Basılmamış kitabın davası olur mu!

Basılmamış kitabın davası olur mu!



Öncelikle bir gerçeğin altını çizelim. Ergenekon Davası’na inanan, destek veren medya muhafazakar ve liberal medyadır.

Bu medya ve çalışanları, Türkiye’de Derin Devlet denilen olgunun tüm cinayetleri, tezgahları ile birlikte tarihin çöp sepetine gitmesi uğraşı vermektedir.

Davayı küçültmeye çalışan, iddianame ile alay etme çabasına giren medya da askerci medyadır.

Yargı ile asker arasında kuryelik yapan, AK Parti’nin kapatılması sürecini ‘411 el kaosa kalktı’ manşetiyle başlatan, Ergenekon’un hedefi aydınları manşetten karalayan medya da bu medyadır.

(Elbette, bu medya içinde de demokratik, hukuka saygılı bir Türkiye için mücadele eden, buna inanan saygın çok isim vardır.)

Bu nedenle, Türkiye’de medya ortasından ikiye bölünmüş durumdadır.

Öyle ki, gelişmeleri anlamak için bu medya gruplarından sadece birini okumak yetersiz hale gelmekte.

Ahmet Şık’ın Ergenekon Örgütü’nün talimatıyla yazdığı iddia edilen kitabına yönelik uygulama bunun son örneği oldu.

Ergenekon’un üzerine giden medya, bu olayı çift sütun haberlerle geçiştirdi, askerci medya manşete çıkardı.

Çünkü bu davanın inandırıcılığını zayıflatmak için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı.

Bu fırsat sağlandı.

Doğrusu, herkesin fikir özgürlüğü yönünde taraf olmasıydı.

Bir kitapla çökecek bir davadan Türkiye’ye bir hayır gelmeyeceği bilinmeliydi.

Hakkında kesin hüküm verilmemiş bir örgütü savunmak amacıyla yazılmış ama basılmamış bir kitabın yarattığı skandal bu davaya kuşkuyla bakanların elini güçlendiriyor.

Son dönemdeki uygulamalar kuşku katsayısını artırıyor.

Kitaba veya taslağına yönelik uygulama, Ergenekon Davası’na hem yurtiçinde, hem yurtdışında ciddi hasar vermiştir.

Aslında kitabın yayınlanmasının Ergenekon Davası’na zarar vereceğini savunanlar ve bu yönde karar verenler, daha büyük bir zarara yolaçtılar.

Gazetelerin, yayınevlerinin basılması, kitabın kopyalarının silinmesi, gazetecilerin tehdit edilmesi, Türkiye’yi kıyaslamak istemediğimiz ülkelere benzetiyor.

Kitaptan, yazıdan korkmak otokratik ülkelerin temel özelliğidir.

Savcının örgütsel döküman iddiası bana 12 Eylül’de yaşanmış bir olayı hatırlattı.

Cezaevinde her grup birarada yaşarken kimseye bulaşmayan küçük bir sol grup varmış.

Tutuklulardan biri bu grubun ne olduğunu sorunca, arkadaşı anlatmış, ‘O Ali’nin Grubu’ demiş ve devam etmiş: Ali arkadaşlarının yazdığı mektupları saklamış, evi basılınca mektuplar ele geçmiş. Mektup yazan herkes içeri alınmış.’

Bu da ‘Ahmet Şık’ın örgütü’ oluyor herhalde, kitabı gören herkes örgüt üyesine dönüşüyor.

Tek özelliği ‘Ergenekon Davası’nı zayıflatmak olduğu söylenen bir kitaba yönelik böyle bir tutum işin zıvanadan çıktığını gösteriyor.



TÜSİAD’a öfke

Askere yakınlaşsalar darbeci, demokrat tutum alsalar para babası deniliyor.

TÜSİAD ve üyeleri de şaşkındır herhalde.

Anayasa tartışmasını erken başlattı TÜSİAD.

Bununla kalmadı, yeni anayasada asker-sivil ilişkilerinin nasıl düzenlenmesine ışık tutmak için bu işi İspanya’da başarmış siyasileri getirtip konuşturdu.

Kürtlere özgürlük, başörtülü kadına eşit hak, değiştirilemeyecek madde sayısının indirilmesi gibi tekliflerine küfür yağıyor.

Doğal.

TÜSİAD değişimin kaçınılmazlığını gördü ve değişime destek verdi.

Statükodan beslenenler eski düzenin korunması için çırpınıyor ama boşuna.



BDP’nin Şevki Yılmaz’ı

Polise taş atıyor, sivil polis arabası olduğunu iddia ettiği bir aracı tekmeliyor.

Bağırıp çağırırken neler söylediğini bilemiyoruz tabii.

Bu haliyle bana 28 Şubat’ın Refah Partisi Milletvekili Şevki Yılmaz’ı hatırlatıyor.

Yılmaz partisine yönelik hukuk dışı uygulamalara hak kazandıracak, onları hoş gösterecek söz ve tavırlar gösterirdi.

Aynısını BDP Milletvekili Bengi Yıldız yapıyor şimdi.

Kürtlerin haklı taleplerine gölge düşürecek bir tavır içinde.

Seçim telaşına mı bağlasak acaba...



Anadolu’nun yükselen yıldızı

Kayseri-

GESİAD’ın Medialog Platformu ile ortaklaşa düzenlediği bir panel için Kayseri’ye geldim.

Bu Kayseri’yi ilk ziyaretim.

Kayseri’nin ilk farkı, Anadolu’nun gelişmekte olan diğer illerine oranla düzenli kentleşme modeli.

Konya, Malatya, Gaziantep ve Adana gibi kentler de gelişiyor elbette ama kargacık burgacık bir biçimde. Kayseri bu anlamda daha Avrupalı.

Türkiye’nin gelişmesi, Cumhuriyetin 3 büyük kent modelinin aşılmasını sağlıyor.

Kayseri bugün yıllık 1.2 milyar dolar ihracaat hacmi, 4 üniversitesi, yılda 4 binden fazla uçağın indigo havaalanı ile bir cazibe merkezi.

Erciyes’e yapılması planlanan milyonlarca dolarlık yatırım bu kenti daha da öne çıkaracak.

Kayseri’yi yazmaya devam.



Doğan Etik Kurulu

Doğan’ın çalışanlarını bile fişleyenler için Doğan Etik Kurulu nasıl bir tavır alacak merakla bekliyorum.

Yoksa bu etik kurulu talimatla mı hareket ediyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi