Taha Akyol

Taha Akyol

Sağcı, solcu

Sağcı, solcu

MURAT Belge’nin bir analizini fevkalade önemli bulurum: Evet, 12 Eylül solun üzerinden “silindir gibi” geçmişti ama öyle olmasaydı da solun toplumsal değişmeye öncülük edecek hali yoktu.
Halbuki, “Turgut Özal 12 Eylül’ün getirdiği düzene karşı en etkili olacak dinamikleri harekete geçiren kişi oldu. Bir kere daha ülkenin tarihine damgasını vuran dönüşümler sağdan geliyordu.” (Taraf, 23 Ocak)
Murat Belge’nin bu analizinin ilk işaretlerini rahmetli İdris Küçükömer 1970’lerde vermişti.
Yine solcu akademisyen Hasan Bülent Kahraman’a göre de böyledir: Kemalizm “pasif modernleşme” (hukuki ve siyasi değişim) yapmıştı. Menderes’ten itibaren itibaren sağ “aktif modernleşmeye” (ekonomik ve toplumsal değişme) öncülük ediyordu. (H.B. Kahraman, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi, Agora yayınları. )

Kemalist, Marksist sol
Bu gerçeği anlamadan Türkiye’de demokrasinin sağ-sol dengesine kavuşması imkansızdır.
Evvela, Kemalistler modernleşmenin ne olduğu konunusunda ufuklarını açmadır.
Kemalizmde vurgulanmayan şehirleşme, piyasanın gelişmesi, sosyal hareketlilik, bireyleşmenin, liberal değerlerin ve çoğulculuğun ortaya çıkması modernleşmenin zaruri unsurlarıdır.
Kemalizm ise köycülüğe, homojenleşmeye, devletçiliğe, otoriteye öncelik vermişti.
Sosyalist sola gelince, Marksizm hele de Leninizm katı bir bağnazlıkla nihayet devrim denilen totaliter bir darbeciliğe dönüşmüştü. Ahmet İnsel’in son kitabında yazdığı gibi:
“20. Yüzyılın devrimleri tepeden inme devrimlerdi, darbeci devrimlerdi. Bir büyük toplumsal olgunlaşmanın, güçlü bir toplumsal tercihin sonucu olmamıştı...”
Sosyalist solun en büyük ideolojik zaafı, “toplumu tekdüze görme arzusu” na kapılmış olmasıydı.(Ahmet İnsel, Sosyalizm, Esasa, Ufka ve Bugüne Dair Söyleşiler, Birikim Yayınları)
Tabii, sırf “sınıf” gözlüğünden baktığı için!

Sağ ve ‘yeni sol’
Ama sağ “devlet”ten ya da “kitap”tan değil, ahalinin içinden çıktığı için, toplumdaki ihtiyaç ve duyarlıkları ve bunların değişimini hem biliyor hem hissediyordu.
Daima iki konu öncelikli oldu: Din ve vicdan hürriyeti... İktisadi kalkınma; yol, elektrik, fabrika, okul, hastane, ticaret, ihracat vs...
Özal bunu “fikir hürriyeti”ni ekleyerek zenginleştirdi.
Halk da tabii bunlara oy verdi.
İğne ipliğini ithal eden Türkiye, “en büyük 20 ekonomi” arasına böyle girdi.
Bu tartışmanın köklerini, Atatürk’le Kazım Karabekir’in “önce zihniyet mi, önce ekonomi mi?” tartışmasına, hatta daha gerilere götürmek mümkün.
Ahmet İnsel bahsettiğim kitabındaki “özgürlüğü eşitliğe feda etmeyen sol” tezi elbette yeni bir ufuktur. İnsel’in “toplumsal dayanışma” vurgusunu ben de imzalayabilirim.
Fakat mesele mülkiyet ve miras gibi hem “iktisadi” hem “geleneksel” kurumlara gelince, yahut “eşitlik” adına ekonomik verimliğe aykırı gelir transferleri gibi politikalara gelince... Orada sadece “felsefe” ye değil, “ekonomi bilimi”ne de bakmak gerekir.
Solun çözülmemiş sorunu şudur: Piyasa değilse, ne?!
Bunları tartışmalıyız. Ufkumuzu açar...
Fakat demokrasimizin sağ-sol dengesine kavuşması için, benim beklediğim sol, radikal değildir. Felsefe mektebi de değildir. Sağ iktidarları denetleme gücüne sahip olacak ölçüde halkın desteğini kazabilelecek pragmatizme ve halkın değerlerine saygıya sahip bir merkez-sol olabilse bence yeterlidir!..

DÜZELTME: Cumartesi günkü yazımda dizgi yanlışlığı sonucu “Etnik denetim” yazılmıştır. Doğrusu “Etkin denetim” olacaktır. Düzeltir, özür dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi