Dicle kararı, BDP’nin tavrı

Dicle kararı, BDP’nin tavrı

Kimse bu manşeti atmadı ama Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği kararın anlamı bu.

Bağımsız Blok’tan aday olup seçilen Hatip Dicle, Anka Ajansı’na yaptığı bir açıklama nedeniyle ‘’Terör örgütünün propagandasını yaptığı’’ iddiasıyla 1 yıl 8 ay hapse mahkum oldu, kendisine Meclis yolu kapatıldı.

Bundan yaklaşık 10 sene önce de Recep Tayyip Erdoğan, Siirt’te okuduğu bir şiir yüzünden benzer bir cezaya çarptırılmış, belediye başkanlığından düşürülüp hapse atılmıştı.Erdoğan daha sonra siyaset yürüyüşünü başlattığında, hakkındaki bu karar nedeniyle ‘’Muhtar bile olamaz’’ manşetleri atılmıştı.

AK Parti seçimi kazanıp ağır bir çoğunlukla iktidara gelmese, belki de muhtar bile olamayacaktı.

Bugün Hatip Dicle aynı durumda.

Aradaki fark, onun kalabalığa şiir okumak yerine ajansa demeç vermiş olması.

Hakim sistem açısından onun da yolu muhtar olamayacak şekilde kesildi.

Erdoğan’a yakışan, BDP’nin tehdide varan açıklamalarına kulak asmadan vicdanının sesini dinlemek olacaktır.

Geriye dönüp baktığında doğru yolu vicdanı gösterecektir.



PKK dağdan iner mi!

Yıllar önce SABAH’ın yazıişlerine yürürken Zafer Mutlu bana Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ı kastederek ‘’Bu adamlarla çalışmak büyük şeref. Müthiş gazeteciler’’ demişti.

Perşembe akşamı Çandar’ın TESEV için hazırladığı ‘’Dağdan İniş-PKK Nasıl Silahı Bırakır?’’ başlıklı araştırmasını dinlerken bu sözler aklıma geldi.

Tesadüf, Çandar’ın yanında Hasan Cemal oturuyordu.

Meslek hayatım bana ikisiyle de çalışma fırsatı verdiği için mutluyum açıkçası. İkisiyle de müthiş işler yaptık zamanında.

Çandar bu kez zorlu bir işe soyunmuştu ve aylar süren bir çalışma sonucunda aralarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, PKK yöneticileri Murat Karayılan, Remzi Kartal, Zübeyir Aydar gibi isimlerle görüştü ve ortaya kapsamlı bir çalışma ortaya koydu.

Çalışmasını anlatırken, raporun Türkiye’nin girdiği atmosfer nedeniyle çok etkili olmayacağı kanısındaydı.

Bence yanlış.

Kürt sorunu bir seçim sonrası yaşanan atmosferle sonuçlanmayacak kadar büyük ve önemli bir sorun.

Çandar’ın ayrıntılarını haberlerde bulacağınız çalışması bu anlamda çarpıcı tespit ve öneriler içeriyor.

Çarpıcı en önemli tespitlerden biri, Kürt sorunu ile PKK sorununun ayrılmaz oluşu.

Diğeri de, Öcalan’ın karşılığını almadan örgüt ve silahlı mücadeleden vazgeçmeyecek olduğu.

Çandar’ın adını vermediği bir devlet yetkilisinin şu tespiti, Habur’daki başarısızlığı da açıklıyor aslında:

‘’Devlet, Abdullah Öcalan’a sorun amaçlı bir partner değil, kullanma amaçlı baktı. Kürtler bunu sezdiği an kenetlendiler.

Sorun aslında bizde... Bir tek devlet olarak karşısına oturamadıkça, sorunun çözümü zor.’’

Tek devlet olamamak, siyaset ile askeri bürokrasi arasındaki görüş farklılığı ve güven eksikliğinden kaynaklanıyor.

Yıllardır devletle görüşerek tecrübe kazanan Öcalan, karşısına çıkanların hangi devleti temsil ettiğini biliyor ve ona göre tavır alıyor.

Özetle, Ankara PKK’nın bu oyundaki rolünü, PKK’nın lider kadrosunun kişisel kaygılarını anlamadan bu meselenin çözümünde adım atamaz.



Bırakınız gitsinler!

3 yıla yakın süren bir tutukluluk süresi aslında infazdır. Ergenekon Davası sanıklarının başına gelen tam da budur. Kendilerine atfedilen suçlar çok ağır olabilir ama bu kadar ağır ithamlar bugüne kadar bir sonuca bağlanmış olurdu. Bu yapılmaz, üstüne bir de seçim kazanan tutuklular salıverilmezse, adalet duygusu yara alır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi