AK Parti’nin eksiği toplumsal destek mi?

AK Parti’nin eksiği toplumsal destek mi?

AK Parti’nin yeni yüzlerinden Haluk özdalga, kısa bir zaman sonra çok sayıda CHP’linin kendilerine katılacağını açıklamış. Bu gelişmeyi ‘AK Parti halk tabanında büyük destek görüyor’ diye yorumlamış.

özdalga, sosyal demokrat bir isim. Elbette bu yönüyle CHP’den gelen katılımları heyecanla karşılaması anlaşılabilir bir durum. Ayrıca partisinin halktan gördüğü destek konusunda da kesinlikle çok haklı. Birtakım zorlama yorumların ve güya saha anketlerinin dışında herkes bu gerçeği görüyor.

Görmesine görüyor da; asıl sorun tam burada başlıyor.

AK Parti 22 Temmuz seçimlerinde muazzam bir güç elde etti.

27 Nisan e-muhtırası, cumhuriyet mitingleri, 367 kod adlı hukuk skandalı ve cumhurbaşkanlığı üzerinde yaşanan tartışmalar öyle bir dip dalgayı ve tepkiyi besledi ki, sonuç hepimizin beklediğinin ötesinde oldu.

Herkes bir hakkı teslim edecektir. Başbakan Erdoğan yüzde 47 sonrasında güç sarhoşluğuna uğramayan belki de yegane isim oldu. Sadece seçim gecesi yaptığı ve herkesin büyük takdirini toplayan konuşmadan sözetmiyorum. Devamında da ‘Her şeyi yapabilirim, güç bende artık’ duruşunu tercih etmedi Erdoğan.

Aksine, seçim öncesinde yaşanan krizlerle ilgili herkesin belli fedakarlıklar yapması gerektiğinin altını çizdi. Siyasetin normal sınırlarına çekilmesi için ince mesajlar verdi. Ancak ne yazık ki muhataplarından bu yönde bir adım gelmedi.

Şu sorunun cevabını hala net olarak bilmiyoruz. AK Parti bu süreçte neden kapsamlı ve pek çok sorunun çözümüne zemin oluşturacak bir anayasa değişikliğine gitmedi? Parlamento aritmetiği açıklayıcı bir gerekçe değil kuşkusuz. Acaba daha o günlerde bugün yaşanan siyasi krize dair işaretler mi vardı? Bunu da bilmiyoruz.

AK Parti’nin oyları artıyor. Nitekim pek çok partili, hatta üst düzey yönetici, milletin kendilerine vereceği desteği, krizden çıkışın yolu olarak işaret ediyor.

Gerçekten öyle mi? Toplumsal desteğin AK Parti üzerinde adeta bir yığınağa dönüşmesi, bu krizin çıkış yolu mu?

Siyasi tarihimizde çok tatsız ve can sıkıcı örnekler var. Benzeri desteklerin bir şekilde yönlendiği ya da yönlendirildiği liderler, ne yazık ki Türkiye’nin sorunlarına çözüm getirecek adımların sahibi olamadı. En kötü örnek olarak Süleyman Demirel’i anmış olalım. Yediği her darbede (sadece askeri anlamda değil, her türlü terbiye etme oparasyonunda) biraz daha ‘sistem’in adamı olan, biraz daha acziyeti temsil eden Demirel.

Birileri siyaseti ve siyasetçiyi ‘iğdiş’ etmek, kontrolü eline almak için hayli tatsız, ama ustaca bir projeyi yürütüyor.

Hala bu oyunu bozacak tek isim Erdoğan. Hali hazırda, oyunun kıskacına teslim olmayan duruşu da, en azından kendi payıma ümit verici.


Lübnan’a dikkat


Daha önce de dikkat çektik. Lübnan Hizbullah’ı hafife alınamayacak güçte bir siyasi aktör. Hizbullah’ın bu noktaya gelmesinde İran ve Suriye’nin rolü elbette büyük. Ancak kabul etmek gerekir ki bu yapının asıl başarısı, Lübnan’da sahici bir karşılık üretebilmesi. Ayrıca şartları iyi değerlendirip hayli güçlü bir ittifak oluşturduğunu da görmek durumundayız.

Bizde Lübnan’da olup biteni izleme konusunda birkaç farklı tavır var. Birincisi Lübnan’ı öneminin farkında olmayan, dolayısıyla da bu ülkede olup biteni neredeyse hiç izlemeyenler. Ne yazık ki büyük çoğunluk bu kapsama giriyor.

İkincisi, meseleyi bilerek ya da bilmeyerek mezhep tartışması zemininde görmeye gayret eden bir anlayış. Bunun muhafazakar ya da İslamcı diye adlandırılan kesimde hayli yaygın olduğu söylenebilir.

Oysa daha büyük resime, sözgelimi ABD-İran çatışmasına ve özellikle de Türkiye’nin konumuna bakıldığında işler çok daha farklı görünüyor. Mezhepçilik suçlamasıyla gelişmelere bakanlar, aslında bizzat sözünü ettikleri anlayışı temsil ediyorlar.

Lübnan’ı doğru dürüst tartışmak zorundayız. çünkü bölgenin kaderinde kilit rol oynuyor. Biz farkında olsak da olmasak da.


Teşekkür ve bir not


CHP Genel Sekreteri önder Sav’ın çirkin açıklamalarına gösterdiğim tepkiye okuyucudan büyük destek geldi. Herkese teşekkür ediyorum.

Bu arada önder Sav’ın ‘özrü kabahatinden büyük’ açıklaması da nasıl bir zihniyete sahip olduğunu bir kez daha gösterdi. Demek ki tüm sorun ‘kameraların açık olması’. Yoksa milletin diniyle alay etmenin, değerlerini hafife almanın bir sakıncası yok! (Bu arada olay gün ortasında ve onca insanın yanında gerçekleşiyor. Kimsenin mahremini deşifre filan etmedik.)

Değerli okuyucudan ricam şu:

Susmayın.

Bu zihniyete tepkinizi gösterin. Faks çekin, e-posta gönderin. Aklı başında gördüğünüz CHP’liler varsa, mutlaka vardır, onlara eleştirinizi iletin.

Elbette demokratik ölçülerle ve bize yakışan bir üslupla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi