeta Türkiye’nin siyasi gündemini belirler hale gelmesi, sadece onun mahareti ya da günahı değil. Bunda bizim derin devletin hatırı sayılır payı olduğu gibi, siyasilerimizin önemli katkısı da inkar edilemez.
MİT Müsteşarı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı APO’yla görüştü mü, görüşmedi mi? 12 Eylül referandum sürecinde muhalefetin diline pelesenk oldu.
Tam “Devlet APO’yla pazarlık yapar mı, yapmaz mı?” konusunu tartışırken, bir de Yargıtay üyesi yargıçların konuşmaları dinlemeye takılmasın mı? Referandum, bazıları için o kadar hayati olmalı ki, ‘Hayır’ çıkması için deyim yerindeyse şeytanla bile işbirliği yapmaktan çekinmiyorlar. APO’yla müttefik kuvvetler olduklarını bu vesile ile ayan beyan öğrenmiş bulunuyoruz.
Bazıları oldum olası APO’yla işbirliği içinde olduklarından, bunun gereği olarak İmralı’yı siyasetin odak noktası haline getiriyor. Artık, APO’nun iç politika argümanı olması, ne gibi bir yarar sağlayacaksa…
Bazıları da güya APO’nun gölgesine kurşun sıkmakla meşguller. O kadar düşmanlar yani… Ne ki, attıkları her adım, söyledikleri her söz, ne hikmetse APO’nun işine yarıyor. Güneydoğu’nun milli kahramanı ilan edilmesine az kaldı; sayelerinde…
Kimi hainliğinden, kimi gafletinden, kimi ise eblehliğinden APO’nun değirmenine su taşıyor. Nihayet, APO’nun da kendine göre bir siyaseti olacaktır. Ancak bu siyaseti domine etmesi anlamına gelmemelidir.
APO’nun isminin sürekli olarak gündemde tutulması sağlıklı bir durum değildir. Mahkum olmasa söyledikleri bu kadar rağbet görmezdi herhalde.
Galiba Kürt sorunu konusunda her şeyden önce samimiyet testine ihtiyaç var. Herkes önce yüzündeki maskeyi bir çıkartacak… Gerçek kimliği ve yüzü ile sahne alıp ne diyecekse diyecek… Kimsenin milletin duygularıyla oynamaya hakkı yok.
APO’yla muhatap olmamak adına, APO’ya cevap yetiştirmek “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” durumudur. Yakışmaz. Siz, halk ozanları gibi laf yarıştırırsanız, istediğiniz kadar ‘muhatap’ almadığınızı söyleyin, daha nasıl muhatap alacaksınız… Bu durumda sokakları tutamazsınız. Kürt ve Türklerin karşı karşıya gelmesinin ne Kürtlere ne Türklere bir faydası vardır; maalesef iki halk arasındaki çatışma potansiyeli keşfedilmiş olup, içeriden dışarıdan birileri sürekli olarak bu çatlağa tazyikli su sıkmaktadır.
APO’yu İmralı’da beslemenin karşılığı bu olmamalıdır. Mümkünse, rol oynayabilirse, APO yaktığı bu ateşin söndürülmesi için karınca kararınca su taşımalıdır. APO da dahil ilgililer bilmelidirler ki, bu ateşin sönmesi, Kürtlerin özgürleşmesi demektir. Nitekim şu anda bile, Kürtler lehine adeta pozitif ayrımcılık yapılmaktadır. Eski ayrımcı politikalar umalım ki artık tarihte kalmış olsun!
Aksi halde, etle tırnağın ayrılması nasıl acı verirse, Kürtlerle Türklerin birbirleri ile uğraşması da öyle acı verir.
Bu süreçte Kürtler de gerçekçi hedeflere yönelmelidir. Bu bağlamda APO’dan Mandela yaratma çabaları beyhudedir. Yara kabuk bile bağlamamıştır daha. Sıcaktır. Üstelik sürekli kaşınmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi