YSK kararı, bir demokrasi sınavı

YSK kararı, bir demokrasi sınavı

Yüksek Seçim Kurulu’nun kararıyla birlikte nasıl bir uçurumun kıyısında yaşadığımız gerçeği bir kez daha yüzümüze çarpıldı. Sokaklar bir anda savaş meydanına döndü.

Bir kez daha gördük ki, bazı sorunlarla yüzleşmeye cesaret edemediğimiz takdirde karşımıza çıkacak fatura daha da ağırlaşıyor.

Bir kez daha gördük ki, ‘kitabına uydurma’ alışkanlığını terk edip, hukuk ve adalet çizgisinde yürümedikçe, vicdanların kanamasını durdurmak mümkün değil.

Devlet, akılla donatılmadığı takdirde yeryüzünün en acımasız çarkıdır. Pascal’ın deyişiyle, ‘Gücü olmayan adalet acizdir. Adaletten yoksun güç ise zalimdir.’

YSK kararı ne söylüyor?

YSK kararına bin türlü bakabilirsiniz. Türkiye’nin değişim sürecinde bazı güçlerin ‘Biz hala buradayız’ mesajı verdiğini düşünebilirsiniz. Başka bir ifadeyle bunca çabaya rağmen, elle tutulur, gözle görülür olmayan bazı güç odaklarının hala ‘karar verici’ olduğundan endişe edebilirsiniz.

Yahut, Kürt meselesinde ipleri elinden kaçırdığı endişesini taşıyan güvenlik bürokrasisinin rolünü yüksek yargının üstlendi
ğini, Türkiye’nin yıllardır devam eden iç kanamasından mülhem, kendisini ‘tedavi merkezi’ ilan eden güçlerin hala zinde olduğunu da düşünebilirsiniz.

Hatta, bu karar eliyle BDP’nin, yani bağımsızların listesinin ‘devlet süzgeci’nden geçirildiğini, böylece yeni dönemin mimarisinde kimin hangi rolü üstleneceğinin geçmişte olduğu gibi yine ‘devlet’ eliyle dağıtılacağını da öngörebilirsiniz.

Bunların önemi yok, tutun ki hepsi gerçek olsun. Hiçbiri şu gerçek karşısında değer taşımıyor.

Türkiye’nin yeni bir toplumsal mutabakata, bunu yansıtan yeni bir anayasaya, yeni bir siyasete, boğulup kaldığı sınırlarının ötesine geçebileceği cesur bir vizyona ihtiyacı var. Bunların olmazsa olmazı, gayrı meşru güç odaklarının ve hukuk dışı yapıların geriletilmesi değil, tarihe yollanması.

AK Parti rolünü güncellemek zorunda

Sözü eğip bükmenin, topu taca atmanın yahut geçiştirmenin zamanı değil.

Türkiye’de siyasetin rotasının, hukuk dışı yapılanmalar eliyle belirlendiği günleri geride bırakmak için olağanüstü bir çaba var. Tüm karart
malara rağmen bunu arzu ettiğini ortaya koyan bir toplum var. Bu çabaların merkezinde ise kim ne derse desin AK Parti ve özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan var.

Ancak belli ki şu ana kadar yapılanlar yeterli değil. Belli ki daha cesur ve büyük adımlar atmak gerekiyor ve dahası bu adımlara siyasetin diğer aktörlerini de ortak kılmaktan başka çıkış yolu yok.

Samimidir ya da değildir, sorgulamak anlamsız. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun YSK kararıyla ilgili çıkışı önemlidir. Yüksek bürokrasinin bitmek bilmeyen ‘darbe’, muhtıra’ ve ‘varlığını hatırlatma’ iştahını kesmek için, Meclis’in inisiyatif alması büyük önem taşıyor. Her ne kadar CHP, bu tür iştahları kabarık birtakım adamları ve çevreleri listesine taşımış olsa da bu adımı karşılıksız bırakılmamalıdır.

Öte yandan, üçüncü iktidar dönemine doğru yürürken, AK Parti’nin bu tür krizler karşısında çok daha açık, net ve sözü dolaştırmayan bir söylemi tercih etmesi gerekiyor. Tabanı, geçmişi, yakın geleceğe dair kendisinden beklenenler; kısaca tüm dinamikler bunu AK Parti açısından zorunlu kılıyor.

YSK kararı, muhtemelen bu yazıyı okuduğunuzda farklı şekiller almış olabilir. Önemi yok. Aslolan, siyasetin bu dür dayatmaları aşabilecek cesarete, değişim gücüne ve öngörüye sahip olması.

Yakın gelecek için bir demokrasi sınavı YSK kararı. Sınıfta kalmanın faturası herkes için ağır olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi