Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Deniz Feneri’nin “ah”ları, devirdi CHP’li padişa

Deniz Feneri’nin “ah”ları, devirdi CHP’li padişa

Önceki gün; aynı zamanda “sevilen bir Akit yazarı” olan Ülke TV’nin “başarılı sunucu”larından Ersoy Dede aradı.. “Geliyorsun değil mi ağabey?” dedi... Daha önce “söz” verdiğim için, “Geliyorum” dedim... “Gel de; değişen İklim’leri, dalgalanan Deniz’leri konuşalım” dedi...
“Ana Haber Bülteni”nde, bir saat boyunca “Dallas dizisi”ni bile sollayan CHP’yi, Oda TV’yi, tutuklu gazetecileri ve “taciz” olayını konuştuk.
Ülke TV’ye giderken, düşündüm;
CHP’nin yaşadığı tüm bu “çalkantı”lar, “zina” olayının ardından peş peşe patlayan “taciz” ve “livata” skandalları, acaba “ilâhi adaletin tecellisi” olabilir mi?..
Hemen herkes, olayın “entrika” olduğunu, CHP’ye bir “tezgâh” kurulduğunu, partinin bir “komplo” ile karşı karşıya bulunduğunu düşünüyor ve söylüyor... Ama ben, “komplo” teorilerine kulak asmıyorum.
BUNLARIN NERESİ KOMPLO?
Öyle ya;
Gerek “zina”, gerekse “taciz” ve “livata” skandallarında, velev ki “komplo kurulmak” istenmiş olsun!..
İyi de, adama sorarlar; sizin aklınız “uçkur”unuzda ise, “bu işleri yapmaya meyyal” iseniz, tuzak kurmaya gerek var mı?..
Kaldı ki; “zina” olayında; hiç kimse Baykal’ın kafasına silah dayamadı, hiç kimse; kolundan tutup da o yatağa zorla sokmadı!..
Peki, bunun neresi komplo?..
Malûm, “sütten ağzı yanan” Baykal, bu defa yoğurdu üfleyerek yedi ve İklim Bayraktar’ın kurmak istediği tuzağı önceden farketti ve “aile”sini haberdar etti!..
Demek oluyor ki;
Akıl “uçkur”da değil de “beyin”de olunca, “komplo”lar boşa çıkarılabiliyormuş!..
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim, olayların “ilahi ceza” boyutuna..
Şahsen ben;
Olan-bitenin “maddi boyut”unu dikkate almakla birlikte; kişilerin başlarına gelen “bela”larda, “felâket”lerde; “Cenab-ı Allah’ı gücendirecek söylem ve eylemler”in büyük rolü olabileceğini düşünürüm...
O yüzden de;
İnsanların “yargı”larından ve soracağı “hesap”lardan ziyade, “Cenab-ı Allah’ın soracağı hesap”tan korkar, adımlarımı ona göre atarım!..
Çünkü, bilirim ki;
“Cenab-ı Allah’ı gücendirecek” bir söylem veya eylem, bir “ilâhi ceza”ya maruz kalabilir... Bugün değilse yarın!..
Yarın değilse, “ahiret”te!.. Cenab-ı Allah; insana vereceği “ceza”yı veya başına saracağı “belâ”yı, bazen “erteler”... Bunu yapar ki; insanlar “tevbe-istiğfar” edip, “af” dilesinler... Evet; “mühlet” verir ki, yaptıklarından “pişman” olsunlar, “nedamet” getirsinler, “doğru yol”a ulaşsınlar!..
Ama, bu “mühlet”i değerlendirmeyip, “isyan”larını sürdürenler, “ceza”ya uğrayabilir!.. İnsanlar, “hiç ummadıkları bir zaman”da “hiç ummadıkları bir musibetle” karşılaşabilirler ki; “şamarın nerden geldiğini” bilemezler...
Oysa, o musibet; “yaptıklarının cezası” olabilir!.. Tabiî; bazı “musibet”ler, bazı insanlar için “mükafât” da olabilir...
ÖNDER SAV’IN ALAYCI SÖZLERİ
Biraz önce dedim ya;
Gerek Deniz Baykal, gerek Önder Sav; başlarına gelen bu “musibet”lerde, “ilâhi bir ceza”ya uğramış olabileceklerini hiç düşünmüşler midir acaba?..
Hele hatırlayın o olayı...
Tarih 17 Mayıs 2008...
Bir program için Ankara'nın Elmadağ ilçesine giden Önder Sav, İlçe Belediye Başkanı’nı ziyareti esnasında; yanlarına gelen CHP'li bir vatandaş olan Mustafa Ünal'ın hacca gitme arzusu ile dalga geçmişti...
Yanına yaklaşarak, hacca niyetlendiğini söyleyen Mustafa Ünal'a çok alaycı bir üslupla “Boşver, Araplara para kaptırma” diyen Sav, bu üslubunu daha da saygısız boyuta taşımıştı...
Yaşının 80'e geldiğini, bir ayağının çukurda olduğunu, onun için hacca gitme niyetinde olduğunu Sav'a anlatmaya çalışan CHP'li Mustafa Ünal, kendisinden yardımcı olmasını istediğinde; Önder Sav'dan hiç beklemediği bir cevap almıştı... Sav, çok alaycı bir ifade ile şunları söylemişti: "Bakarsın Muhammed seni bırakmaz. Sen yine şey yapma!.. Hacca gidip de Araplara para kaptırma!.."
Malûm;
Bu olaydan sonra, “Yes-No” rezaletini yaşadı Önder Sav... Baykal’ın “zina kaseti”nin ortaya çıkmasından sonra da, Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verdi ama hemen ardından, ondan “kazık” yedi.
Sadece “karizma”sı çizilmekle kalmayıp, “50 yıllık siyasi kariyeri” de ayaklar altına düştü!..
Merak ediyorum;
Önder Sav, başına gelen bu “musibet”lerde, Elmadağ’da söylediği “alaycı sözler”in bir rolünün olabileceğini düşünmüş müdür?..
Düşünmediyse, düşünsün!..
DENİZ FENERİ’NE LİNÇ!
Gelelim CHP’ye ve Baykal’a...
Bugünlerde, partileri “taciz” ve “livata” skandallarıyla çalkalanan CHP’liler, acaba bu “belâ” ve “musibet”lerin, meselâ “Deniz Feneri Derneği” ile uğraşmalarından ve bu derneğin “yardım” ettiği; “fakir, muhtaç, dul, yetim, öksüz ve sakat”ların, “CHP’ye ettiği beddualar”dan kaynaklanmış olabileceğini hiç düşünmüşler midir acaba?..
Geçenlerde Deniz Feneri Derneği Başkanı Mehmet Cengiz ile konuştuk...
Biliyorsunuz, Deniz Feneri’nin yaşadığı “yargısız infaz” ve “linç”ten sonra, çok zor günler geçiren Engin Yılmaz görevi bırakmış, yerine, 11 Temmuz 2009’da Mehmet Cengiz gelmişti...
Deniz Feneri Derneği’ni “yaşatmak” ve “çaresizlere çare” olmak için çırpınan Mehmet Cengiz; CHP’nin açtığı “linç kampanyası” öncesinde; “60 bin gönüllü” ile hizmet verdiklerini, “bağış yapan hayırsever sayısının 1 milyondan fazla” olduğunu, bu bağışları “3 milyon insana ulaştırdıklarını” söyleyip ekliyordu:
“Yardım ettiğimiz 1 milyon insanın 5 bini; dul, yetim, öksüz ve sakatlardan oluşuyordu.
Ama o malûm kampanyadan sonra, maalesef bağışçı sayımız azaldı, dolayısıyla yardım götürdüğümüz insan sayısı da düştü.
Deniz Feneri Derneği olarak geride bıraktığımız 12 hizmet yılında yüz binlerce aileye destek verdik, umut olduk. Yardım yaparken din, dil, ırk, etnik özellik farklılıklarını asla dikkate almadık. Yardım yaparken sadece ihtiyaç sahibi olma kriterini gözettik... Derneğimiz 12 yıldan bu yana sağlam bir kayıt düzeni, izlenebilirlik ve şeffaflık esasına göre çalışmaktadır. Yardım yaptığımız insanlar arasında CHP’liler de vardır...”
Mehmet Cengiz ile konuşurken; “Bütün bunları, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a ve CHP kurmaylarına anlatmadınız mı?” diye sordum.
“Hiç anlatmaz mıyız?” diye cevap verdi Mehmet Cengiz... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın 17 Şubat 2009’daki CHP Grup Toplantısı’nda “Deniz Feneri’ne yönelik suçlamaları” üzerine, kendisine bir mektup yazıp, demişler ki;
“Siz ve partiniz, kendinize siyasi rakipler bulmalısınız... Siz, o konuşmanızla; Deniz Feneri’ne yönelik ağır itham ve haksız suçlamalarda bulundunuz... En önemlisi de; milletin desteğiyle milyonlarca insana, yüzbinlerce aileye yardım ulaştıran kurumu incitenler kervanına katıldınız!..”
Mektubun sonunda da, demişler ki;
“Yardımlarının azalmasına, hatta tamamen kesilmesine sebep olduğunuz gönlü kırık insanların kötü dileklerinin kapsama alanına girmenizden endişe ederiz. Altı aydan beri mahallenin yetimine sille atmakta, hatanızı görüp dönmek yerine, yanlışta ısrar etmektesiniz. Bunun büyük bir hata olduğunu yoksul ve mağdur insanlarımız adına önemle hatırlatırız.”
Dedikleri, gayet açık:
“Fakir, yoksul, yardıma muhtaç, dul, yetim, öksüz, mazlum, mağdur ve sakatların beddualarına muhatap olmanızdan endişe ederiz!”
Acaba, Baykal’ın başına gelen “felâket”lerde bu “beddua”ların rolü var mıdır?..
KADININ NAMUSUNA UZANAN ELLER!
Zira, Deniz Feneri Derneği’ne yapılan “bağış”ların azalmasına ve hatta “tamamen kesilmesi”ne yol açan süreçte; özellikle “dul” hanımlar çok büyük “zorluk”lar yaşadılar ve hatta aralarında, “namuslarına uzanan kirli ellere teslim” olanlar bile oldu!..
Sadece bir örnek...
Düzce’deki “deprem”de evini, eşini ve büyük oğlunu kaybedip “dul” kalan bir kadın, mecburen “kira”ya çıkmış...
“Evin kirası” ve “ihtiyaç”larını da, düzenli olarak Deniz Feneri karşılıyor.
Ne var ki;
Deniz Feneri yöneticileri, “CHP’nin kışkırtmaları” sonucu “kendi başlarının derdine” düşünce, yaptıkları diğer yardımlar gibi, o “dul hanım”a da para gönderememişler...
Kadın, çok zor durumda...
Çünkü ev sahibi erkek kapıya dayanmış, “kira” istiyor... Kadıncağız, Deniz Feneri’ni arayıp; “Ne olur” demiş, “Kiramı ödeyemedim... Bizi evden çıkaracaklar!”
Deniz Feneri’ndeki arkadaşlar, “Dişini sık bacım” demişler; “Şu fırtına bir geçsin, göndeririz!”
Aradan 3-4 ay geçmiş!..
Ne var ki;
“Fırtına” geçmek yerine, daha da sertleşince; ne o “dul hanım”a para gönderebilmişler, ne de bir başkasına!.
Bir gün, “ev sahibi” yine dayanmış “dul hanım”ın kapısına;
“Kiralar birikti” demiş;
“Görünen o ki, Deniz Feneri de unuttu seni!.. Ama kolayı var!.. Bunu başka şekilde de ödeyebilirsin!.. Malûm ya!!!”
Kadıncağız, öfkeyle kapatmış kapıyı...
Hemen telefona sarılıp, Deniz Feneri’ni aramış...
“İmdaaat” demiş;
“Bütün umudum sizsiniz!.. Yoksa, bu adam benim namusuma göz dikmiş!.. Ne olur, yardım edin bana!”
Gerisini Mehmet Cengiz anlatıyor:
“İnanır mısın, kasada beş kuruş yok!.. Bütün arkadaşlar, ceplerinde ne varsa koydular ortaya... Biraz da eş-dosttan alıp, parayı gönderdik kadıncağıza!..”
Tamam, o “dul hanım” kurtuldu!..
Ya diğerleri!..
Biliyorum ki; kimi “sokak satıcıları”nın, kimi “tüpçü”nün, kimi de bir başka “ırz düşmanı”nın “tecavüz”üne uğrayıp, hayatları karardı!..
CHP’YE YAPILAN BEDDUALAR!
Bütün bu “taciz ve tecavüz”lerde, “CHP’nin yürüttüğü iftira kampanyası”nın ve kafalarda yol açtığı “fitne”nin çok büyük rolü var!..
Bugün Deniz Feneri Derneği, o “dul”lara ve “yetim, öksüz ve sakat”lara yardım gönderemiyorsa; bunun en büyük sorumlusu Deniz Baykal’dır, CHP yöneticileridir!..
Haa, Deniz Feneri’ni bu hâle getirdiler de, yıkabildiler mi?.. Deniz Feneri, geçirdiği bunca “badire”ye rağmen, “ayakta kalma” savaşını sürdürüyor.
Ama onların “yardım” ettiği insanlar, aynı direnci gösterebildiler mi?..
Elbette hayır...
Çoğu yıkıldı, bir kısmı da “iğrenç emel”lere teslim olmak zorunda kaldı!..
Ve onlar, “kendilerini batağa düşüren CHP’ye”, nefes aldıkları her an “beddua” ettiler!..
Malûm, “mazlumların ahları”, devirir “padişah”ları!.. Devirdi işte!.
Deniz Baykal da devrildi,
Önder Sav da!..
Başlarına gelenlerin, “ilâhi bir ceza” olduğunu hiç düşündüler mi acaba?..
Bir de, “o pencere”den baksınlar!..
==================
Ergenekoncular CEP’te!
Öğrendim ki; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önde gelen kurmaylarından Prof. Dr. Nabi Avcı ile Doç. Dr. Yalçın Akdoğan da “milletvekili aday adayı” olmuşlar... Çok yakından tanıdığım her iki isme de “hayırlı olsun” diyor, başarılarının devamını diliyorum...
Yine öğrendim ki; Denizcilik Müsteşarlığı Teşvik ve Planlama Şube Müdürü Murat Harun Baştürk de, Mersin’den aday adayı olmuş... “Ahlâksızlıklara karşı gösterdiği duyarlılığını” yakından bildiğim Baştürk’e de “hayırlı olsun” diyorum...
AK Partili aday adaylarına bakıyorum da; çoğu “birikimli” insanlar... Kulağıma gelen bir “şaibe”leri, bir “vukuat”ları yok... En azından; “Türkiye’nin altını oymaya çalışan örgütler”le bir bağlantıları yok.
CHP için, maalesef aynı şeyleri söyleyemeyeceğim...
Gördünüz işte; “çek-senet dolandırıcılığı sanıkları” onlarda, “Hakktan ve halktan kopuk” insanlar onlarda!.. En önemlisi de, “Ergenekon sanıkları” onlarda!.. Hepsine “zırh” geçirip Meclis’e taşımayı düşünüyorlar ki; “dokunulmazlık” kazansınlar!..
Şu hale bakın; yıllardır “Milletvekili dokunulmazlığı kalksın!” diye bas bas bağıran bir parti; şimdi kalkmış, “Ergenekon sanıklarına dokunulmazlık zırhı” geçirmenin derdinde!..
Bütün Ergenekoncuları “cep”lerine doldurduklarına göre, oldu olacak, CHP’nin adını da “CEP” yapsınlar...
Bence CEP, yani “Cumhuriyetçi Ergenekon Partisi” ismi daha gerçekçi olur... Bunu, bir düşünsünler!..



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi