İsrail, özür ve Türkiye

İsrail, özür ve Türkiye

Türkiye ve İsrail arasında devam eden gerginlik, ‘yangın’ konusunda ortaya çıkan gelişmelerle yeni bir boyut kazandı. Kuşkusuz, iki ülke arasında var olan sorunların, böyle bir insani yardım atmosferinde çözüm sürecine girmesi kolay değil. Ancak yine de tarafların ‘konuşabilir’ bir aşamaya geldikleri söylenebilir.

Dün gün boyunca Mavi Marmara katliamında hayatını kaybedenlere İsrail tarafından yüzbin dolar tazminat ödeneceği haberi dolaştı. Haber belli bir süre Türkiye tarafından yalanlanmadı. Tam ‘Acaba böyle bir gelişme var mı’ sorusu zihinlerde şekillenirken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından, söylenenlerin ‘spekülatif’ olduğu dile getirildi.

***

Aslına bakarsanız Ankara’daki diplomatik kulislerde İsrail’in özür dilemeye ve tazminat ödemeye hazır olduğu konusunda uzun zamandır dolaşan bir kulis var. Her ne kadar bu tür kulisleri aktarmak, malum Wikileaks belgeleri yüzünden tehlike arzetse de, buna dair beklentileri İsrail’e yakın kaynaklardan bizzat duyduğumu söyleyebilirim.

Türkiye’nin Mavi Marmara konusundaki hassasiyeti ve meselenin sıradan bir özür ya da tazminatın ötesinde anlam taşıdığı çok açık. Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu meseledeki çizgisi de başından itibaren İsrail’in doğru dürüst bir yaklaşım sergilemesi ve elbette adam gibi özür dilemesi yönünde.

Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan gerginliği, günü birlik ya da mevcut AK Parti iktidarının İslamcı damarıyla yorumlayanlar, Mavi Marmara katliamı karşısında da aynı tuhaf duruşu sergilediler. Oysa mesele çok açık; İsrail bir barış heyetine saldırdı ve insanları katletti. Şimdi sözü eğip bükmeden bunun bedelini ödemesi gerekiyor.

***

Kuşkusuz, İsrail’le yaşanan gerginliğin bir de Mavi Marmara öncesi var. Gazze’deki insanlık dışı uygulamaya Türkiye başından itibaren sert tepki gösterdi. Filistin meselesindeki tarihsel duyarlılığını en üst düzeyde devam ettirdi. Filistin halkının meşru temsilcilerinin dünya tarafından yok sayılmasına itiraz etti.

Gerginliğin bir diğer boyutu İran’ın başta İsrail ve ABD olmak üzere dünya sistemiyle yaşadığı krizde Ankara’nın izlediği politikalardı. Füze kalkanından sonra meselenin bu tarafı yatışmış gibi görünse de, Türkiye’nin İran’la ilişkiler konusundaki tavrının devam etmesi, bu alandaki uzlaşmazlığı yeniden tırmandıracaktır.

***

Yeri gelmişken; başından itibaren Wikileaks belgelerinin arkasında İsrail’in olduğu yönündeki tezlere itiraz ettim. Çünkü belgelerle işaret edilen değişim sürecinin, bizzat bugünkü İsrail’i de içine aldığını düşünüyorum. Başka bir ifadeyle, İsrail’in mevcut yönetim anlayışıyla, hatta devlet yapısıyla bir adım daha gidemeyeceğini savunuyorum.

Ülke olarak Wikileaks belgelerinde hayli geniş yer tutmamıza rağmen, malum alışkanlıklarımız yüzünden olup biteni hafife aldık. Hala da aynı tutumu sergiliyoruz. Oysa belgelerin başından itibaren söylediği bir tek gerçek var.

Bir yeni dünya düzeni şekilleniyor ve herkes bir şekilde bununla uyum sağlamaya davet ediliyor.

Wells’i anmanın tam sırası:

‘Modası geçmiş sadakatler, onur standartları, dini cemiyetler bize ne kadar asil ve ne kadar görkemli görünüyorsa, onları kendimizin ve etrafımızdakilerin zihinlerinden o kadar derinden temizlemeye çalışmalı ve bütün geri dönüş olasılıklarını da koparıp atmalıyız.’ (Açık Komplo, H.G. Wells, Anka Y, s.172)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi