Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Candan verebilmek kaybetmek değildir

Candan verebilmek kaybetmek değildir

Bir İslam bilgini diyor ki; “Elimizdeki malı, canımız kadar kıymetli sayarsak çok az veririz. Ama emanet gibi görürsek içten vermiş oluruz.” Ve devam ediyor;

“Canımız gibi sahip çıktığımız mallarımız, gelecekte ‘muhtaç olurum’ korkusuyla bekçiliğini yaptığımız ve ‘ne olacağını bilmediğimiz’ yüklerimizden başka bir şey değildir.”
...........
Yarının ne getireceğini ve ne götüreceğini kimse bilemiyorsa, bu kadar sıkı sıkıya maddeye bağımlı kalıp, gecemizi gündüzümüzü ona hasretmenin bir anlamı var mı?
Bu yüzden; aile, akraba, dost, arkadaş ve çevremizi, bir gün “mutlak sona” gideceğimizi bile bile, ihmal etmenin sebebini neyle ve nasıl izah edebiliriz.
“Ben, hem mal ve mülkü edinirim hem sahip çıkarım hem de ailem başta olmak üzere herkesle her yerde ilgilenirim.”
Böyle söylemek elbet yiğitlik ister. Lâkin aynı kişi, malından bir şey kaybettiğinde gözleri; ne dost, ne akraba, ne tanıdık ne de komşu görür.
Böylelerin hali, daha doğrusu hepimizin hali şudur;
“Çağıl çağıl ırmakların aktığı; dereleri, ovaları aştığı, çevresinde göllerin ve akarsuların fışkırdığı bir ortamda, ‘susuz kalırsam’ diye korkan insan gibidir.
Makbul ve kabul olan; candan ve maldan istendiği zaman verebilmektir.
İhtiyaç durumunda olanları arayıp bulmak; nefislerini, onurlarını, gururlarını incitmeden yanlarında olabilmektir.
............
“Mal sahibi, mülk sahibi! Hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan mülk de yalan. Var biraz sen de oyalan.”
Hepimizin dilindedir bu söz. Nedense sözün muhatabı olarak kendimizi asla görmeyiz. Hep başkalarına söyleriz.
Oysa önce kendimize anlatabilsek, anlatmakla kalmayıp kabullenebilsek, söz dilden kalbe inebilse, indiği yerde yer edinebilse, belki de maddeye bu kadar esir olmayacağız.
Mesela; “Sonsuza dek malını elinde tutabilmiş kimse var mıdır acaba?”
Şu an herkesin elinde bulunan mal daha önce başkalarına ait değil miydi? Bugün bizim elimizde olanlar, yarın başkalarının eline geçmeyecek mi?
...........
Hâlbuki sahip olduğumuz esas varlığımız ruhumuzdur ve o da emanettir. Zamanı geldiğinde asıl sahibi onu da alacaktır.
Öyleyse şimdiden elimizdekinin şükrünü eda etmeli. Bu fırsatı hemen değerlendirmez, yarına havale edersek, inanın o yarınlar hiç gelmeyecektir.
Vermemek için her zaman bir sebep bulabiliriz. Denilir ki;
“Vermek istiyorum ama verdiklerim yerini bulmalı. Bulmazsa diye şüphe ediyor, verecek yer bulamıyorum.”
Peki; Allah yeryüzünden, gökyüzünden, dağlardan ovalardan, bağlardan, bahçelerden, yaşamamız için cömertçe verdiğine göre insanoğluna ne oluyor?
Elindeki malının şükrünü eda etmek için verebilecek olanlar; nefislerini, bencilliklerini ve zenginliklerini kendilerine yük edinip, dünyayı ahirete tercih etmemeli.
Kısacası; maddi manevi tüm değer yargılarımızın amacından uzaklaşarak yaşıyoruz. Belki bu konuya dikkat çekilmek istendi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi