Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

TSK'ye siyaset sızmamış!..

TSK'ye siyaset sızmamış!..

Komutanların istifası genellikle değişimin bir ifadesi olarak değerlendirildi/ değerlendiriliyor. Buna karşılık olaya iktidarın TSK komuta kademesine istediği biçimi verebilme hamlesinin bir sonucu olarak bakanlar da var. Bu düşüncede olanların başını CHP ve yandaşı yazarlar çekiyor. Kısacası komutanların istifası ile ortaya çıkan durum iki farklı kesimce birbirine zıt iki yoruma tabi tutuluyor. Bir kesim Türkiye'deki değişimin Ordunun siyasetten el çektirilmesi anlamına geldiğini, bu sebeple de komutanların istifasını yeni dönemin başlangıcı ve kriz değil altın bir fırsat olarak değerlendiriyor. Bu anlamdaki yorumlar medyada ağırlık kazanıyor. Çünkü, ordunun 1960 darbesinden bu yana siyasetten elini çekmediği, siyaseti şekillendirdiği, kısacası seçilmişlerin yanında hatta üstünde bir de bürokratik devlet yapısının oluştuğu hatırlatılarak bugünkü gelinen noktada bu alışkanlığın istemeyerek de olsa son bulduğu belirtiliyor.

Şahsen ordunun siyasete müdahalesinden rahatsızlık duyan, ordunun görevinin devleti yönetmek değil ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamak olduğunu düşünenlerdenim. Bu sebeple de ordunun bürokrasideki gerçek konumuna oturtulması gerektiğini savunuyorum. Ancak bu iş yapılırken olayın bir intikama dönüştürülmemesi, TSK'nın tümü ile hedef tahtası haline getirilmemesi gerektiğine inanıyorum. Şu ana kadar yaşananlarda böyle bir duygunun hakim olmadığını söylemek mümkün. Ancak, yılların alışkanlığı ile kendilerine sivillerin hesap soramayacağı inancı ister istemez pek çok emekli ve muvazzaf subayın yargılanmasına karşı ordu içinde bir tepki oluşturdu. Bunun yadırganmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü değişim ve dönüşüm mutlaka sancılı olur. Bir tepki cephesi oluşur. Bu tepki sadece ordu mensupları arasında da oluşmaz, yıllar yılı ortak hareket etmiş sivillerinde bu değişimden rahatsızlık duymaları, tepki göstermeleri doğaldır. Bu bakımdan değişimin öncüleri serinkanlı olmak durumundadırlar. Duygusallık devreye girdiği takdirde adalet duygusu da zaafa uğrayabilir. Buna bir de yalakalar ile uşakların gözü dönmüşlüğü eklenirse istenen yere varılamaz, varılsa bile toplumun bir bölümünü başkalaştırmış olur. Bu noktada denebilir ki bu ülkede yıllardan beri belli bir kesim toplumun çok büyük bir bölümünü başkalaştırdı ve dışladı. Öyle ise bugün onlara hadlerinin bildirilmesinin yanlış tarafı yoktur. Bu anlayış sokaktaki vatandaş için geçerli olabilir ama ülkeyi yönetme durumunda olanlar için geçerli değildir. Onlar kan kusacak ama dışarı çıktıklarında kızılcık şerbeti içtik diyecek ve yanlış alışkanlıkların giderilmesi ve demokratik dönüşümün gerçekleştirilmesi için kararlı şekilde hedeflerine ulaşmanın çabasını sürdüreceklerdir.

Çünkü, bu ülkede uzun yıllardan beri halkın desteğini alamamış ama her durumda iktidarı ellerinde bulundurmuş olan asker-sivil bir kesim var. Bunlara göre TSK'nın görevlerinin sınırları içine çekilmesi demek bu kesimin halkın vermediği ama sürekli olarak ellerinde bulundurdukları iktidarın son bulması anlamına geliyor. Hiçbir iktidar sahibi elindeki iktidarı gönül rızası ile devretmemiştir, direniş göstermiştir. Hatta, sahip olduğu gücü kaybetmemek için kanun ve hukuk gibi kavramları ellerinin tersi ile bir kenara itmekten çekinmemişlerdir.

Bu noktada komutanların istifasının arkasından yaptığı CHP'nin yaptığı açıklamada, "İktidarın görevi devlet kurumlarını itibarsızlaştırarak ele geçirmek olmamalıdır" denmek suretiyle toprağın ayaklarının altından kayıyor olmasının endişesi dile getiriliyordu. Öte yandan bir yazarın köşesindeki şu değerlendirmesi dikkat çekicidir:

"Bu arada kimse TSK kalesinin düşeceği bir geleceğin kapısı açılıyor endişesine kapılmasın.

TSK'nin Atatürkçü geleneği, o ocağa siyasi ideolojinin sızmasını önleyen bir zırhtır."

Bu noktada bu yazara sormazlar mı yıllardan siyasete müdahale etme alışkanlığı bu ocağa siyasi ve ideolojik sızmaların bir sonucu değil miydi? diye. Bunu yaparken hep Atatürkçülük bir zırh olarak kullanılmadı mı? Halkın seçtiği iktidardan rahatsızlık duyup ille de kendi isteklerine uygun bir iktidarın oluşması için hareket geçilmesi, bu yönde açıklamalar yapılması, hatta darbeler gerçekleştirilmesi siyasi bir sızmanın ötesinde ordu içinde bir kesimin oluşturduğu siyasi ve ideolojik cephe anlamına gelmez mi?

Derdim kimseye laf yetiştirmek değil. Artık siyaseti siyasetçiler yapmalı, bürokratlarda asker ya da sivil kendi işlerini yapmalıdırlar. Kısacası devletin kurumları kendi asli görevleri ile uğraşmalı, siyasetin nasıl şekilleneceğini de millete bırakmalıdırlar. Aksi durum bazı bürokratların kendilerini milletin üzerinde görme alışkanlıklarının devamı anlamına gelir ki artık alışkanlık eskiden olduğu gibi kolay sürdürülemeyecektir. Bu görülmüştür. Komutanların istifasın bu açıdan değerlendirmekte yarar vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi