Yok daha neler?
“Zinde güçler” yine sokaklarda. Biz bu filmi daha önce görmüştük.. Birileri yine iş üzerinde. Maksatları belli ve yöntemleri aynı..
Her gün “şok edici” yeni bir gerçekle uyanıyoruz..
Yine el bombaları, yine çete olayları, yine kışkırtmalar.. Darbe tehditleri.
Perinçek, “Eşref Bitlis’i CIA öldürttü” demiş.
Uğur Mumcu’yu da CIA öldürtmüştü değil mi? Hatta CIA’nın içinde MOSSAD bağlantılı bir grup... Dahası MİT de bunu tesbit edip Başbakanlığa bilgi notu göndermişti. Bilgi notunun bir sureti de bizim Ergenekoncu paşaya..
Her sakallıyı babanız sanmayın..
Tamam! CIA, MOSSAD bunun bin beterini yaptı, yapıyor.. Bu sistemi de onlar kurdu. Bu işlerden de haberdardırlar.. Hatta bir şekilde işin içinde de olabilirler.. Ne de olsa özel Harp onların işi değil mi? Bu işi yapan çocukları da büyük ihtimalle kendileri eğitmiştir.. Hatta, mesela, Eşref Bitlis’i öldürenlere bilgi desteği de sağlamış olabilirler, bu işten büyük mutluluk duymuş oldukları da düşünülebilir.
Ama tek gerçek bu değil..
Geçen hafta Kurtlar Vadisi’nde Mumcu cinayeti ile ilgili ilginç ipuçları vardı..
Cem Ersever olayının arkasındaki sır perdesi kaldırılmadan Eşref Bitlis cinayetinin sırrı aydınlatılamaz.. Buyurun, şu habere bir göz atın, bakalım ne düşüneceksiniz.. Aydınlık’ın eski sayılarından birinde Küçük'ün ismi açıklanmadan yayınlanan röportajda, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in Amerikan yanlısı olduğu ve Güreş'le Eşref Paşa'nın devamlı kavga ettiği ileri sürülüyor. Bu sebeple de CIA ajanları tarafından öldürüldüğü, Genelkurmay'ın bundan haberdar olduğu ve soruşturmayı bilerek saptırdığı belirtiliyor. Röportaj yapılan kişinin Veli Küçük olduğunu, aynı soruşturma kapsamında tutuklanan İşçi Partisi lideri ve Aydınlık Dergisi'nin başyazarı Doğu Perinçek açıkladı.
Aydınlık dergisinin 25 Ağustos 1996 tarihli sayısında yayınlanan röportajda, 'Org. Bitlis'in ölümüyle çiller'in özel örgütü'nün bir bağlantısı var mı?' şeklindeki soruyu Veli Küçük, şöyle cevaplamış: "Bu soruya doğrudan cevap veremem. Eşref Paşa Amerika'ya çok karşıydı. Avrupa'ya yakındı. ölümü ABD'nin işi. Bizimkilerin parmağı var. Genelkurmay emretmeseydi soruşturma kapanmazdı." Veli Küçük, aynı yazıda eski başbakanlardan Tansu çiller'in eşi özer çiller'i örgüt kurmakla suçluyor: "çiller'in örgütü denen şey ne? Rantiye, rüşvet, yalan, dolan... örgüt; özer'in (Tansu çiller'in eşi) Pakistan'da Benazir Butto'nun kocasıyla işleri; Lübnan Başbakanı Hariri'yle işleri; Yalım Erez'in Van üzerinden eroini. örgütün işleri bu. Bu örgütün adamları da özer ve ekibi. Şimdi silah tüccarlığı yapıyorlar. El altından İsrail'den silah alımı başladı. Bunu kim ayarlıyor: örgüt ve özer. Eşref Paşa'nın ölümünde rol oynayan özel Harpçi subaylar şimdi çiller'le beraber. Jandarma Genel Komutanlığı'ndaki özel Harpçi subaylar da çiller'in adamları."
Geçen gün Yasemin çongar’ın, Taraf gazetesinde bir yazısı vardı. Yazıdaki şok iddiaya göre “bir Paşa, Anayasa Mahkemesi üyelerini tehdit etti. ‘367 kararını çıkartmazsanız ordu yönetime el koyacak’ dedi.”
Buyurun..
Birileri bu işin demokrasi ile olmayacağını gördü, şimdi çare arıyorlar. Hulki Cevizoğlu demokrasiden geçti, seçim sistemini tartışmaya açtı. Ulusalcılar için umud Aysun Kayacı’nın engin fikirlerinde.. Başka çare kalmadı..
‘Her vatandaş oy kullanamamalı’ demeye getiriyorlar..
Hani tamam da, kimin oy kullanıp, kimin kullanmayacağına kim karar verecek, asıl sorun orada yaşanıyor.
En iyi sistem aslında açık oy gizli tasnif. Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz oyları yakacaksın.. Tek parti olacak, adaylar merkezden belirlenecek..
Yargı reformu yapıp İstiklal Mahkemeleri’ni geri getireceksin.. Avukata, savcıya, temyize ne gerek var! Hatta mahkeme için yasaya bile gerek yok. Günün icabına göre verilen karar yasa sayılmalı..
Sansür geri gelmeli, takrir-i sükûn olmalı. Ne öyle izinsiz toplantı, gösteri, basın açıklaması..
Bütün bu iddialar gazetelerin birinci sayfasından duyuruluyor. Ama ne hükümet ve ne de yargı olayların üzerine yeterince gitmiyor..
çeteleri yönetenler, halkı sokağa dökmenin yollarını arıyorlar.. Onları en çok kadınlar ve çocukların sokağa çıkması korkutuyormuş. Babaları perişan edecekler de, anneler ve çocukları ne yapacaklar onu bilmiyorlarmış!.. Ama üniversiteli çocuklara hiç acımıyorlar.. Aynı çetenin adamlarından biri sağ, biri sol maskesi takıp, gençleri dolduruşa getirip meydanlara çekmeye çalışıyor.. Aman çocuklar dikkat! Birileri sizin kanlarınız ve gözyaşlarınız üzerine çirkin planlar yapıyorlar.
Bu olayların hangi üniversitelerde olduğuna bakın. O üniversitelerin hocalarının bir kısmı da bu kirli oyunun bir parçası. çekmecelerinde “iyi çocuklar”ın resimleri var..
1 Mayıs’a dikkat. Birileri yangına körükle gitme gayretinde. DİSK ve KESK üyeleri, oynanmak istenen oyuna gelmemeli..
Antalya’daki şu sakallı provokatör ortalıkta gözükmüyor. Bir iddiaya göre, hani şu genç sivil olmayan yaşlı amcalar var ya, onların planı imiş bu. Ama uzak komşunun adamları kayda alıp planı deşifre etmiş.. Adam deşifre olunca da, kanlı planın sponsorları adamı ortadan kaldırmışlar.. Bu şimdilik bir iddia. Gerçek ortaya çıktığında, o zaman görün siz asıl skandalı.. Bu olayın çıktığı üniversitenin pek muhterem yöneticileri bu gelişmelerden sonra kışkırtıcı tavırlarını daha ne kadar sürdürecekler bakalım..
Erdoğan elini çabuk tutmalı.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.