Hava harekatının perde arkası

Hava harekatının perde arkası

Şurası bir gerçek. Türkiye uzun yıllardır farklı ölçeklerde askeri operasyonlar gerçekleştirdi. Ancak son hava harekatının bunlar arasında hayli farklı bir yeri var.

Başbakanlığa yakın kaynaklardan bu süreçle ilgili topladığımız bazı değerlendirme ve analizleri aktarmanın galiba en doğru zamanı.

Terör olaylarının tırmanmaya başladığı ve özellikle hükümetin bu konuda ağır suçlamalarla karşı karşıya kaldığı dönemi hatırlayalım.

Muhalefet mutlaka geniş kapsamlı bir askeri operasyon istiyordu. Medyada benzeri bir hava ortaya çıkmıştı.

üstelik bir askeri operasyon konusunda uluslararası destek açısından ciddi sıkıntılar vardı.

22 Temmuz seçimleri hükümetin elini güçlendirdi. Ancak Dağlıca baskını dengeleri yeniden alt-üst etti. Bu kez hem hükümet, hem de askerler, askeri operasyon konusunda ciddi bir kamuoyu baskısıyla karşılaştı.

‘Hükümetin bu aşamada öncelikli taktik hedefi, bu kamuoyu baskısını azaltmak ve kendisini güçsüz gösterme çabalarını boşa çıkarmaktı.’

Bu adım ‘ tezkere’nin TBMM’ye getirilmese ile atıldı. üstelik muhalefetin bir başka beklentisi daha bu tezkere oylamasında boşa çıkarıldı.

‘AK Parti içindeki belli bir grup milletvekilinin tezkere aleyhinde oy kullanması bekleniyordu. Ancak parti içinde asla böyle bir yarılma ya da ayrışma olmadı. Nitekim oylama da firesiz gerçekleşti.’

Tezkere, hükümetin elini güçlendirdi. Ayrıca hükümet-ordu ilişkilerinde gerginlik bekleyenlerin de elini boşa çıkardı.

Tezkere süreciyle birlikte hükümetin ikinci önemli adımı uluslararası platformlarda attığı adımlar oldu. ‘Muhtemel bir operasyona tepki vermesi beklenen Arap dünyasına yönelik ziyaretler sıklaştırıldı. özellikle Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın temasları son derece etkili oldu.’

üçüncü ve çok daha önemsenin bir başka hamle ‘Irak’ın kuzeyindeki yerel güçlerle Türkiye arasındaki gerginliğin giderilmesi, en azından kontrol edilebilir noktaya çekilmesiydi.’

Gelinen noktayı dış politikanın önemli bir ismi şöyle değerlendiriyor: ‘Aylarca Irak’taki yerel güçlerin Türkiye’yi yönlendirdiği tezi işlendi. Oysa gelinen aşamada görüyoruz ki yönlendirme gücü ve yeteneği Türkiye’nin elindedir.’

İşin uluslararası destek boyutunda zirve noktası ise Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasım’da gerçekleştirdiği Bush görüşmesi oldu.

‘Burada istihbarat işbirliğinin konuşulması elbette önemli. Ancak asıl mesele Türkiye’nin gerektiğinde operasyon yapma kararlılığını ifade etmesidir. İstihbarat işbirliği bunun sonucudur. Yoksa meselenin özü değildir.’


Operasyonun farklı özellikleri


Kuzey Irak’a düzenlenen son askeri operasyonun bu kadar ses getirmesinin nedenlerine bakalım biraz da.

Hükümete karşı sert tutumuyla tanınan Prof. Dr. ümit özdağ operasyonu ‘Mevcut şartlar içinde yapılabilecek en iyi müdahale’ olarak değerlendiriyor.

Şimdi de askeri bir kaynaktan aldığımız birkaç değerlendirmeyi aktaralım.

‘Birincisi bu operasyonun zamanlamasına dikkat edelim. Tezkere sonrasında şöyle bir eleştiri yükseliyordu. Kış şartları ağırlaşıyor ve operasyon başka bir bahara kalacak. öyle olmadı. Tam artık operasyon olmaz denildiği anda hava harekatı gerçekleşti. Bu ciddi bir psikolojik üstünlük sağladı.’

Operasyonun gece yapılması ve kullanılan teknoloji dikkat çekilen bir başka nokta.

Ancak asıl önemlisi ‘Bu operasyon doğrudan karargaha yönelik olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla örgüt üzerindeki tahribatı ağır olacaktır.’

Yanlış beklentilere kapı açmaması için kaynağımızın bir uyarısını da buraya not edelim.

‘Bu hava harekatı bir milad. Bunun devamı mutlaka gelecektir. Ancak ne kadar başarılı olursa olsun tek bir harekatın örgütü yıkması, dağıtması gibi bir beklenti içine girmek yanlıştır.’


CHP Nato’dan çıkmak mı istiyor?


Geçtiğimiz hafta Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) tarafından Ankara Gazi üniversitesi’nde bir toplantı düzenlendi. çok sayıda emekli asker, siyasetçi ve akademisyenin katıldığı toplantıda ABD-İran gerginliğinin Türkiye’ye nasıl yansıyacağı üzerinde önemli konuşma ve tartışmalar gerçekleşti.

Toplantının dördüncü oturumunda iki akademisyen iki ayrı senaryoyu ele aldılar. Prof. Meliha Altunışık İran krizinde ‘Türkiye ABD’nin yanında olursa ne olur’ senaryosunu anlattı. Dr. Nihat Ali özcan ise ‘Türkiye İran’ın yanında olursa ne olur’ senaryosunu dinleyicilere aktardı.

Oturumun son konuşmacısı CHP İstanbul Milletvekili ve Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dı.

Elekdağ önce her iki konuşmacıyı da ‘ çok diplomatça’ konuşmakla suçladı. Ardından bir zamanlar uzun süre büyükelçi olarak görev yaptığı ABD’ye çok sert eleştiriler getirdi. Muhtemel bir İran krizinde Türkiye’nin mutlaka komşusuyla birlikte davranması gerektiğini söyledi. Son olarak da ‘Gerekirse NATO’dan çıkmalıyız’ tezini de ortaya koydu.

Bu değerlendirmeye Nihat Ali özcan’dan espirili bir cevap geldi:

‘Sayın Büyükelçim. Bu tür sorunlara yönelik üç temel yaklaşım vardır. Akademik, diplomatik ve siyasi. Fakat siz bunlara bir yenisini eklediniz ve ‘siyasetçi diplomat’ yaklaşımını geliştirdiniz.’

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi