Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Şehir ve Medeniyet

Şehir ve Medeniyet

Beton binaların ortalama ömrü elli yılmış. Yani adamın birinin kuralsız, nizamsız kafasına göre yaptığı çirkin görünümlü bir binayı bir ömür seyretmeye mahkûmuz.
Binalar, içimizi rahatlatan ya da sıkıntı veren özellikleriyle, mekânla insan ruhunun ilişkisini belirler. Bu yüzden imar ve yerleşim plânları, fıtrata uygunluğunu göz önünde bulunduran bir anlayışla yapılmalıdır.
Kendimi bildim bileli hızla büyüyen şehirlerde çarpık yapılaşma ve plânsızlık ilk sırada yer almasa da hep gündemdedir. Ama, bu alana, bütün itiraz ve şikayetleri boşa çıkaran kendince düzenini kurmuş parasal güç hâkimdir. Bu güçlere karşı, kağıt üzerindeki kuralların işlemediği yanı başımızda daha ne olduğunu anlayamadan, dikiliveren binalar tanıktır.
İmar ve inşaat işleri büyük paraların döndüğü bir sektör olması bakımından kazanç hırsını da kamçılıyor. Kural tanımaz hırsın önüne ancak sıkı denetimlerle geçilebilir. Hatta bazen denetleyenlerin de denetlenmesi gerekir.
İnsanoğlu pek yakın gelecekte yıkıp yok ettiklerini yeni baştan inşa etmenin yollarını arayacaktır. Hatta aramaya başladı da. Fakat insanı merkeze almayan çözüm arayışları, yanlışı diğer bir yanlışla telafi etmek yanılgısına sebep oluyor. Maddeyi tanrılaştıran sistemlerin insana öncelik tanıması zor. Sistemin zincirlerini kırmak ise, inanç, niyet ve gayretle mümkün.
Üç dönem üst üste halkın güvenini kazanan 61. Hükümet, kemikleşmiş durumda olan pek çok sıkıntıyı çözmeye kararlı görünüyor. Bunlardan biri de çarpık kentleşme. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kuruluşu bu niyetin ilk beyanı olarak kabul edilebilir. Ancak Bakanlık, meseleye yalnızca teknik olarak değil, şehir ve medeniyet ilişkisini önceleyerek eğilmelidir.
Mehmet Kaplan, “Medinesiz medeniyet olmaz” diyordu. Pek çok dilde şehir ve medeniyetin karşılığı bir birleriyle ilişkilidir. Bu yüzden şehir plâncılığı tek başına mühendislerin tekelinde olmamalıdır. Sanat tarihçileri ve sanatkârların dahil olduğu komisyonlarda enine boyuna tartışılmalıdır.
İmar işlerinde yerel yönetimlerin yetkisinin artırılacağı söyleniyor. Pratikteki sıkıntıları halletme ve işi sürüncemede bırakmama açısından doğru. Ama eğer yerel yönetimler imar işlerinin kültürel boyutunu dikkate almıyorsa telafisi zor neticelere sebep olabilirler. Örnek vermeye kalksak yer kalmaz.
Osmanlı döneminde, köşe başlarında evleri olan semt sakinleri, geçiş kolaylığı olsun diye arsalarının yarım metrelik bir kısmını sokağa ayırırlarmış. Varın günümüzle kıyas edin. Medenîlik toplum menfaatini kendi menfaatinden önce gözetenlere ait bir vasıf.
Şehirlerimizin çoğunda çıplak bina görüntüleri peyzajın ciddiye alınmadığını gösteriyor. Binalar yapılırken çok kolaylıkla ağaçlar kesilip biçiliyor. Ama o ağaçlar tekrar dikilmiyor. Çünkü arsanın her karesinden ne kadar kazanırım hesapları yapanların, çocuklarıma nasıl bir dünya bırakıyorum diye dertleri yok. Tabiatın insanla bütünlüğünü korumaya çalışan imar düzeninin oturtulması lazım.
Yaşadığımız şehirler geçmişle bağlarımızı koparmadan gelecek hayallerimizi yeşerten özelliklere sahip olmalı. Yani insan olduğumuzu hatırlatmalı. İnşallah yeni Bakanlık bu hassasiyetlere dikkat eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu Arşivi