Ah Şu Sağcılık!

Ah Şu Sağcılık!

Geçtiğimiz haftaya öğrenci eylemleri damgasını vurdu. Kuşkusuz böyle zamanlarda siyasi iktidarların eleştiri konusu olması son derece normal. Bir o kadar da kolay aslında. Eylemlerle başlayan tartışma sonrasında ortaya çıkan en yaygın tez, mevcut siyasi iktidarın hak arayışlarına ve her türlü muhalif söyleme tahammülsüz olduğu yönündeydi. Bu tezin daha önce gündeme gelen ‘sivil diktatörlük’ ve ‘sivil darbe’ suçlamalarıyla beslenmesi, biraz fazla kolaycı ve toptancı yaklaşımları beraberinde getirdi.

Türkiye’de Soğuk Savaş döneminde yoğrulan hakim zihniyetten ya da Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden arta kalan bir bakış açısından nasibini almış pekçok siyasetçi, kesim ya da kurum var. Hele bunlara bir de Milli Mücadelecilik dediğimiz akımın tezleri eklenirse, ortaya hayli ‘sağcı’ ve bir o kadar da ‘eskimiş’ duruşlar çıkabilir. ‘Allah’ım, bunların nesli tükenmeyecek mi’ diyesi geliyor insanın!

AK Parti de zaman zaman bu tür ‘sağcı’ reflekslerin kurbanı olabiliyor; ama bunu bütüne bakarak söylemek haksızlık olur. Nitekim sekiz yıllık iktidar dönemlerinde bu tür refleksleri bir hayli aşan cesur adımlar atmayı başardılar. Eleştirirken bu hakkı teslim etmemek insafsızlık olur.

***

Öte yandan önce Wikileaks, ardından öğrenci eylemleri, Türkiye’de muhalefet partilerinin nerede ve nasıl durduklarına dair eşsiz örnekler sundu. Mesela şu ana kadar toplumsal dinamiklerin tersine yürümeye çabalayan, hemen her kritik konuda tercihini demokrasi dışı şıklar üzerinde işaretleyen CHP, birdenbire öğrenci eylemleri üzerinden ‘demokrasi havarisi’ kesiliverdi.

Partinin yeni genel sekreteri Süheyl Batum’un, bizim mektepte öğrencileri yatıştırmak adına sergilediği tutum, kullandığı dil, en hafif deyimle sakil olarak tarif edilebilir. Bugüne kadar hak arayışlarının, demokratik taleplerin kendisini yakın hissettiği bir siyasi şemsiye olamadı CHP. Batum’un ya da benzeri isimlerin katılımıyla bu alanda bir değişim gösterecekleri de hayli kuşkulu. Şu halde niçin öğrenci eylemleri ve muhalefet talepleri, kendisini CHP ile birlikte hissetsin ki?

***

Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi hayatının liderlik döneminde, çok az lidere nasip olan bir destek buldu arkasında. Her defasında, özellikle de Kürt meselesi ve başörtüsü gibi önemli sorunlarda, bu desteği hiçe saymaktan çekinmedi. Burada kalsa neyse. Mesela Wikileaks belgeleri üzerinden de iktidarı ve özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hedef alan yakışıksız bir söylemi tercih etti.

Bütün bunların üzerine söylenecek iki husus var. Birincisi, Türkiye’de öğrenci eylemleri başta olmak üzere herhangi bir muhalif söylemin, CHP ya da onun etkilediği herhangi bir zeminle ilişkisini kurmak, fazlaca zorlamak olur. CHP’nin öğrenci eylemlerini, Cumhuriyet Mitingleri’yle aynı kulvarda gören ya da buna zorlayan bakış açısı, olup biteni kavramaktan çok uzak.

İkincisi; CHP öğrencilere sahip çıkıyor diye kalkıp onları ‘Ergenekoncu’ ilan etmek de akla sığan bir iş değil.

Burada bir üçüncü yol var. Öğrencileri ya da benzeri muhalefet söylemlerini/eylemlerini, herhangi bir önyargıyla tarif etmeden anlamaya çalışmak. Bu hareketlerin bir toplumsal karşılığı varsa ya da bir sorun alanına denk düşüyorsa onu kavramak.

Tuhaf, ama mevcut tabloda bunu yapabilecek tek adres yine AK Parti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi