Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Ankara ve Melih Gökçek

Ankara ve Melih Gökçek

Melih Gökçek ismi Ankara ile özdeşleşmiş. Ankara’yı bilmeyenlere veya başkenti; Kızılay, Bakanlıklar, Kavaklıdere ve Çankaya’dan ibaret zannedenlere bir diyeceğim yok.
Onların gözünde Ankara buralar olabilir.
Yalnız Ankara’nın bu semtleriyle birlikte bütün yükünü çeken bir Ankara daha vardı. Şehrin böylesine değişeceğinin rüyası bile görülse; “Rüya ile amel edilmez” diye kimse inanmazdı. Ankara’nın Gökçek öncesini çok iyi bilen birisi olarak, her gittiğimde şaşkınlıktan zafiyet geçirecek oluyorum.
Ankara’da olduğum günlerde şehri şöyle bir etrafından dolaşacak oldum. Mamak Kayaş tarafı, Solfasol Hasköy ve Çubuk’a kadar olan kısım, Yenimahalle, Şentepe, Ufuktepe tarafları, Sincan, Fatih Mahallesi tarafı, Ümitköy ve Polatlı taraflarına kadar Ankara köy görünümünden çıkıp kente dönüşmüş.
Özellikle gecekonduların yoğun olduğu mahallelerde ticari hayatın bu kadar canlılık kazanacağına mağaza sahipleri bile inanamıyorlar. Öyle mağazalar açılmış, öyle alışveriş merkezleri faaliyet gösteriyordu ki, dudak ısırmamak mümkün değildi.
Melih Gökçek hakkında herkes her şeyi söyleyebilir, istediği gibi eleştirebilir ama Melih Gökçek’in belediye başkanı olarak halka sunduğu hizmetleri de görmezden gelemez. Rahmetli Menderes zamanında Ankara’ya gelen yabancı misafirler, gecekonduları sorunca rahmetlinin de “Arı evleri” diye cevap verdiği söylenir.
Menderes’in “Arı evleri”nin yerinde şimdi dev konutlar yükselmiş. Ankara’da ikamet eden veya misafir olan her babayiğidin giremediği Çinçin, Altındağ, Gülveren’in bir kısmı gibi kurtarılmış bölgeler, şehre katılmış ve bir medeniyet havzası olmuş.
Çok iyi bildiğim şehirde yabancılık çektim. Gidip geleceğim yerlere sorarak gidip geldim. Mesela oldum olası Balgat’ı bir türlü öğrenemedim. Bildiğim en iyi iki yer vardı. Birisi Refah Partisi’nin merkeziydi, diğeri Anap’ın merkeziydi. Şimdi gittiğimde bu sefer ikisinin de yerini göremedim ve bilmedim. Ancak yardım edenler sayesinde bulabildim.
Sözlü olarak bunları Ankara’daki dostlarla paylaşınca galiba insan fıtratı gereği, birisini övünce karşılığında hemen eleştiri alıyorsunuz. Gökçek’i takdir etmelerine rağmen mutlaka kusurlu bir taraf bulup, hemen öne sürüyorlar. Bu da “Suizan” hastalığının bir göstergesi olsa gerek. Oysa insan “Hüsn-ü zan” ile mükelleftir. Geçelim.
Kızılay’dan Ulus’a kadar yürümeyi eskiden beri severim. Bir de elinizde Ankara simidi olunca daha bir güzel olur. Şimdi o zevkten de mahrum oldum. Simitlerin üzerindeki susamlarla midemin arası iyi değil, eskisi gibi yiyemiyorum.
Neyse Türkiye Yazarlar Birliği’nde Mehmet Doğan, Ahmet Fidan, İbrahim Ulvi Yavuz ve diğer dostları ziyaret ettikten sonra Kızılay’dan Ulus’a kadar yürüyeyim dedim ve çıktım. Saat mesai bitimi olmamasına rağmen çok kalabalıktı ve yürümekte zorlanıyordum.
Belediye otobüslerine binerek gideyim diye, Ulus yazan bir otobüse bindim, şoföre; “Biletim ya da elektronik biletim yok, ücret alıyor musunuz” dedim. Şoför efendi; “Yok, parayla binilmiyor hemşerim” dedi. Hemen inmeye çalıştım ama binenlerin yolunu tıkamış oldum. Bu yüzden binenlerin de haliyle kızgınlığına uğradım.
Bu fırçalardan sonra arkama bile bakmadan elimi cebime sokarak Ulus’a doğru yürümeye başladım. CHP iktidarlarının zamanında köylünün Ulus’tan öte geçirilmediği bir Ankara ile köylülerin tıkanıp kaldığı Ulus, artık birbirine benziyordu.
Denizciler Caddesi’nde çocukluğumda yarım ekmek bir şişe AOÇ ayranı alarak karnımı doyurduğum bakkalı aradım, değil bakkalı, semti bile bulamadım. O günlerin Ankara’sı nereye gitmiş bilmiyorum.
Yeni Ankara için bütün Türkiye Melih Bey’e çok şey borçlu. Ben gördüğümü yazdım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi