Siyaset gereğini yapar

Siyaset gereğini yapar

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dün Ankara Büyükşehir Belediyesi’ni ziyareti sırasında Kürtçe’nin ikinci dil olarak kullanımıyla ilgili soruya şu yanıtı verdi:

“Vatandaşlarımızın konuştuğu farklı diller kültür mirasımızdır. Anayasamız bize bütün kültür mirasımızı korumayı emrediyor. Bunlar bazen müzeler olur, bazen binalar olur, bazen destanlar olur, bazen diller olur. Bu bakımdan baktığımızda Türkçe de Kürtçe de konuşulan dildir. Vatandaşlarımızın bazıları konuşuyordur. O da bizim dilimizdir ama Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili Türkçe’dir ve böyle de devam edecektir.”

Cumhurbaşkanı bu yanıtıyla bölgede dileyenin tabelalarını Kürtçe yazabileceğini, dileyenin menüsünde Türkçenin yanında Kürtçeye de yer verebileceğini vurgulamış oldu.

Öyle ya, Allah’ın Amerikan markaları tabelalarda İngilizce olarak yer alırken milyonların kullandığı bir dile bu hakkı tanımamak, akıl ve mantıkla çelişir.

Ancak burada dikkat çeken nokta, Gül’ün Kürtçe’yi kültürel miras kapsamında gördüğünü vurgulamasıydı.

Kültürel miras sadece anayasanın değil, dünyanın koruması altında olan bir değerdir.

Taliban’ın Buda heykellerini yıkmasıyla, bir dili yok etme açısından fark yoktur.

Uluslararası hukuk hesabını sorar.

Haliç’e metro köprüsü yaparken gerekli özeni göstermezseniz UNESCO sizi tarih mirası şehirler listesinden çıkarıyor.

Kendi yurrttaşlarınızın dilini, kimliğini veya varlığını imhaya kalktığınızda sonunuz Uluslararası Ceza Mahkemesi oluyor.

Türkiye’de asker bırakın uluslararası hukuku, kendi yaptığı anayasayı bile hiçe saymakta ısrarlı.

Cumhurbaşkanı’nın altını çizdiği anayasa hükmü, darbe anayasasında yeralıyor.

O darbe rejimi bu ülkede sadece hak ve hukuku çiğnemekle kalmadı, insanları sadece Kürtçe konuştukları için cezalandırdı, Kürtçe’yi yasayla yasakladı.

Aradan geçen 30 yıl içinde askerin fazla ilerlemediği hatta bugünün Türkiyesinden ne kadar koptuğunu gösteriyor.

Genelkurmay’ın, tüm yetkisini aşarak anayasal düzene müdahale anlamı taşıyan dünkü bildirisi doğrudan Cumhurbaşkanı Gül’e cevap niteliğindedir.

Hiçbir demokratik ülkede asker, başkomutana böyle bir cevap veremez.

Verirse de sonucuna katlanır.

Bunun tek yaptırımı vardır, bu bildiriye imza koyan tüm komuta kademesinin emekli edilmesidir.

Genelkurmay karargahı eğer endişe duyacaksa, Kürtlerin kendi dilini de kullanmasından endişe etmesin.

Kendi Heronlarını düşürmekten söz eden generallerden, toprak altına silah gömen subaylardan, kendi uçağını düşürme planı yapan komutanlardan endişe etsin.

Siyaset ve anayasa, askerin görev ve yetki alanını belirlemiştir ve bunlar arasında siyasete balans ayarı yapmak, Cumhurbaşkanı’na ayar vermek yoktur.

Bu ülkeyi bölerse bu kafa böler.
Bu gerçeğin altını çizin ve siyasi iktidar

olarak yetki alanınıza müdahale edenler

hakkında gereğini yapın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi