Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Medya mahkemesi

Medya mahkemesi

İletişim çağında en zor iş, yargının işi olmalı.

Çünkü bir şekilde medyanın ilgi alanına giren bir olay, henüz mahkeme önüne gelmeden önce köşelerde, manşetlerde, ekranlarda mahkûm ederek ya da beraat ettirilerek bitiriliyor, savcı veya yargıçlar, deyim yerindeyse en azından duman altı oluyorlar.

Diyelim Ergenekon davası...

Gelin de siz, Ana Muhalefet Partisi liderinin "Neredeymiş şu Ergenekon örgütü, gitsek de üye olsak" dediği bir davada, yargıya varmakta zorlanmayın.

Siyasi niteliği baskın bir davada ana muhalefetin avukatlığı da yanlış, Başbakan'ın savcılığı da yanlış.

Medya ise çoktan taraf olup, mevzilere yerleşmiş durumda.

On binlerce belgenin irdelendiği bir davada, birisi sanıkları mahkûm edecek belgeye tutunuyor, diğeri suçsuz çıkaracak belgeye, sonra da hüküm inşa ediyor.

Sonunda mahkûmiyet çıksa kamuoyunun bir kısmı, beraat çıksa diğer kısmı tatmin olmuyor.

Sormak isterim:

Acaba şu ana kadar medyada, bu davanın bütün boyutlarını kavrayan bir kişi var mı?

Hatta ben merak ediyorum, bu davanın savcı ve yargıçları şu anda Ergenekon'un bütün boyutlarını kavradılar mı?

Ama şundan eminim:

Bu davanın soruşturmasını yürüten savcılar, en azından bir medya mensubundan daha çok şeyi biliyorlar.

Diyelim Soner Yalçın'la ilgili mesele...

Deniyor ki, 6 aydan beri ODA TV, yargı kararı ile teknik takip altındaydı.

Soner Yalçın gözaltına alındı, medya, basın özgürlüğü noktasından yola çıkarak tepki veriyor. "Sıra kimde" soruları soruyor.

Bu tepkiler mesleki dayanışma çerçevesinde anlaşılabilir.

Ama şu soru da bakidir:

-Acaba bu altı aylık teknik takipte savcıların eline hangi bilgi ulaştı?

Bu soruyu, mevziinizi Ergenekon cenahına kurmuş iseniz, "Canım ne ulaşmış olabilir ki" diye karşılayabilir, savcılara kötü niyet izafe edebilirsiniz.

Ama bu yaklaşım, savcının elindekini bilmeden, sadece "yandaşlık" duygusuyla ortaya konan bir yaklaşım olur.

Tabii ki, elde edilen müthiş bulgular var deme imkânı da yok. Ancak gerçekten güvenmeseniz de, yargı sürecini beklemek zorundasınız. Onun dışındaki tüm yayınlar, bir tür kamuoyu oluşturma ve yargıyı etkileme amacı taşır.

Yani savcıların, yargıçların eline hangi bilgi-belge ulaşmış olursa olsun, bu belgeler, sanıkları mahkûm edecek mahiyette de bulunsa, biz oluşturacağımız kamuoyu baskısıyla, sanıkları yargının elinden kurtaralım, sanıkları kurtaramasak bile, oluşturacağımız tepki birikimi ile siyasi cephe oluşturalım niyeti taşır.

Bunun tersini yapmak da, yani medya baskısıyla suçlu üretmek de yargı açısından kabul edilemez. Bir tek kişinin, suçsuzken suçlu hale getirilmesi de adalet duygusunu yaralar ve sistemi zulme yaklaştırır.

Onun için ben, Ergenekon davalarında, medya ortamında sanıklar lehine veya aleyhine belge değerlendirmesi yapılmasını sağlıklı bulmuyorum. Çünkü bu belgelerin henüz belge niteliği tartışmalıdır ancak diğer binlerce belge ile karşılaştırılarak dava sonucunu etkileyecek nitelikte olup olmadığına karar verilir.

Bunu da yapacak olan, bütün belgelere vakıf olan yargıçlardır.

Yargıçlar da hem savcıların iddialarını hem sanık ve müdafilerinin savunmalarını dinlerler.

Adalet mülkün temelidir.

Ve adalet özellikle cezalandırmada yanılmak istemez. Çünkü o, mağdurlar oluşturur ve mülkün devamını tehlikeye atar.

Ama Türkiye'mizde maalesef yargı alanı, siyasal kamplaşmaya benzer bir bölünme yaşıyor. Çok ağır ideolojik bagaj yüklendi yargının üzerine...

Hep söylüyorum, halkın yüzde 47'sinin oyunu alan bir siyasi parti ancak yeterli oy çoğunluğuna ulaşılamaması sebebiyle kapatılmaktan kurtuldu. Bir dönem Anayasa Mahkemesi ile ana muhalefet partisi, adeta muhalefet için paslaşıyor görüntüsü içine girdi.

28 Şubat yargısının hali biliniyor.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül yargılarının hali pür - melalleri de biliniyor.

Ben, bugün de yargının, yarınlara böyle bir ideolojik bagajla gitmemesini isterim.

Türkiye'de askeri darbeler de var, müdahaleler de... Türkiye bunları bir daha gündeme gelmemek üzere tarihe gömmeli. Ergenekon davaları, bu açıdan hayati önem taşıyor.

Ama bu yargılama süresince de asla "Kurunun yanında yaş da yanar" mantığı hayat bulmamalı. Bir tek kişi bile karambole gitmemeli. Bu konuda medya da cadı avı duygusu yaşamamalı yargı da "Yargı adına her şey meşrudur" duygusuna kapılmamalı.

İçimden geçen şu:

-Bir tek kişi, bir gün bile, hak etmediği bir tutukluluk yaşamamalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi