Yeni Anayasa ve yeni iktidar

Yeni Anayasa ve yeni iktidar

Yeni bir anayasanın, özellikle de toplumun geniş kesimlerinin katkısıyla hazırlanmış bir anayasanın Türkiye’nin en temel ihtiyacı olduğu konusunda ciddi bir görüş birliği var. Kavga ya da çatışma, bu süreci kimin yöneteceği üzerinden devam ediyor.

Dün de ifade etmeye çalıştım. Türkiye’de kendisine özel konumlar biçen, demokrasi ve özgürlük alanındaki her kazanımı kendi başarısı olarak takdim eden bir kesim var. Bu tür yaklaşımları ‘liberaller’ gibi başlıklar altında toplamayı doğru bulmuyorum. Türkiye’de kimin ‘liberal’ olduğu tartışması hayli su kaldırır. Dahası, gerçek anlamda bir liberal düşüncenin topraklarımızda varlığından söz etmek bile hayli kuşkulu olsa gerek.

Sonuç itibarıyla ortada, özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hedef alan, daha önceki çizgisinden saptığını, değiştiğini ya da dönüştüğünü iddia eden, bunu da hayli yüksek sesle dile getiren bir kesim var.

Burada Başbakan’ı ya da iktidarı eleştirme üzerinden devam eden bir tartışmadan söz etmek, meseleyi asıl mecrasından çıkarmak olur. Giderek belirginleşen bir güç kavgası var ve bütün taleplerin perde arkasında bu ayrışmanın izlerini sürmek mümkün.

***

Meselenin uluslararası ve bölgesel gelişmelerden bağımsız okunması elbette söz konusu olamaz. Tunus’ta köklü bir iktidar değişimiyle sonuçlanan, Mısır’dan Ürdün’e, hatta Arnavutluk’a kadar uzanan geniş bir alanda uç veren toplumsal hareketlilik, kuşkusuz Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.

Şu günlerde sıkça dile getirildiği gibi, dünya gerçekten yeniden kuruluyor ve bu değişimin merkezinde öncelikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika hattı var.

ABD’nin hızla gücünü yitirdiği ve sorunlara müdahale alanının giderek daraldığı bu dönemde, yeni aktörlerin ortaya çıkması elbette kaçınılmazdı. Türkiye tam da böyle bir dönemde, bölgesindeki hemen tüm sorunlara aktif ilgi göstererek, gerçek bir güç olmanın işaretlerini vermeye başladı.

Irak seçimlerinin ardından ortaya çıkan hükümet denklemi, Lübnan’da yaşanan kriz ve sonrasında yaşananlar, meseleye kısa vadeli bakanlar açısından ‘acaba’ sorularını artırdı. Her iki ülkede de Ankara’nın işaret ettiği ya da desteklediği aktörlerin sistem dışında kalması, bu soruları ilk bakışta haklı kılıyor. Oysa gözden kaçırılan gerçek şu: Türkiye’nin bu alanlardaki etkinliği, buralarda iktidar dengelerini baskı altına almaktan çok, sorun alanlarında rahatlamalar sağlamak ve özellikle de temsil krizlerini çözmek üzere kurgulanıyor.

***

Tüm bunların anayasa tartışmalarıyla başlayan süreçle ilgisine gelince. Türkiye’nin bölgesindeki yeni rolü, kendisi üzerinde hesap yapanları da yeniden düşünmeye sevk ediyor. Yaklaşık sekiz yıldır devam eden AK Parti iktidarı ve Erdoğan’ın liderliği, Türkiye’nin özellikle ‘üçüncü yol’ özelliğini öne çıkaran bir dönemi inşa ediyor. Daha açık ifadeyle Tayyip Erdoğan’ı ‘hesaplanamaz’ ve ‘öngörülemez’ olarak görenler, daha ‘hesaplanabilir’ ve ‘öngörülebilir’ bir lider ve iktidar arayışının ipuçlarını veriyor. Mevcut tabloya ve aniden ortaya çıkan bazı tartışmalara biraz da bu pencereden bakmak ufuk açıcı olabilir.

Bunun öyle kolayca bir kenara atılabilecek bir hesap olmadığını not ederek bu bahsi şimdilik kapatalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi