Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Her insan zamanla yaşlanır

Her insan zamanla yaşlanır

Yalnızca muhteris siyasetçiler yaşlanmazlar...
Ölüm gerçeği bile akıllarına gelmez onların...
Yıllar boyunca ya kendileri, ya da yardımcıları “sürüden ayrılma” korkusu salarlar etrafa...
Kitabımda bir “Müzelik Şiir” var, okursunuz inşallah...
MÜZELİK ŞİİR:
Yürüyen heykellerle aynı müzedeyim ben
Konuşan mumyalara kimden söz edeyim ben
Fikren işkencedeyim, ruhen cezadayım ben
Korkaklığın sükûtu kol geziyor her yerde
Sanki tek başımayım tek kişilik mahşerde.
Putların gölgesinde dans eder akbabalar
Söz sokakta dolaşır, öz zindanda çabalar
Atılan ucuz safra selamlar merhabalar
En temiz topraklara gül eksem mantar biter
Yollar sırat köprüsü durmak düşmekten beter.
Kaybettim mesafeyi, zamandan uzaklaştım
Sevgi diye sarıldım, isyanla kucaklaştım
Ne kendimden kurtuldum, ne kendime yaklaştım
Toprağın üstü mezar, zevke dalmış ölüler
Can sıkmaya yetiyor canlı kalmış ölüler.
Fuhuş yuvası sanki en görkemli binalar
Çamur evlat doğurur taş yürekli analar
Resmen hak tevzi eder hakkı boğan canavar
Koşanlar, yarışanlar, dehşet ötesi dehşet
Akıl karaya vurdu, gırtlağı geçti vahşet.
Meydanlar tıklım tıklım, caddeler salkım saçak
Kölelik histerisi yayılmış köşe-bucak
Elli tane hokkabaz, elli milyon oyuncak
Müdür ve müdiriçe müzenin bekçileri
Aferine çalışır düşenin bekçileri...
Mülkü kazanan ayrı, tasarruf eden ayrı
Hisseler neden farklı, hak-hukuk neden ayrı
Hasta yaşar deniyor, baş ile beden ayrı
Mantık yürütmek yasak, itiraz eylemek suç
Neşe-eğlence cinnet, yatıp uyumak korkunç.
Güvenmek aldanmaktır, ölçü-tartı izafi
Mert-namert, güzel-çirkin, eksi-artı izafi
Çoğunun cebindeki kimlik kartı izafi
Kim kimdir, kim kim değil? Anlamak ve bilmek zor
Oynanan komediye gül diyorlar gülmek zor.
Figüran heykeller var kültablası boyunda
Yediyüz göbek atar dakikalık oyunda
İşlenen her günaha kurt da ortak, koyun da
Kalmışım ara yerde, tozdayım dumandayım
Kirli bir mekandayım, iğrenç bir zamandayım.
Ne diyebilirim ki?
Hapishane ağzıyla ancak “Allah kurtarsın” derim...
Öyle ya, kimi kimden?
Koyunları çobandan, evlatları babadan, ekinleri harmandan kurtarsın...
Kimin kimi yiyeceği önceden malum olmuyor... Namazın, niyazın tükendiği, “Onu da biz yapacağız” hökelekliğinin zirve yaptığı günlerde ancak derim ki:
Aklınıza mukayyet olun...
Zaten yazdığım her şiir ezilenlerin, sömürülenlerin, aldatılanların boyunduruktan kurtulması içindi... Ne yazık ki köleler efendilerinden daha şerir, daha çığlıkçı oluyorlar...
Amma ne yapabilirim ki?
Bizde, bende, yani idrak noktaları silinmemiş olanlarda bu gibi sanat meccanidir... Sebildir, fakat susayanlar dahi öteden geçerler...
Hınzırları “Hızır” sandığınız günleri unuttunuz mu yoksa?
Öyleyse fecaat devam etmektedir...
Kapa dediğimiz kadar kapa, aç dediğimiz kadar aç havasına semah dönenlere sözüm yok... Ya diğerleri? Ya çınar ağacının asil dalları?
Ne desem boş galiba...
=====================
Biz putçuluk çağında geçirdik ömrümüzü
Tevir/tüvür putlara kaptırdık gönlümüzü
Hep işaret edilen kör noktalara baktık
Canlı canlı perdeler kapattı önümüzü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi