Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Tedbirli ve temkinli yaşamak

Tedbirli ve temkinli yaşamak

Çok tedbirli ve temkinli mi yaşıyoruz dersiniz?

Bana öyle geliyor. Hayatımız “Her türlü tedbir alınmıştır” modunda geçiyor.

Seyahate mi çıkacağız, valizler tıkış tıkış! “Ne olur ne olmaz”mış... “Belki lâzım olur”muş... Hatta ıvırzıvırlarımızı bile atmaya kıyamayız: “Sakla samanı gelir zamanı” diye diye, mekânımızı mezbeleliğe döndürürüz.

Ah şu korkularımız ve kuşkularımız! Ve ah kuşkularımızın çocuğu temkinlerimiz, tedbirlerimiz!

“Gelecek” endişesi fena sardı ruhumuzu, korkularımız, kuşkularımız zindana dönüştü: Alaca karanlık kuşağında yaşıyoruz.

Yüreğimize konan kelebekten bile korkuyoruz!..

Bu mümkün ve muhtemeldir: Tüm ömründe bir kez kelebek konar insanın yüreğine, hiçbir ağırlık vermez, acıtmaz, üşütmez, kırıp dökmez. Tam tersine, umutlandırır, şevklendirir, mutlu eder...

Ne var ki, insan vehimlerinden ötürü bu mutluluğu (dokunuşu) reddeder. Çünkü kuşkular içindedir... “Ya kelebek günün birinde kurşuna dönüşüp yüreğine saplanırsa...”

Hepimiz kuşkularımızın tutsağıyız maalesef. Kuşkularımızı ise korkularımız besliyor.

“Gelecek” endişesi de korkularımızın kaynağını teşkil ediyor: “Şimdi iyi, ama ya gelecekte kötüleşirse?..”

“Dünyanın yüz bin hali var, istikbal kim bilir neler getirir, her ihtimale göre tedbir alıp yaşamalı...”

Peki, ama insan “her ihtimale göre” nasıl yaşayabilir? Günün herhangi bir saatinde “kaza geçirme ihtimali”ne karşı arkanızda ambulans mı gezdireceksiniz?..

“Herhangi bir zamanda saldırıya uğrama ihtimali”ne karşı koruma ordusuyla mı dolaşacaksınız?..

“Kandırılma-aldatılma ihtimali”ne karşı yanınızda danışmanlar mı gezdireceksiniz?

Birden çok merak ettim: “Ölüm ihtimali”ne acaba hangi donanımla ve tedbirle karşı koyacağız?

Olumsuz ihtimaller hayatın parçalarıdır. Her an karşımıza çıkabilir, yolumuzu kesebilirler. Ancak hayatı olumsuz ihtimallere göre ayarlamaya kalkışmak özel ve güzel yönlerini ıskalamayı göze almak anlamına gelir. Zaten bu yüzden hepimiz stresliyiz, kimimiz depresyon tedavisi görüyoruz.

Ömür boyu süren “olumsuz ihtimal” baskısına hiçbir yürek dayanamaz.

Çoğu atasözlerimiz de, ne yazık ki, bu yanlış yönelişe destek veriyor. İşte biri:

“İşini kış tut da, yaz çıkarsa bahtına!”

Çoğumuz böyle yapıyoruz. İşimizi kış tutuyor, gelecek endişesiyle günümüzü zindan ediyoruz. Mutluluğumuzu geleceğin gölgesiyle gölgeleyip mutsuzluğa dönüştürüyoruz.

Mutlu bir anımızda gülmeye başlasak elimizi ağzımıza bastırıyor, “Hayrolsun, gülmek ağlamaya işarettir” diye kendimizi endişeye gark ediyoruz.

Bunun ekonomik sıkıntılarla filan ilişkisi elbette var, ancak salt ekonominin belirleyici olduğunu düşünmüyorum. Daha çok yüreğimize pompalanan korkuların esiriyiz.

Mesela annelerin kızlarına öğrettikleri tehdit ve tehlikelerin başında “erkekler” gelir. Hemen her anne kızlarına şöyle öğütler verir: “Dikkat et, erkek milletine güven olmaz!..”

Oysa annenin babasıyla birlikte genç kızın babası da bir erkektir...

Buna karşılık erkek çocuklara da kadının “fitne odağı” olduğu öğretilir: Hâlbuki erkek çocuğu da bir kadın doğurmuştur.

Sonuç: Aşırı “temkin”, sonsuz “tedbir”...

Sanki hayatı biz yönetiyoruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi