Taha Akyol

Taha Akyol

İki yüzyıl?

İki yüzyıl?

TUNUS hakkındaki yazımda “Türkiye’nin iki yüzyıllık birikimi ve mevcut demokrasisi” deyimini kullanmıştım. Bazı okurlarım itiraz etti.
Nereden çıkarıyordum bu iki yüzyılı?
Abdülhamid döneminde demokrasi mi vardı? Falan...
Ama ben zaten “Türkiye’nin iki yüzyıllık demokrasisi” değil, “iki yüzyıllık birikimi ve mevcut demokrasisi” demiştim.
Mesele önemlidir.
Türkiye’de Tek Parti devrinde yerleştirilen bakış açısı demokrasiyi önemsemediği için, bu konuda tarihi birikimi de görmezlikten gelmiştir. Bu yüzden farkında olmadığımız bir tarihi mirası fiilen de yoktu sanıyoruz.
Söz gelişi, Namık Kemal bize sadece “vatan şairi” ve Abdülhamid’le çatışmaları açısından anlatılmıştır. Namık Kemal’in düşünür yönü, liberal fikirleri anlatılmamıştır.
Liberal fikirler Tek Parti’nin de rahatsız olduğu görüşlerdi çünkü.

Tanzimat’ta mahalli demokrasi
Merhum Prof. Bülent Tanör, Türkiye’de demokrasi tecrübesinin Muhassıl Meclisleri ile başladığına dikkat çeker. Muhassıl Meclisleri (ya da Muhassıllık) 1840’larda Tuna Vilayeti’nde kurulmuş ve başarılı olması üzerine zamanla yaygınlaştırılmıştı. Bu meclisler vilayetteki müslim ve gayrimüslim sivil ileri gelenlerin temsil edildiği mahalli bir idari yapılanmaydı. Özellikle mali konularda yetkiliydi.
Bu halk arasında “temsil” fikrinin yayılması yönünde önemli bir adımdı.
1864 Vilayet Nizamnamesi ve zaman içinde yapılan değişikliklerle, yeni düzenlemelerle İl Genel Meclis’leri ve Belediye Meclisleri kuruldu.
Bu meclislerin üyeleri de aynı şekilde müslim ve gayrimüslim “ileri gelenler” yani eşraf, tüccar, ruhban ve din adamları tarafından yapılan seçimle belirleniyordu.
Abdülhamid döneminde de mahalli idareler aynı usullerle seçilmeye devam etti.
O zaman İngiliz parlamentosunu da belli bir mülkiyet büyüklüğüne sahip olanlar (eşraf) seçiyordu.
Önemli olan “temsil” fikrinin gelişmesidir.
1876’da Birinci Meşrutiyet Parlamentosu açıldığında “seçim” yabancı bir kavram değildi, “temsil” yabancı bir kavram değildi, “halk iradesi, milli irade” yabancı bir kavram değildi, “meclis müzakereleri” bile yabancı bir kavram değildi.
Sonra bu kültürün daha da derinleştiği İkinci Meşrutiyet...

‘En şanlı Meclis’
Milli Mücadele’yi başarıya ulaştıran Birinci Meclis, Mete Tunçay’ın haklı nitelemesiyle “en şanlı Meclis”tir. Hem seçim, hem temsil, hem fikir hürriyeti, hem çoğulculuk bakımından o zamanki dünyanın en ileri demokrasi örneklerinden biridir.
Muhalefet vardı, tasarılar tartışılırdı, Meclis’te “kabul” ve “ret” oyları kullanılırdı.
Sadece “kabul oyları”nın olduğu, hiçbir “ret” oyunun görülmediği meclisler, Tek Parti zamanındadır.
Devrim dönemidir.
Tek Parti devrinde mahalli idareler bile atamalarla yönetilmişti.
Ama “milli hâkimiyet” fikri, zaruri olarak demokrasinin zeminini oluşturuyordu.
“Milli hâkimiyet” fikri de Osmanlı modernleşmesinden intikal etmişti. 1910 yılında ulemadan Elmalılı Hamdi Efendi’nin “hâkimiyet-i milliye hilafetten üstündür” yazısı bir birikimin ürünüdür.
Bizde demokrasi birikimi 1946’da başlamadı, 1946 kararı da uzun bir birikimin ürünüdür.
Onun için, İslam dünyasında önümüzdeki yıllarda yükselecek olan “İslam-demokrasi uyumu” tartışmalarında Türkiye iki yüzyıllık birikimiyle esin kaynağı olacak bir potansiyele sahiptir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi