CHP, direniş ve siyasi tarih

CHP, direniş ve siyasi tarih

Meclis’teki komisyonlarda ortaya çıkan tartışmalar, bir CHP milletvekilinin ‘sokak sokak, mahalle mahalle direniş’ çağrısında bulunması ve ardından ortaya çıkan gelişmeler, yaklaşan seçimler öncesi pek de hayırlı işaretler sayılamaz.

Önce şu sözleri hatırlayalım.

‘Bu, bir karşı devrim sürecinin son noktasıdır. Bunu böyle getirdiğinizde, halka direnme hakkı doğar, mahalle mahalle, sokak sokak direnme hakkı doğar. Bu kadar basit.’

Bunlar CHP adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök’ün Meclis Anayasa Komisyonu’ndaki sözleri. Hiç tevile gerek yok; bu sözlerin neye davet olduğu çok açık.

***

Tepkiler üzerine CHP adına konuşan isimler, Gök’ün bu açıklamalarını yok sayarak, direniş çağrısının anayasal çerçevede ve hukuk zemininde yapıldığını izah etmeye çabalıyor. Bunu bir an için olumlu bir yaklaşım saysak bile, bizzat Kemal Kılıçdaroğlu’nun kullandığı üslup işi çığırından çıkarmaya yetiyor.

CHP Genel Başkanı’nın giderek daha sıklaşan biçimde Demokrat Parti dönemine atıfta bulunması, Tahkikat Komisyonları’nın gündeme taşıması, siyasi tarihimizi biraz olsun bilenler için son derece açıklayıcı. O dönem yaşananların faturasını DP’ye ve Adnan Menderes’e kesmeye çalışanların bu yaklaşımı, bir yanıyla ordu-yargı-CHP üçgeninde ortaya çıkan darbe sürecinin üzerini örtmeyi de hedefliyor. Böylece darbenin mağduru olan DP suçlu, diğerleri ise masum hale geliyor. (Bir de bunun üzerine Ertuğrul Özkök’ün ‘Sizi nankörler, İsmet Paşa olmasaydı demokrasi mi olurdu’ mealindeki yazısı ekleniyor ki, o da bir başka garabet.)

CHP, neresinden bakarsanız bakın 27 Mayıs 1960 darbesinin ve sonrasında olup bitenlerin ortağıdır. Bugün sanki siyaset bitmişçesine Meclis koridorlarından ‘direniş’ çağrısı yapanların yaklaşımıyla o dönemin CHP’sinin
tarzı ve üslubu ne yazık ki aynı.

***

O nedenle CHP sözcülerinin ‘direniş’ çağrısını, hukuk zemininde tanımlamaya kalkışmaları beyhude bir çaba. Siyasi tarihimiz, alışkanlıklarımız, henüz gücünü kaybetmeyen malum mihraklarımız da bu tür çağrıların ne anlama geldiğini pekala bilecek durumda.

CHP yönetimi, İsa Gök’ün, hadi biraz da komisyon toplantısının heyecanı ve tansiyonunu ekleyelim, maksadını fersah fersah aşan sözlerini yorumlayıp kılıfına uydurmaya çalışmak yerine; doğru bulmadığını ve gerçek adresin millet ve sandık olduğunu söyleseydi, bunların hiçbirisi yaşanmayacaktı. CHP seçimlere kısa bir zaman kala sandığı değil, sokağı işaret ederek çok tehlikeli bir sürecin önünü açmakta sakınca görmüyor anlaşılan.

Daha hazin olan ise şu. 12 Eylül 2010 tarihinde bir referandum gerçekleşti. Halkın yüzde 58’i anayasa değişikliği yapılmasına ‘evet’ dedi. Şimdi komisyonlarda yapılan çalışmalar, bu sürecin yasama organı tarafından ete kemiğe büründürülmesi. Hepsi bu. Bu başlıklar, değişecek maddeler ilk kez tartışılmıyor. Bunlar milletin hakemliğinden geçti ve onaylandı.

CHP, yapılan referandumda halkın yanıldığını, aldatıldığını, ‘illüzyon’a kurban edildiğini söyleyerek, millete rağmen siyaset yapma geleneğini ısrarla sürdürüyor. Bu arada gayet rahat bir üslupla, Yargıtay’da ya da Danıştay’da yeni düzenlemeler sonrasında görev yapacak hukukçuların, topyekun iktidar adına hareket edeceğini ve yandaş olacağını söylemekte de bir sakınca görmüyor.

Silivri’de liste yapmayı hedefleyen, ülkenin her kritik sorununda bir o yana bir bu yana savrulan ve gücü yetmeyince yine karanlıktan imdat dileyen bir ana muhalefet partisiyle seçime gidiyoruz.

Ne diyelim, hayrolsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi