Hakan Şükür krizi (mi?)

Hakan Şükür krizi (mi?)

Malûm; önümüzdeki Pazar günü Galatasaray-Fenerbahçe maçı var.
çoğu zaman gerilimlere ve olaylara neden olmuş derbi maçlardan biri.
Galatasaray’ın kaptanı Hakan Şükür de derbi maçla ilgili görüşlerini açıklarken, centilmenlik mesajları vermeye çalışarak şöyle demiş:
“Taraftarlar stada bıçaklarla değil, güllerle gelsin. Peygamber Efendimiz'in davranışlarını örnek alarak hoşgörülü olalım. Kutlu Doğum Haftası’na yaraşır bir maç olsun vs.”
Sen misin bunları diyen!..
Hani Hakan bu lafları bir kaptan olarak, etrafına topladığı futbolculara yapmış olsa, belki dersin ki; “Orada Song gibi, Lincoln gibi Müslüman olmayan futbolcular da var”, oysa Hakan’ın çağrısı tamamen seyircilere, halkımıza.
Yüzde 99’u Müslüman olan halkımıza.
Bu tür maçlardan sonra ortalığı birbirine katan, birçok üzücü olaya sebebiyet veren çevrelere bir mesaj bu sözler.
Gel gör ki; içinde dine dair bir şeyler geçen her söz karşısında “karşı tavır alma” refleksiyle dolu malûm medyamız, anında ortalığı birbirine kattı.
Neymiş; Hakan Şükür’ün sözleri büyük tepki toplamışmış, Hakan Şükür spor dünyasını ayağa kaldırmışmış, spordaki irtica gittikçe artıyormuş estek köstek.
Hem zorla olmayan krizi çıkarıyorlar, hem de “Futbolda Hakan Şükür krizi” diye başlık atıyorlar.
Kriz sizin kafanızda arkadaşlar.
Konuyla ilgili aleyhte yorum yapacak kim varsa bulmuşlar ve sayfalara serpiştirmişler tabiî.
örneğin Galatasaray kulübü üyelerinden biri, Başkan Adnan Polat’a yazdığı bir mektupta “527 yıllık kültürümüze çağdaşlık, laiklik ve modernizmin her zaman simgelerinden biri olmuş kulübümüze bu tür demeçlerin yakışmadığını takdir eder ve umarım gereğini yaparsınız” demiş.
Duydunuz; Hakan’ın sözleri 527 yıllık kültürümüze yakışmıyormuş.
Kendi kendisinin külyutmazlığından ve espritüelliğinden kuşku duymadığı pek belli bir spor yazarı arkadaş da, “Derbide hatim mi indireceğiz şimdi” diye aklınca dalgasını geçmiş.
Bir köşe yazarı arkadaş da, “Bunu ihbar kabul edin” başlıklı yazısında şöyle demiş:
“Aylar önce Sabri Sarıoğlu’nun Hakan Şükür’le tanıştıktan sonra namaza başlamasının üzerinde durmak gerekiyor, burada normal olmayan bir şey var dediğimde neyi kastettiğimi anlamayanlar belki Kutlu Doğum Haftası'nda aydınlanır!”
Gerçekten de ne büyük bir ihbar değil mi;
Sabri, Hakan'la tanışınca namaza başlamış.
Yüzde 99’u Müslüman bir ülkeye Hakan bunu nasıl yapar?..
Hiç mi ülkesine-milletine acımaz şu Hakan Şükür!
Güler misin, ağlar mısın?
Başka dinlere mensup futbolcular dini tezahürler gösterdiğinde sorun olmuyor.
Hem de maç esnasında ve sahanın içinde olsa dahi..
örneğin; ülkemizde oynayan bir Hıristiyan futbolcu attığı golden sonra haç çıkarmışsa mesele yok, bu hareket “herkes kendi dininde özgür olmalı” mantığıyla tolerans görüyor, ama Müslüman bir oyuncu şükür için secde yapmışsa, bunun adı “irtica sahaya indi” oluyor.
Sivassporlu Musevi futbolcu Balili, “Bu hafta bizim dini günümüz, bu nedenle bu hafta maç oynamam” derse, malûm medya son derece saygılı ve hoşgörülü bir tavır takınıyor, doğrusu da bu tabiî, oysa Türk futbolcuların örneğin oruç tutması, her zaman “sorun”...
Din içerikli söz ve davranışlara sadece alerji duymakla kalmıyorlar, bazıları bu konuda çok bilgisiz ve cahil de açıkçası.
Birkaç yıl önceydi;
Yıllardan beri spor muhabirliği yapan kır saçlı bir televizyoncu, maç sonrası Beşiktaş’ın Mısırlı oyuncusu Ahmet Hassan’a soruyor:
- Sen attığın her golden sonra yere eğilip çimi öpüyorsun, bunun bir anlamı var mı?
Ahmet Hassan da, o kıt Türkçesiyle güç bela bir şeyler demeye çalışıyor:
- Ben yok toprak öpmek, ben var golden sonra Allah için şükür secdesi yapmak.
Şu dil bilmemek ne zor değil mi?
öyle ya; Dil bilmezsen yaptığının şükür secdesi olduğunu bizim saçları ağarmış spor muhabirimize nasıl anlatabilirsin ki!
Bir keresinde gene ilginç bir sohbete tanık olmuştum.
Avrupa’da oynayan Müslüman kökenli bir futbolcu, attığı her golden sonra işaret parmağını gökyüzüne doğru kaldırıyordu.
çok zeki olmaya gerek yok; İslâm’la azıcık haşir neşir olmuş herkes bunun “bir tek Allah'ın varlığına inanmayı, Allah’ı birlemeyi, yani tevhidi” sembolize ettiğini bilir. Tıpkı birtakım alametlerin Hıristiyanlıktaki teslisi anlattığını bilmek için âlim olmaya gerek olmadığı gibi.
Gel gör ki; bizim spor adamlarının diyaloğu aynen şöyleydi:
- Her golden sonra parmağını yukarı kaldırıyor. Bu da onun uğuru herhalde.
- Uğur olduğunu sanmam. Bence işaret parmağıyla bir yeri gösteriyor ama ne olduğunu çözemedim. Belki tribünde kız arkadaşı vardır ve ona ‘sen benim için bir tanesin’ demek istiyordur.
Düşünün; adam golü atmış olduğu yere diz çökmüş, başını eğip parmağını göğe doğru kaldırmış, bizimki hâlâ kız arkadaştan bahsediyor.
Tribündeki sevgilisi için işaret edenler de vardır, ama onun şekli değişiktir.
Yoksa gökyüzünde tribün var da biz mi görmüyoruz?
Hani kimsenin bu konularda bu kadar cahil olmasına da bir şey dediğimiz yok, ama hiç değilse biraz hoşgörülü olsalar ya!!
Lütfen arkadaşlar;
Herkesin bazı konulara sizin kadar “bigâne, bihaber ve ilgisiz” kalmasını beklemeyin.
Hakan Şükür sizin gibi uzayda yaşamıyor ki!..

münaşaka
ünlü fizikçi Stephan Hawking, “Uzayda farklı bir hayat olması mümkün, ama uzaylıların sanıldığı gibi akıllı ve zeki olacağını sanmıyorum” demiş.
Hawking’in uzaylılar hakkındaki yorumuna katılmıyorum.
Mesela bizim ülkemizdeki “uzaylılar” akıllı.
öyle ki; yazmaları için köşe bile veriyorlar!

sözünözü
Türkiye'de öyle bir çevre var ki; dindar insanların sadece günahlarını seviyorlar. Onlara bir günah sunun, kutsanıyorsunuz. Sevaplarınız ise hiç anlam taşımıyor.(Ahmet Taşgetiren)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi