Taha Kıvanç

Taha Kıvanç

Susurluk Dosyası yeniden açılırsa...

Susurluk Dosyası yeniden açılırsa...

Ayhan Çarkın itiraflarıyla bir dizi tutuklamanın önünü açtı; Susurluk Dosyası yeniden ele alınır mı dersiniz?

İsterseniz önce gerçek bir olay anlatayım.

1998 yılı; TOBB’un yeni faaliyete geçecek Avrupa Birliği Merkezi’nin açılışı vesilesiyle Brüksel’e uçuyoruz... Bir-iki politikacı, TOBB yetkilileri, bürokratlar ve çok sayıda gazeteciyle birlikte... O sıralarda haftalık dergiler bayağı siyasi gündem yakalama yarışında ve ‘Aktüel’in son sayısında Kocaeli-Sakarya-Bolu üçgeninde infaz edilmiş birileriyle ilgili bir araştırma yer alıyor...

Okuduktan sonra, yanımdaki meslektaşa döndüm, “Allah vere de” dedim, “Bu iş bir gün öndeki Hanımefendi’nin kapısına kadar dayanmasa...”

Hanımefendi’nin eşi tam o sırada yanımızdan geçmesin ve duyduğuna inanamayan meslektaş kendisini durdurup “Akıl almaz şeylerden söz ediyor” diye beni işaret etmesin mi? Ne demek istediğimi önce Hanımefendi’nin gözleri hayretten beş karış açılmış eşine, sonra da elimden tutarak yanına götürdüğü uçağın en ön sırasında oturan kendisine anlattım...

Üzerimde PALM cihazı vardı notlarımı tuttuğum; onu açtım, tarihleriyle birlikte 1994 yılnda Kocaeli-Sakarya-Bolu üçgeninde işlenen cinayetleri okumaya başladım: Behçet Cantürk 14 Ocak 1994... Fevzi Aslan ile yeğeni Salih Aslan 28 Mart 1994... Ve diğerleri: Savaş Buldan, Adnan Yıldırım, Hacı Karay (3 Haziran 1994)...

Listemde başka infazlar da yer alıyordu: Sağlık Bakanlığı’nda müfettiş Namık Erdoğan (9 Mayıs 1994)... Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın... Avukatlar Yusuf Ekinci (25 Şubat 1994)... Medet Serhat (12 Kasım 1994)... Faik Candan (2 Aralık 1994)...

“Yüzbaşı Ahmet Cem Ersever, yakın arkadaşı Mustafa Deniz ile kız arkadaşı Neval Boz’un infazlarıyla başladı bu süreç” demeyi de ihmal etmedim. 1 Kasım 1993’te Neval Boz’un, ertesi gün Mustafa Deniz’in, bir sonraki gün de Cem Ersever’in cesetleri Ankara’nın üç farklı çıkışında bulundu.

Yüzüme “Bunların benimle ne ilişkisi var?” dye bakıldığını görünce yeniden PALM’a kaydettiğim notlarıma döndüm: 4 Kasım 1993 günü, yani Boz, Demir ve Ersever’in cesetlerinin sonuncusunun bulunmasından sadece bir gün sonra, o sırada devletin en önemli koltuklarından birini işgal etmekte olan Hanımefendi, bir toplantı sonrası kamuoyunun karşına çıkıp şu açıklamayı yapmıştı: “PKK’nın haraç aldığı işadamları ve sanatçıların isimlerini tek tek belirledik, onlardan bunun hesabını soracağız...”

Kronoloji öncesiyle ve sonrasıyla hayli açıklayıcı... PKK’ya karşı verilen savaşın en zirve noktasına vardığı günlerdi o günler... Hanımefendi sorunu ‘barışçı’ yollarla çözme niyetiyle koltuğa oturmuş, o yolda açıklamalar yapmıştı. PKK ise eylemlerini artırmış, yakın mesai arkadaşları Hanımefendi’yi sonunda sertleşmeye ikna etmişlerdi...

Sertleşince gözü kimseyi görmez olmuştu Hanımefendi’nin...

Aradan geçen yıllar cinayetlerle arasındaki nedensellik bağını unutturmuş olmalı ki, kendisine kronolojik sırayla olanları aktarınca müthiş gerildiğini fark ettim Hanımefendi’nin... Pilot uçağın ineceğini anons ettiğinde yanından kalkmak istedim. Kirece dönmüştü yüzü. Elimden tutarak kalkmamamı istedi. Uçağın tekerlekleri yere değene kadar da öylecene oturdu. Ben de yanında...

Sanıyorum, o anlarda gelecekte olabilecekleri değil geçmişte yapılanları gözünün önünden geçirmekteydi Hanımefendi...

Benim “İleride başınıza iş açılabilir” uyarısını yaptığım seyahatten kısa bir süre önce (1997) Kutlu Savaş tarafından kaleme alınmış Susurluk Raporu’nda bir ‘infaz grubu’ndan söz edilir. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, raporunda, “Devlette kim ‘infaz’ emri verebilir, bu yetki kimdedir?” haklı sorusunu da sormakta...

Verdiği cevabı aktarayım: “Şu husus bilinmektedir: OHAL bölgesinde bu karar mercii, başçavuşlara, komiser yardımcılarına, çok daha önemlisi bu yetki dünkü terörist yarınki potansiyel suçlu itirafçılara kadar inmiştir.”

Kutlu Savaş, soruşturmalarının sonunda Ersever’in ‘zararlı hale geldiği’ kanaatine varmıştır; ‘yargı önünde cezalandırılmayı hak ettiği’ görüşündedir, ama infaz? “Cem Ersever ve arkadaşlarının Ankara’da fâili meçhul bir cinayete kurban olmaları artık kamu yararının dışında kamu zararı tevlit eder boyutlara gelindiğini ispat eden bir örnek oluşturmaktadır” diye yazmış raporuna...

‘Yeşil’ lâkaplı ‘tetikçi’ yerine getirmiş ‘infazları’ büyük ihtimalle... İsimleri de verilen iki itirafçının bu operasyonda görev almak üzere uçakla Ankara’ya götürüldüğünü, ancak adamlar “Biz bu işte yokuz” deyince palas pandıras geldikleri yere gönderildiklerini de okuyoruz Susurluk Raporu’nda...

Ayhan Çarkın’ın itirafları mahkeme sürecine yol verdiğine göre Susurluk Dosyası yeniden açılır mı acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Kıvanç Arşivi