İnsanlığı öldüren bu cinayet şebekesine kim dur diyecek?

İnsanlığı öldüren bu cinayet şebekesine kim dur diyecek?

İstatistiklere göre, 2010 yılında toplam 1 milyon 104 bin 388 trafik kazası olmuş ve bu kazalarda 4 bin 45 insanımızı kaybetmişiz, 211 bin 496 insanımız ise yaralanmış. 2011 yılının ise sadece ilk iki ayında 323 insan ölmüş. Maddî kayıp ise tam 147 milyon 267 bin lira.

Hassaten bu bilgi, hazır seçim de yaklaşıyorken, bugünlerde oya tahvil edebilecek şehid cenazelerinden mahrum olanlara ithaf olunur.

Ülkemiz son dokuz yılda karayolu ağı bakımından büyük oranda gelişti, ancak merhum Cemil Meriç’in ifâdesiyle, “muhteşem mazi” ye yeniden kanatlanmak isteyen yeni nesil, “Analar daha çook Mehmetçik doğurur, ama Skorsky helikopter doğuramaz” kusmuğunun sahibi zihniyeti, henüz tam anlamıyla tarihin çöp tenekesine atamadığından, bu devasa hizmetlere gölge düşüyor.

Evet, analar daha çook Mehmetler, Aliler, Ayşeler, Fatmalar doğurur, ama Scania TIR’lar, Mercedes otobüsler doğuramaz!

Musa Peygamber (a.s), tâ ki beyni ve ruhu küfür kirinden kapkara olmuş dinazorlar yok olup gitsin ve madde ve mânâ plânında tertemiz bir nesil vücuda gelsin diye, kavmini tam 40 yıl çöllerde dolaştırmış.

O bakımdan, Türkiye’de de fosilleşmiş zihniyetin temsilcilerine karşı, bu milletin evlâtlarının medeniyet mücadelesi daha çok yıllar sürecek.

Teknoloji alanındaki inkılâplarla birlikte kafalarda da inkılâp gerçekleşmezse, insanımızı gerçek mânâda yüceltemeyiz. Teknolojiyi putlaştırıp, buna mukabil insanı aşağılayan bir düzen firavunî bir düzendir ve önünde sonunda yıkılmaya mahkûmdur, çünkü Hakk gelince bâtıl zail olur.

Bugün yine Türkiye için Terme ve civarından, teknoloji putunun ululandığı ve fakat Allah’ın “eşref-i mahlûkat” ı olan insanın ise nasıl böcek muamelesi gördüğüyle ilgili örnekler vermeye devam edeceğim.

Çağ gereği, bir anda son teknolojinin nimetlerinden faydalanmayla karşı karşıya kaldık, ama eğitim alt yapısı bakımından henüz aşağılık kompleksinden tam manasıyla kurtulamadığımız için, ucubeliğimiz her alanda acıklı bir şekilde sırıtıyor.

Ve bu eğitimsizlik yüzünden, ilçemizin ortasından geçen teknolojinin nimeti bu uluslararası yol, insanlık noktasında tam bir felâket manzarasına dönüşüyor.

“Uluslararası transit yol” konumunda olan yollar, eğer devletin imkânsızlıkları yüzünden, şehir içlerinden geçirilmek zorunda kalınmışsa, şehrin başlangıç ve bitiş sınırları içinde, o şehrin herhângi bir caddesi gibi düzenlenmeli ve insanların can güvenliği ve ruh sağlığı için gerekli her türlü tedbir alınmalıdır.

Ama heyhat! Bu yolun, ilçe içinden geçen takriben 4 km’lik kısmında sadece iki adet sinyalizasyon düzeneği var ve bunlar asla yeterli değil.

Yüzlerce metre öteden lambanın yeşil yandığını gören devasa TIR’lar ve otobüsler, kırmızıya yakalanmamak için, gaz pedalına sonuna kadar basıyorlar. Veya kırmızı lambaya yakalandıklarında, çok süratli olduklarından öyle acı fren sesi çıkarıyorlar ki, acaba ailemden bir fert TIR’ın altında mı ezildi diye, insanların korkudan yüreği ağzına geliyor.

Kırmızıda bekleyen araçlar ve hatta TIR’lar, yeşil yanar yanmaz iki şeridi birden kapatarak birbirleriyle öylesine bir yarışa tutuşuyorlar ki, dalgınlıkla bir insan o anda yola fırlasa, paramparça olmaktan mümkün değil kurtulamaz.

Yine hangi akla hizmet ise, gece saat 11’den sonra trafik lambaları işlevsiz hâle getiriliyor ve yol sabah 7’ye kadar adeta Formula 1 pistine dönüşüyor. Eviniz çift camlı olsa bile, uçak sesini andıran bu gürültü yüzünden gece uykunuzdan fırlarsınız.

Devletin nizamını tesis edip insanların can ve mal güvenliğini korumakla mükellef olduğu hâlde o mükellefiyeti yerine getirmeyenler – ki onların vazife anlayışını geçen yazımızda yazdık- büyük bir suç işliyor. Bu affedilmez cürmü işleyenleri, vicdan sahibi makam sahiplerine havale ediyorum.

Ve böylesine yoğun ve kanunsuz trafiği olan bu yolda, güya çizgilerle belirlenmiş yaya geçitleri var.

Bir yaşlı insan, bir çocuk, bir bebek/pazar arabalı ana …

Yaya kaldırımları galericilerin minibüsleri ile işgâl edildiğinden, emniyet şeridinden yürüyecek, yaya geçidine gelince ise, karşıya geçmek için önce bir koşucu gibi hazırlık yapacak. Bir karşıya bakacak, bir sağına soluna, TIR, otobüs geliyor mu diye. Sonra öteden gelen TIR’ın hızını tahmin edip kendisinin bulunduğu noktaya ne kadar sürede gelebileceğini hesaplayacak. Eğer hesabına göre, TIR gelmeden önce yolun ortasındaki refüj denilen çim adaya ulaşabileceğine kanaat getirirse…

1, 2, 3 FIRLAA !

Bu manzara özellikle ilçenin alışveriş günleri olan pazartesi ve cuma günleri trajedi boyutlarına ulaşır.

EĞER MEDENİYET BU İSE, TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVARDAN FARKI OLMAYAN BU MEDENİYETE MİLYON KERE TUUH OLSUN !

Ey çelik yığınlarını yaşatan, fakat insanlığı katleden mefluç zihniyet !

Sen insanıma hayvanlara yapılan muameleyi lâyık görüyorsun. Dağ başlarında ormanlık alanlardan geçen otoyollara hayvan fırlamasın diye yolun kenarına tel örgü çekilmesi gibi, bu yolun ortasına tel örgü çektin. Değil mi ki kurallardan hayvanlar anlamaz, ışıklı yaya geçitlerini çok gördüğün insanımı tel örgülerle aşağıladın. Sen kural nedir bilmezsin, iyisimi senin önüne kafes örelim dedin.

Bu yol şehrin bir caddesi ve bu cadde insanlara ait. Yüreğin yetiyorsa, insanlığın henüz ölmediyse insanları kafesleme, git çelik yığınlarını durdur.

Bir yerde yaya geçidi varsa, o geçidin önünde karşıya geçmek isteyen bir insan görünür görünmez tüm araçlar durmak zorunda. Medeniyet budur, insanlık budur !

Ama eğer sürücülerimiz bu kültürden henüz yoksunsa, o zaman her yaya geçidine sinyalizasyon sistemi kurulmalı. Ki, insanlar yeşil yanınca korkusuzca karşıya geçsin. Bu sayede trafik canavarları da aşırı hız yapma fırsatı bulamaz ve yolda hız denetimi yapmaya da gerek kalmaz.

Refüj denilen çim ada, yaya kaldırımları galericilerce işgâl edilen ilçemde yaya kaldırımı vazifesi görüyor. Yayalar yolun ortasındaki refüjden yürüyor, burunlarının dibinden ise son sürat araçlar geçiyor. Ayrıca bu çim refüj bazı galerici esnafı için iskemlelerini atıp sohbet etme mekânı olarak da kullanılıyor. Otoyol ortasında yol manzaralı, bol egzos gazlı, gürültülü mesire alanı! Tam Avrupalılara alay etmeleri için malzeme olacak bir görüntü.

Bu yol daha önce şehrin herhangi bir caddesinden farksızdı. Ama duble yol yapılmasından sonra özellikle iki önemli kavşağımız, sokaklarımız kapatıldı. İnsanlar ikamet ettiği mahalleye aracıyla gidebilmek için çok uzaktaki kavşağa kadar gidip oradan dönmeye mecbur edildi. Bir çok sürücü ise, haklı olarak bu uzun mesafeyi katetmek istemediği için, yolu ters şeritten kullanıyor ve bu durum bir çok kazaya davetiye çıkarıyor.

Beyler ! Bu nasıl bir mühendislik anlayışıdır? Şehir içinden geçen caddeyi otoyolmuş gibi düzenlemeyi, tahsil ettiğiniz ilimle nasıl bağdaştırabiliyorsunuz? Hiç mi Avrupa görmediniz? O kavşakları kapatıp binlerce insanı mağdur etmek yerine, sinyalizasyon sistemi kursaydınız daha medenî ve ilmî olmaz mıydı?

Onlarca insanı öldüren bu canavar yol, en son 22 Ocak 2011 tarihinde Lâdik kaymakamımızın annesi, babası ve 28 yaşındaki öğretmen kardeşini katletti.

Medyaya yansıyan haberlere göre kaza, gece saat 1.30 civarında ışıklı kavşakta meydana geldi. Ve edinilen bilgiye göre, kaymakamın öğretmen kardeşinin kullandığı otomobil, direksiyon hakimiyetinin kaybedilmesi sonucu refüj bordür taşlarına çarparak takla attı.

Haberlere yansıyan bilgi bu. Ben de sizinle haberlere yansımayan gerçekleri paylaşayım.

Kazanın olduğu yerde, bugün hâlâ kaplumbağa hızıyla devam eden mühendislik ilmiyle asla bağdaşmayan dönel kavşak inşaati vardı. İnşaat bitmemesine rağmen her türlü ışıklı ışıksız uyarı ekipmanları yoldan kaldırılmıştı. Üstelik haberde belirtildiği gibi, kavşak ışıklı değildi, zira inşaat esnasında eski trafik lambaları sökülmüştü, yenileri de henüz dikilmemişti.

Dönel kavşak yeniden düzenlendiği için, yolun güzergahı birkaç metrelik farka uğramış ve bu farka uygun yeni şerit çizgileri çizilmişti. Eski şerit çizgileri silinmemiş, sadece üzeri siyah bir boya ile boyanmıştı. Dönel kavşak yüzünden dümdüz olan yol, bir anda virajlı hâle gelmişti. Çok dikkatli olunmadığında üzeri siyaha boyanan ve özellikle gece, cadde lambalarının ışığıyla parlayan eski şerit çizgileri sürücüleri yanıltıyor.

Deliller karartılmadan bugün gidin bakın, eski şerit çizgileri, üzerindeki siyah boyanın silinmesinden dolayı kısmen ortaya çıkmıştır.

Aracı kullanan merhum öğretmenin hızı ne kadardı bilemem. Ancak merhumun yerine kendinizi koyun ve tahayyül edin. Hiçbir trafik levha, işaret ve lambasının olmadığı, dönel kavşak inşaatı olan bir yolda, varsayın ki aşırı hızlısınız, varsayın ki dikkatsizsiniz. Bir anlık göz yanılması sonucu eski şerit çizgilerini takip ederken dümdüz olan yol bir anda virajlaşıyor ve önünüze yola 30-40 cm kadar yakın yerleştirilen dönel kavşağın bordür taşları çıkıyor. Son anda taşlara çarpmamak için yaptığınız manevra kâr etmiyor ve takla atıyorsunuz.

Bu durumda tek suçlu siz misiniz? Kuralına uygun uyarı levha ve ışıkları olsaydı, yontma taş devrinden kalma o taşlar yerine çelik bariyer olsaydı, kavşak mühendislik ilmine uygun inşa edilseydi, eski şerit çizgileri tamamen silinseydi… Bu feci kaza yine olur muydu?

Sadece silah diye tabir edilen aletlerle cinayet işleyenler mi ceza alacak bu ülkede?
İnancımıza göre bir insanı öldürene, bütün insanlığın katili gözüyle bakıyorsak eğer, yeryüzünün bu en büyük katliamının müsebbibleri hak ettikleri cezayı, mâşeri vicdanın ferahlaması adına, ne zaman görecek?
Bugün de yazımızı Mehmet Âkif’imizden his yüklü iki dizeyle nihayetlendirelim…

“Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa, istikbalinizden korkulur, pek korkulur.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi