Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

İhtiyaçtan fazla mal

İhtiyaçtan fazla mal

Sahabe devrinden beri İslam'da özel mülkiyetin sınırı konusu tartışılmıştır. Ebu-Zer el-Gıfârî Hazretleri istisna edilirse sahabenin kahir ekseriyeti ve daha sonraki dönemlerin alimlerine göre meşru olan özel mülkiyetin sınırını şöyle belirlemek mümkündür:

1. Başkası temel ihtiyaçlarını temin edememiş olursa, elinde ihtiyacından fazla malı olan kimsenin bu fazladan, o ihtiyacı karşılaması farzdır; karşılamazsa günahkâr olur.

2. Elinde fazla (nisab miktarı) malı olan kimse, şer'an zengin sayılmayan kimselere malının belli miktarını zekat olarak verecektir.

3. Başta cihad vergisi olmak üzere İslam topluluğunun ihtiyacı sebebiyle meşru ülülemrin koyduğu vergiler ödenecektir.

4. Bu ödemeler yapıldıktan sonra kişilerin ellerinde bulunan servet, meşru yoldan elde edilmiş olmak şartıyla onların mülküdür, haklarıdır.

5. Müslüman ne kadar zengin olursa olsun malını israf edemez. İsraf Müslümanların örf ve âdetlerine göre bilinir, tespit edilir.

6. Serveti atıl bırakmak, ümmetin ve insanlığın ondan -infak, yatırım, üretim, istihdam gibi yollarla- yararlanmasına engel olmak caiz değildir.

Özet olarak verdiğimiz bu bilginin Kur'an ve Sünnet'ten temellendirilmesini, dört arkadaş olarak hazırladığımız ve Diyanet'in yayımladığı Kur'an Yolu isimli tefsirimizde şöyle yaptık:

"Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür. Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz." (Bakara:2/219)

İçki ve kumarın zararından bahsedilip yasaklamaya doğru ilk adımlar atılınca bunları aynı zamanda yoksullara yardım (infak) için vasıta kılan kimseler neyi infak edeceklerini sordular. Allah Teâlâ "Affı infak edin", yani "İhtiyaçtan artan miktarı veya bu miktardan uygun bir kısmı yoksullara, muhtaçlara verin" buyurdu. İnsanların kendilerinin veya yakınlarının muhtaç olduğu mallarını başkalarına vermeleri zor olduğu için bu teklif edilmedi. Aksine insanların yakınlarına infakta öncelik tanıması birçok âyet ve hadiste emredildi, imkânı olanların bir kısım yakınlarına nafaka sağlaması da ona hukukî ve ahlâkî olarak borç kılındı.

Bu ihtiyaçlar karşılandıktan sonra mal artarsa sahipleri bunu ne yapacaklar?

İşte âyetin ifadesi, amacı ve bu konudaki diğer deliller dikkate alınarak bu sorunun da cevabı iki şekilde verilmiştir: Sahâbeden Ebû Zer el-Gıfârî'ye göre ihtiyaçtan artan malın saklanması, işletilip üzerinden kazanç sağlanması câiz değildir; muhtaçlar bulunduğu müddetçe ihtiyaç fazlası mal onlara verilecektir. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre ise farz olan servet aktarımı nafaka ve zekâtla sınırlıdır. Bunun dışında kalan infaklar nâfile ibadet hükmündedir; yapana ecir kazandırır, yapmayanı günaha sokmaz. İlgili âyet ve hadislerden, İslâm'ın getirdiği kardeşlik ve yardımlaşma kavramlarından bizde hâsıl olan kanaat ve anlayışa göre toplum içinde temel ihtiyaçlarını temin edememiş insanlar bulunduğu müddetçe bu ihtiyaçları gidermeyen kimseler ihtiyaç fazlası malları sebebiyle sorumlu olacaklardır (ayrıca bk. Zâriyât 51/19).

Yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine yardımın yalnızca kumara ve şans oyunlarına veya zenginlerin zekâtına bırakılmayıp daha geniş bir tabana yayılması, şahsî ve ailevî ihtiyaçlarından artan malı, yiyecek ve giyeceği olan kimselerin bunları yoksullara vermelerinin teşvik edilmesi sosyal adaletin sağlanması bakımından çok önemli ve ileri bir adımdır. Bu geniş infak kaynağı kullanıldığı takdirde toplumda temel ihtiyaçlarını sağlayamamış kimselerin kalması oldukça güçleşecek ve nâdirleşecektir.

(devam edeceğim)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi