27 Nisan neydi?

27 Nisan neydi?

Başbakan Erdoğan, 27 Nisan’ı muhtıra olarak görmediğini ama isteyenin muhtıra diyebileceğini söylemiş.

Ben muhtıraydı diyorum.

Zaman Gazetesi’nin ortaya çıkardığı belge, 27 Nisan’ın sadece Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını engelleme amacı taşımadığını, AK Parti’yi kapatmaya yönelik bir planın ilk adımı olduğunu ortaya koyuyor.

Doğrudan Anayasa Mahkemesi’ni hedef alarak yargıya baskı yapan bir bildiri muhtıradır.

Atanmış bir memurun seçilmiş bir milletvekili, dahası Dışişleri Bakanı’nı doğrudan hedef alan bildirisi muhtıradır.

Bir askerin haddini ve yetkisini aşıp siyasete ayar verme çabasını yansıtan bir belge muhtıradır.

Başbakan Erdoğan şimdi ‘’Sarhoşun mektubu okunmaz’’ diyorsa bilemem ama bu muhtıra ve onun arkasındaki güçlerin ortaya çıkması gerektiğine inanır ve savunurum.

Zaman’da yayınlanan belge, asker-yargı-medya üçgeninin AK Parti’yi kapattırmak üzere işbirliğine gittiğini gösteriyor.

Basın özgürlüğü, medyanın yasal yollarla seçilmiş bir iktidarı askerle birlikte alaşağı etme özgürlüğüyse, bir kısım medyanın artık özgürlüğünün ciddi biçimde kısıtlandığını söyleyebiliriz.

Yine aynı medyanın Ergenekon Davası’nı sulandırmak, gözden düşürmek için seferberlik ilan ettiğini de net bir şekilde görebiliriz.

Benim merak ettiğim konu ise şu, Doğan Grubu adına Orgeneral İlker Başbuğ’a kim destek sözü vermiş ve bu sözün arkasında durmuştur?

411 El Kaosa kalkmamış meğerse, bir kısım medya kaos olsun istemiş açıkçası!


İzmir küllerinden doğmaya hazır

Şimdiki adıyla Swiss Otel ama bizim için her zaman Efes olan otelin bahçesindeyim.

Efes’in güzelim girişini bozup basık, güdük bir mekan yaratmışlar açıkçası.

İzmir’de Haziran her zamanki gibi sıcak ve rutubetli.

Meşhur akvaryum bara karşıdan bakan bir yere oturdum bir yandan yazımı yazıyor, bir yandan 25 yıl öncesini düşünüyorum.

Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet istihbarat şefi, Hakan Tartan’ın Milliyet’in acar muhabiri olduğu, Cevher Kantarcı ve Nebil Özgentürk’ün Günaydın’da müthiş haberlere imza attığı yılları.

Ve elbette Yeni Asır’ı...

Fatih Çekirge, Şule Talu, Gönül Soyoğul, Ergun Gümrah, Hakan Akarca, Hamdi Türkmen, Ender Coşkun, Barış Selçuk’lu kadrosuyla İzmir’in ve Ege’nin tozunu attığımız yılları.

Rakının sahtesini yapmayı kimsenin düşünmediği, Çeşme’nin çok yakın olmayan bir tatil beldesi, Alaçatı’nın kenara itilmiş bir kasaba olduğu, Bodrum’un henüz İzmirliler tarafından bilinmediği yıllardı.

Fuarın fuar, Nükhet Duru’nun, Sezen Aksu’nun, Nilüfer’in, Ferdi Tayfur’un, Seda Sayan’ın hatta Gönül Yazar’ın peşinden koşturup haber yapmaya çalıştığımız çılgın İzmir gecelerini düşündüm.

Gündüz herkes alanındaki işleri yapar gece Fuar gazinolarına dağılırdı.

Haberde rekabetin kıyasıya olduğu bir dönemdi ve açıkçası biz herkesi fena döverdik, bunun sonucunda da İstanbul gazetelerinin toplamı kadar satardık Ege’de.

Ölçümüzün İzmir Belediye başkanı olduğu bu yıllardı ve önce İhsan Alyanak ardından Burhan Özfatura’ya az çektirmemiştik.

İnsanların gece yarısı 24.00’de matbaanın kapısında kuruğa girip Yeni Asır almak için beklediği yıllardı onlar.

İzmir küçük, bizler genç ve temizdik.

Sonra İstanbul maceramız başladı birden ve İzmir geride kaldı.
İzmir’i unuttuk açıkçası, daha doğrusu kaderine terk

ettik sonra da kendine seçtiği kaderden dolayı kızdık, öfkelendik.

‘’Demokrat İzmir’’ diye bir gazete çıkaran Ege’nin İncisi farklı yollara saptı.
Çünkü İzmirliler İstanbul’a gidince unuttu onu.

Çoluk çocuğu geride bırakıp iş için Almanya’ya gidip orada kendine Alman sevgili bulan birinci kuşak göçmenler gibi olduk, İstanbul yeni sevgilimiz oldu, İzmir’i ihmal ettik, unuttuk.

Bizimle birlikte sanki herkes unuttu İzmir’i.

Koca Körfez’i bir parantez gibi çevreleyen tek taş yüzük değerindeki kent, sandıkta unutulmuşcasına karardı, kendi içine kapandı.

İzmir’in içinde yapacağınız kısa bir yürüyüş bu kararmanın gerçek boyutlarını ortaya koyuyor açıkçası.

İnsanın içi burkuluyor.

Genç ve tazecik bıraktığınız ilk gözağrınızı yıllar sonra bembeyaz saçlar, bakımsız giysiler içinde bulmak gibi bir duygu açıkçası.

Ama İzmir’in kaderi de böyle kalmak zorunda değil, değişimin ayak izlerine rastlıyorsunuz artık.

Küllerinden doğmaya hazırlanıyor İzmir.

Bunu başaracak güçte çünkü...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi