Taha Akyol

Taha Akyol

Manifesto gibi

Manifesto gibi


SAYIN Necmettin Erbakan Milli Görüş hareketinde sadece “kült” haline gelmiş bir lider değil, aynı zamanda bir “dini otorite”dir.
Bunu birlikte hapis yattığımız aylar içinde gözlemlediğim gibi, hareketin 40 yıllık söyleminde görmek de mümkün.
Demokrasilerde karizmatik liderlerin bulunması normaldir, hatta Türkiye gibi partilerin köksüz ve akışkan olduğu bir toplumda karizmatik liderler ‘yönetebilirlik’ bakımından yararlıdır da... Ama “kült” başka bir şeydir. Erbakan’ın otoritesi “ulul emre itaat” ve “biat” gibi kavramlarla mutlaklaştırılmıştır.
İslam tarihinde bu kavramların özgürlükçü yorum ve uygulamaları da vardır; ‘Asyatik’ geleneğin ağır bastığı uzun asırlarda kökleşmiş aşırı otoriter bir miras da vardır.
Erbakan, Milli Görüş’te “mutlak otorite”dir. İtiraz edilemez... Hareketin hem siyasi hem parasal kanalları onun mutlak ve kişisel denetimine bağlıdır.
Şeffaflık, kayıt, muhasebe, serbest seçim, hesap verme, hesap sorma gibi kurumlar göstermeliktir.

Kurtulmuş’un vurguları
Böyle bir geleneğin penceresinden Numan Kurtulmuş’un şu vurgularına bakınız:
“Âlemlerin Rabbi’nden başka kimsenin önünde diz çökmeyeceğiz!..
Fikrimizi ve üslubumuzu mülkiyet ve saltanat ilişkileri geleneği yerine, bir medeniyet siyasetine dayandırmaya çalıştık...
İçe kapalı yapılar oluşturmak yerine, milletimize açılmaya gayret ettik...
Fikir ve siyasetimizi, milletin talep ve beklentilerine uygun, dünya gerçekleriyle uyumlu ve bu şekilde asrın (çağın) idraki içinde ifade etmeye çalıştık...
Sırça saraylarda oturarak ahkâm kesmedik...
Partiden ayrılırken kimse bir kalem alıp götürmesin...
Yönetim anlayışı, üslup ve yöntem farklılıklarımızı ortaya koyduk...”
Kurtulmuş’un sözleri çok açık olduğu gibi yaptığı imalar da anlaşılabilir niteliktedir.
“Kimsenin önünde diz çökmemek” sözünün anlamı da, “mülkiyet ve saltanat ilişkileri geleneği” sözüyle işaret edilen yer de açıktır.

Dünyayı anlamak
Kurtulmuş’un konuşması sadece otoriter “kült”e karşı çıkıştan ibaret değildir.
İçerik bakımından “dünya gerçekleriyle uyumlu ve bu şekilde asrın (çağın) idraki içinde” bir siyaset anlayışını savunması da önemli bir yeniliği ifade ediyor.
Erbakan’ın sadık çevresinden Yasin Hatipoğlu’nun buna tepkisi, Kurtulmuş’un yaklaşımının “seküler” olduğunu söylemek oldu.
“Dünya gerçeklerine uyumluluk, asrın idraki” gibi kavramları “seküler” diye dışlamak, Erbakan hareketinin yaşadığımız dünyayı algılayamadığının kanıtlarından sadece biridir.
Şehirleşen, ekmeğini piyasadan kazanan ve dünyaya açılan bir toplumda hâlâ eski itaat kültürü olduğu gibi devam edebilir mi? Türkiye’de son otuz yılda hızlanan bu değişimin anlamı, uzun asırların otoriter kalıplarının kırılması, girişimci ve hür insan tipinin gelişmesidir.
Bu değişimi algılayamayan Erbakan hareketinin gittikçe marjinalleşmesi kaçınılmazdır.
SP’nin artık önemi kalmamıştır.
Numan Kurtulmuş ise, Milli Görüş geleneğinde otoriter kalıpları aşarak girişimci ve hür irade sahibi insana seslenen bir yenilenmeyi yansıtıyor.
Bunun siyasi hareketini başarabilir mi? Bilmiyorum ve başarılar diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi