Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Davutoğlu'nun yaptığı

Davutoğlu'nun yaptığı

Dünyada bir "Türkiye farkı" konuşuluyor.

Türkiye farkı yer yer kuşkuları, öfkeleri, düşmanlıkları da harekete geçiriyor.

Türkiye, içeride kendi kendini iyileştirme mücadelesi verirken, dışarıda da kendisine biçilen bazı konumları değiştirmeye çalışıyor.

Özellikle dış ilişkilerdeki "Türkiye farkı"nda, Davutoğlu unsurunun önemi gözardı edilemez.

Ben bunu söylediğimde, Cumhurbaşkanı Gül'ün, Başbakan Erdoğan'ın, "Türkiye farkı"nın inşasındaki rollerini gözardı etmediğimi herkes bilir.

Ama Davutoğlu'nun bu noktadaki özel konumu da gözardı edilemez. Nitekim Davutoğlu'nun uluslararası camiada fark edilişi boşuna değildir.

"Boşuna değildir"in içini de, yürüttüğü dış politikanın arkasına, felsefi, tarihi, ahlaki değerlendirmeler yerleştiriyor olması ve o derinlikten beslenen bir reel-politik oluşturmaya çalışması ile doldurabiliriz.

Bu, hiç şüphesiz yeni bir duruştur ve iddialı bir duruştur.

Böyle bir duruşun, size kendi çıkarları istikametinde yer tayin edenler nezdinde tepki doğurması tabiidir.

Davutoğlu da, bu tepkilere maruz oluyor.

WikiLeaks belgelerinden, bazı mahfillerde "Türkiye nereye gidiyor", "Erdoğan tehlikesi", "Davutoğlu tehlikesi" üzerine konuşmalar yapıldığı da anlaşılıyor.

Bu çerçevedeki medya notlarından birisinde, Ahmet Davutoğlu'nun dış politikaya getirdiği yeni boyutların altı çizilirken, onunla çalışmada, "zamanlama" problemi yaşandığı ifade ediliyordu.

Yani Ahmet Davutoğlu, diyelim, 30 dakika olarak planlanmış bir görüşmeyi, yaptığı tarihi, felsefi ön değerlendirmelerle 1 saat 30 dakikaya çıkarıyordu.

Bu notu okuyunca, "Evet, işte bu, dedim kendi kendime, Davutoğlu'nun farkı bu."

Ne demekti bu?

Bence Davutoğlu, Türkiye'nin dünyada kendine yeni bir yer açabilmesi için birçok çevrede ciddi bir zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunu düşünmekteydi.

İçeride ve dışarıda birçok çevrede zihniyet değişimi...

Bir kere, Osmanlı sonrası Türkiye'nin yerleştirildiği konum, birçok uluslararası koordinatın ürünü idi. Bu koordinatlar, geçen 100 yıl içinde zaman zaman değişmiş olsa bile, "kendi dışından belirlenmişlik"te fazla bir değişme olmamıştı.

Üstelik bu dışarıdan belirlenmiş statüler, içeride de "Başkası olmaz" gibi bir "mahkûmiyet algısı" oluşturmuştu.

Böyle bir durumda sadece "Başkası olabilir" demenin bile, ezber bozma anlamı taşıyacağı açıktır. Hele o istikamette adımlar atmaya başladığınızda, ezberi bozulanların tepkilerinin gelmesi de kaçınılmazdır.

İçerideki korkar tepki verir, dışarıdaki ile işbirliği yapar tepki verir, ülkenin tehlikeye düştüğünü düşünür tepki verir.

Dışarıdaki Türkiye'nin yeni koordinat arayışının kendi çıkarlarını nasıl etkileyeceğine bakar, tepki verir.

Türkiye, dış politika hamleleri karşısında bunları yaşıyor.

Ve Davutoğlu, bir çaba sergiliyor. Kendisi nasıl tanımlar bilmem ama ben buna "İçeride ve dışarıda zihniyet restorasyonu" diyorum.

Amerika'ya bir şey söylemek durumundasınız, Avrupa'ya bir şey, Rusya'ya, Çin'e bir şey, Azerbaycan'a, Kafkaslar'a bir şey, Balkanlar'a, Balkanlar'da Bosna'ya, Sırbistan'a bir şey, Yunanistan'a, Bulgaristan'a bir şey... İran'a, Suriye'ye, Suudi Arabistan'a, Mısır'a, Asya'daki ülkelere, Çin'e, Japonya'ya...

Diyor ki Davutoğlu, "Dünyanın bütün meselelerinde Türkiye olmalıdır!" O zaman herkesle ilişkilerinize bir derinlik kazandırmalısınız.

Bazen, sizin dışınızdaki iki ülkenin ilişkileri de sizi ilgilendirir ve onların ilişkilerinde rol almak da gerekebilir.

Suriye-İsrail, Filistin-İsrail ilişkilerinde ya da Suudi Arabistan-Suriye ya da İran-Arap dünyası ilişkilerinde rol almak gerektiği gibi...

Ne yapacaksınız?

Suudi-İran geriliminde hiç rol almayın mesela, oldu mu? Türkiye kazanmış mı oldu?

Irak'ta, farklı mezhep, din bağlıları, farklı kabile mensupları arasındaki ilişkilerde bile rol almak gibi...

Davutoğlu bu çabalarında muvaffak da olamayabilir ama bence Türkiye adına birilerinin bu anlamda çaba sarf etmesi, Türkiye için gerekliliktir. Davutoğlu bunu ayrıca, sadece Türkiye'nin yanlış konumlandırılmasını gidermek açısından değil, dünya barışı açısından da gereklilik olarak görüyor ki, bu da Türkiye'nin küresel barışın inşasında üstlendiği rolü ortaya koyuyor.

Türkiye'nin Irak'ın işgaline karşı çıkmasını şimdi Amerika anladı mı bilinmez ama tarih anlayacak. Türkiye'nin İran'a askeri müdahaleye karşı çıkması da şu anda anlaşılmıyor olabilir ama bana göre onu da tarih anlayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi