Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

AB'nin kapısında yatmaya mecbur muyuz?

AB'nin kapısında yatmaya mecbur muyuz?

Görünen o ki AB Türkiye'yi arasına almak istemiyor. Artık bunun gizlisi saklısı kalmadı. Bunun sonucu olarak toplumumuzda da yıllar öncesine nispetle AB heyecanı giderek tükendi. Bugün bir referandum yapılsa AB'ye girelim diyenlerin oranı yüzde 50'nin altında kalır. İktidar bunun aksini düşünüyorsa halk oyuna başvurabilir. Bu arada AK Parti iktidarında da ilk yıllardaki AB heyecanının bugün kalmadığı müzakereleri zoraki sürdürme çabası içinde olduğu izlenimi veriyor. Yani, iktidarda heyecan yok, muhalefette eski AB yandaşlığı kalmadı, toplum istemiyor. O zaman bizi AB'nin kapısında yatmaya zorlayan nedir? Müridin şeyhinin gönlünü almak için evinin kapısının önünde durması, tekrar dergaha kabul edilmesini ummasını anlıyorum ama AK Parti iktidarının tüm olumsuzluklara rağmen AB'nin kapısında nöbet tutuşunu anlamıyorum. Yoksa haberimiz olmadan AK Parti iktidarı AB'yi kendisine şeyh mi edindi? Bunun bir sebebi olması gerekir diye düşünüyorum. Söz konusu sebep Türkiye'nin çıkarlarının korunması olmadığına göre bir başka zorlayıcı sebep bizi kapıda beklemeye mi itiyor? Böyle ise bu sebep nedir?

Göründüğü kadarıyla AB üyesi ülkeler arasında Türkiye'yi samimi olarak birlikte görmek isteyen -Elbette bunu görünüşe bakarak söylüyoruz- İngiltere var. İngiltere'de ABD'nin AB içindeki ileri karakolu görevi yaptığı düşünüldüğünde AB ülkelerinin istememesine rağmen bizi AB kapısında beklemeye iten güç ABD olabilir mi?

AB'nin Türkiye ile müzakere için yeni fasıl açmamasını, bazı fasılların açılmasını daha işin başında Kıbrıs sorununun çözümüne bağlaması, ayrıca Almanya ve Fransa'nın her fırsatta Türkiye'yi birlik içinde görmek istemediklerini açıklamaları bu işin çıkmaza girdiğinin açık göstergesidir. Son bir yıldır müzakere için yeni bir fasıl açılmamış olması, önümüzdeki günlerde açılacağının da bir işaretinin olmaması AB'nin Türkiye konusundaki tavrını çok net gösteriyor. Bu arada bizimle aynı yıl müzakerelere başlamış olan Hırvatistan ile müzakereler tamamlandı. Önümüzdeki yıl birliğe üye olması bekleniyor. Hırvatistan'ın birlikle müzakereleri tamamlaması ve üyelik için gün verilmesini yadırgıyor değilim. Çünkü, Hırvatistan daha Yugoslavya döneminde Almanya'nın desteği ile birlikte ayrıcalıklı bir konuma sahipti. Yani komünist bloka dahil olması bile Birlik'ten dışlanmasına sebep olmamıştı. Bugün gelinen noktada 6 yılda müzakerelerin tamamlanması aslında müzakerelerin bir formalitenin tamamlanmasından ibaret olduğunu gösterdi. Türkiye ile müzakereler ise üyeliğe almamamın gerekçesi olarak kullanılıyor.

Bu bakımdan her ne sebeple olursa olsun bugün gelinen noktada AB ile ilişkiler için özel bir Bakanlık oluşturmanın falan anlamı yoktur. AB'nin tutumu nettir, sadece Türkiye olarak hala ısrarcı, bunun da ötesinde yapışkan bir tavır sergilemeyi sürdürüyoruz. Buna son vermenin zamanı gelmiştir. AK Parti iktidarının ilk yıllarında AB üyeliği konusundaki ısrarcılığını anlıyor, kendime göre bunun sebeplerini görüyordum ancak gelinen noktada dışlanmışlığımıza rağmen ısrarcılığımızın makul hiçbir sebebi kalmamıştır. Siyasete siyaset dışı güçlerin müdahalesini önleyecek yeni bir anayasa hazırlanmasının alt yapısı olarak AB'ye girmek için çaba gösterilmesi makul olabilirdi. Ancak, ısrarla bizi kendilerine benzemeye zorlayanların "Siz bize benzeyin ama kopyamız olarak kapıda bekleyin, aramızda bulunmayın" tavrı karşısında eski ısrarcılığımızı terk etmemiz gerekiyor. Bizim onlardan çok onların Türkiye'ye ihtiyacı olduğu gerçeğini unutmamak gerek. Aksi halde gerçekten onur kırıcı bir tavra katlanmak durumunda kalıyoruz.

Netice olarak artık AB ile ilişkilere özel bir yer vermek, ayrı bir bakanlık tahsis etmek gereksizdir. Kesin olarak, "Siz istemiyorsanız biz de artık ısrarcı değiliz, biz de AB'yi istemiyoruz" demenin zamanı gelmiştir. Elbette böyle bir tavır AB ülkeleri ile ilişkileri kesmek anlamına gelmez. Böyle bir şey mümkün de değildir. Ancak, en azından kullanılıyor ve oyalanıyor psikolojisinden kurtulmuş oluruz. Bir başka ifade ile sürekli terslenen ve itilen buna karşılık aşk dilenen arsız aşık pozisyonundan kurtulmuş oluruz. Bana göre böyle bir tavır AB ülkeleri ile ilişkilerimizde birşey kaybettirmez ama buna karşılık ilişkilerde eşitlik ilkesi hayata geçmiş olur. Çünkü, şu anda sürekli isteyen biziz vermeyen AB konumunda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi