Dünyayı kim yönetiyor?

Dünyayı kim yönetiyor?

DüNYADAKİ OLAYLARI ULUSLAR ARASI BİR FİNANS KOMPLOSU MU YöNLENDİRİYOR?

“Onlar önce her şeyi harabeye çeviriyorlar ve buna barış diyorlar” Tacitus

Alan Greenspan, Batı’nın borç üzerine kurulu ekonomisini yok etmekle tehdit eden iskan balonu oluşturmayı düşünecek kadar aptal mı? Bu gerçekten dünya finans sistemini ortadan kaldıracak kolayca öngörülebilir bir yıkım mı? Yoksa bu ‘kazara bilerek’ mi yapıldı?

Eğer öyleyse neden?

FİNANS SEçKİNLERİNİN BABASI KİM?
Şimdi komplo teorisyenlerinin bu elit planın merkezinde olduğu konusunda adını en çok zikrettikleri Amerikalı’ya dönelim. Bu 92 yaşındaki multi milyarder, dünya finans seçkinlerinin babası David Rockefeller olarak tanınır.

ROCKEFELLER’İN 1991’DEKİ KONUŞMASI
Wikipedia’da Rockefeller ile ilgili olarak kendisinin Haziran 1991 yılında Almanya’nın Baden Baden kentindeki Bilderberg konferansının açılışında söylediği iddia edilen konuşması yer alıyor. Rockefeller: “Bizler 40 yıldır Washington Post, New York Times, Time ve diğer medya gruplarından bizim toplantılarımıza katılan yöneticilerin, konferanslarımızla ilgili sırları saklayacaklarına dair verdikleri sözü yerine getirdikleri için minnettarız. 40 yıldır minnettarız. Bu 40 yıl içerisinde eğer toplantılarımızla ilgili kamuoyuna bilgi verilseydi, dünya için yaptığımız planlarımızı geliştirmemiz mümkün olmazdı. Dünya, bir dünya hükümetine doğru gitme konusunda daha sofistike ve hazır duruyor. Bu plana göre, artık dünya savaş nedir bilmeyecek, tüm insanlık için sadece refah ve barış olacak. Entelektüel seçkinler ve dünya bankerlerinin ulus üstü egemenliği, önceki yüzyıllarda olan ulusal egemenliğe tercih ediliyor.”

DüNYAYI 57 YILDIR BU ‘BİZ’ YöNETİYOR
Bu konuşma 17 sene önce yapıldı ve Amerika’da Bill Clinton’un başa geldiği dönemlere rastladı. Rockefeller ‘biz’imle ilgili konuşuyor. Bu ‘biz’, O’nun dediğine göre, neredeyse 40 yıldır toplanıyor. Eğer bugün yaşadığımız tarihe Rockefeller’in konuşmayı yaptığı 17 yıl öncesini de eklerseniz 57 yıl oluyor. Yani iki kuşak demek oluyor.

Sadece ‘biz’ dünya bir için bir plan geliştirmedik, fakat bu planı geliştirme girişimleri en azından Rockefeller’in düşüncesinde başarılı olmuş. Rockefeller’in ‘biz’ dediklerinin nihai hedefi, ‘Entelektüel seçkinlerden ve dünya bankerlerinden oluşan bir ulus üstü egemenlik’ oluşturmaktır. Rockefeller’in söylediğine göre, bu hakimiyet artık savaşın ne olduğunu bilmeyen bir dünya hükümetine doğru giden yoldur.

DüNYADAKİ OLAYLARI KİM YöNLENDİRİYOR?
Şimdi biraz entelektüel pratik yapalım. Farzedelim ki David Rockefeller göründüğünü düşündüğü gibi çok önemli ve güçlü bir insan olsun. Bu adama bir şekilde inanalım ve O’nun ve ‘biz’im bir dereceye kadar başardığımızı düşünelim. Bu şu demek oluyor: Alınan büyük kararlar ve meydana gelen olaylar aynı zamanda Rockefeller’in 1991’de yaptığı konuşmada bahsi geçen planın bir parçası oluyor ya da en azından olaylar Rockefeller’in niyetinin bir yansıması oldu.

Bu yüzden, bu kararları ve olaylar üzerinde analiz yaparken, Rockefeller’in kafasındaki ütopya’nın gerçekten hakiki olup olmadığını açıklayabiliriz. özel bir sıra vermeden, olaylar şöyle aksetti:

CLINTON VE BUSH AİLE TARIMCILIĞINI YOK ETTİ

Bill Clinton ve George Bush tarafından kararları uygulanan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması sonucu Amerika’da üretim yapan milyonlarca iş elendi ve Amerika’daki aile tarımcılığının yerini küresel tarım sektörü aldı.

Dünya Ticaret Organizasyonu bünyesinde gerçekleştirilen benzer serbest ticaret anlaşmaları nedeniyle, milyonlarca üreten iş gücü çin ya da başka yerlere ihraç edildi.

AMERİKA’DA BİR MİLYON EVSİZ BULUNUYOR
Amerika’daki ortalama ailelerin gelirleri büyük bir erozyona uğrarken, Amerikan ulusunun servetini elinde bulunduran zenginlerin payı daha da arttı. Wall Street’te bazı finans yöneticileri yılda bir milyar dolar kazanırken, savaş gazileri dahil evsizler bir milyona yaklaşıyor.

İnşaat kooperatifçiliği balonu nedeniyle Amerika’da ev fiyatlarında büyük bir enflasyon yaşandı. Milyonlarca ev icra yoluyla bankerlerin eline geçti. Toprak ve kira maliyeti, aile tarımı ve küçük ölçekli işleri büyük hasara uğrattı. Toprak sahipliği yüksek enflasyon üzerine kurulu olduğu için artan ev vergileri nedeniyle, alt ve orta gelirli insanlar ve yaşlılar evlerinden oldu.

FİNANS SİSTEMİ YIKILMAK üZERE OLAN BİR PİRAMİD GİBİ
Bankerlerin Amerikan ulusal para sistemini tamamen kontrol ettikleri gerçeği, yıkılacak durumda olan büyük bir borç piramidiyle sonuçlandı. Para üzerindeki bu ‘kontrol sistemi’ Rockefeller ailesinin para aktardığı Chicago üniversitesi ekonomistlerinin bir icadı. Problem şu ki, bu piramid yıkıldığında herkes iflas edecek ve nereden geldiği belli olmayan bir yerden para yapan bankalar değerlenecek olan penileri tutmaya çalışacak. J. P. Morgan Chase’in Carlyle Capital ile iş yapmaya hazırlandığı gibi. Finans endüstrisi için kabul edilebilir düzenlemeler hükümet tarafından terk edilmiş durumda. Bu düzenlemeleri yapmak isteyen siyasetçiler, Eliot Spitzer gibi, bir şekilde yok ediliyor.

Federal hükümet ve yerel hükümetlerin Amerikalılar üzerine koyduğu toplam vergi yükü gelirin yüzde 40’ını geçti ve bu miktar daha da yükseliyor. Bugün ekonomide gerileme başlarken, Demokratların kontrol ettiği Kongre küçük miktarda yardımları desteklerken, iki yüzlü davranarak vergileri yükseltiyorlar, özellikle orta gelirliler için. öğrenci kredileriyle vergileri desteklemek bir şekilde iflasçı koruma sistemiyle elimine edilemez.

40 MİLYON AMERİKALI AçLIK SINIRINDA YAŞIYOR
Exxon-Mobil gibi şirketler rekor kazançlar elde ederken, gas fiyatları artıyor. Diğer eşya ve gıda fiyatları yavaş yavaş yükseliyor. Tıpkı, bazı ülkelerin neredeyse açlık koşullarını tecrübe etmeye başlaması gibi. 40 milyon Amerikalı resmi olarak açlık sınırında yaşıyor.

Büyük şirketlerin su ve mineral kaynaklarını kontrol etmesi, kamuda bulunması gereken birçok şeyi bulunmaz hale getirmiş. Enerji üretiminin serbest bırakılması, birçok bölgede elektrik maliyetinde yüksek artışlara neden oldu.

AZ GELİŞMİŞ üLKELERDEKİ TARIM YOK EDİLDİ
NAFTA tarafından aile tarımcılığının yok edilmesi (Aynı şekilde Meksika ve Kanada’da da aile tarımcılığı yok edildi), IMF ve Dünya Bankası’nın başka milletlere uyguladığı siyasetin bir benzerini oluşturuyor.
“Washington Konsensüsü’ tarafından yapılan baskılar sonucu dünyada kendi kendine yetebilme durumu, ihraç edilen ürünlerin yetiştirilmesiyle yer değiştirdi. Tarımsal alanlardan göç, az gelişmiş ülkelerirn kentlerinde büyük gettolar oluşturdu.

AMERİKA UZAYI DA SAVAŞ ALANINA çEVİRİYOR
1980’den beri Amerika ya kendisi direk savaş yapıyor ya da kendisi adına başkalarına savaş yaptırıyor. Eski Yugoslavya NATO tarafından bölündü. 11 Eylül ve raflarda bekleyen diğer planlarını hayata geçirerek, Amerika şimdi de Ortadoğu’da sürekli bir askeri işgale kalkıştı. Rusya ve çin’in ABD ve NATO güçleri tarafından kuşatılması ise çok yakında ve uzayı da askeri bir alan haline getirme yarışı başladı. Batılı devletler açıkça, en azından bir başka dünya savaşı ihtimali için hazırlanıyorlar.

AMERİKA TOTALİTER BİR YöNETİME DOĞRU GİDİYOR
Amerika’nın dışarıdaki askeri müdahaleleri, içerde de totaliter bir sistemin oluşmasına neden oluyor. ‘Teröre Karşı Savaş’ adı altında bazı vatandaşların aktiviteleri mercek altına alınırken, bunlara yönelik olarak da casusluk faaliyeti yapılıyor. İnsanlar için kullanılan mikrochipler iz sürmek için kullanılıyor. Askeri endüstri ulusun en büyük ve en başarılı endüstrisi olmuş. çünkü, on binlerce organizatör yeni ve daha iyi yöntemler bularak, açıktan ya da örtülü olarak yabancı ve iç düşmanları yok etmek için çalışıyor.

HAPİSHANE NüFUSUNUN EN çOK OLDUĞU üLKE
öte yandan, Amerika dünya üzerinde en çok hapishane nüfusuna sahip olan ülke. Artı, her gün milyonlarca Amerikalı, hükümetin yüklediği vergiler yüzünden daha da kötü duruma düşüyor. İllegal yollardan elde edilen paralar, muhasebeciler, avukatlar, bürokratlar, borsacılar, spekülatörler ve iş adamları tarafından paylaştırılıyor.

Son olarak, her geçen kötüye giden hayat şartları, strese dayalı birçok hastalığa sebep olurken, alkol ve uyuşturucu kullanımı da artıyor. Dünyadaki hükümetlerin kendileri zaten uyuşturucu trafiğine dahil oluyorlar. Stres skalasını azaltmak yerine, ilaç endüstrisi kendi başına hastalık oluşturuyor. İlaç endüstrisi çok hızlı bir şekilde büyürken, bu ilaçların birçoğu yıkıcı yan etkilere sahip.

ROCKEFELLER’İN ‘BARIŞ’ PLANI YIKIM GETİRMESİ TUHAF DEĞİL Mİ?
Bu liste en azından zor soruyu sormak için yeterince delil sunuyor. Şimdi tüm bunların Rockefeller’in geliştirmiş olduğu planın bir parçası olduğunu düşünelim. Peki, insanlığın refahı ve barışı için seçilen araçların çok fazla şiddet, baskı, sömürü, hırsızlık ve rüşvete bulaşması tuhaf değil mi?

Gerçekte ise, bana öyle görünüyor ki, Rockefeller’in dediği ‘Dünyanın refahı için bizim plan’ı soykırım, savaş, nüfusu kontrol eden polis devleti üzerine kurulu ve plan dünya kaynaklarının finans seçkinleri ile bunların kukla siyasetçileri ve askeri güçleri tarafından ele geçirilmesi demektir.

DAVİD ROCKEFELLER BİR SUçLU DEĞİL Mİ?
Peki, dünyadaki insanlarının kendi yiyeceklerini üretmedeki yeteneğini elinden alan bu organize plandan daha iyi bir yöntem yok mu? Tüm bunlardan başka, açlıkla oluşan soykırım belki yavaş gerçekleşiyor ama çok de etkili. Bu suç ise pazar güçlerine ait.

Peki bu ‘biz’, tüm şeyleri yapan ‘biz’, büyük David Rockefeller dahil, bir suçlu olabilir mi? Ki bunlar bir şekilde gücü elinde bulunduranlardır. Eğer öyleyse, bunlar kendilerini korumak amacıyla eğitim sisteminden, ana medyadan her şeyi kullanıyorlar.

Kesin olan bir şey var: Amerikalı seçmenler bunların hiçbiriyle aynı fikirde değil.

Richard C. Cook, Carter döneminde Beyaz Saray’da bulunmuş, Federal hükümetin danışmanı. Cook aynı zamanda Amerikan Hazine Bakanlığı’nda, NASA’da, Amerikan Gıda ve İlaç Komisyonu’nda görev yapmış bir isim. Cook’un, ekonomi ve para politikaları üzerine de birçok kitabı bulunmaktadır.

(çev:habervaktim)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi