Bayram, Amerika ve Türkiye

Bayram, Amerika ve Türkiye

Bayrama dünyanın en güçlü ülkesinde girdim.

Ekonomik olarak, askeri olarak, kalkınmışlık olarak bizden kat ve kat ileri bir ülke Amerika.

Ancak şu anda değişen somut koşullara ayak uydurmakta çok zorlanıyor.

Cumhuriyetçiler ile Demokratlar sistemin kilitlendiği noktaları doğru teşhis edip ortak bir noktada uzlaşamazlarsa, ya kaos gelecek ya da Amerikan tarihinde 3’üncü bir parti doğacak.

Amerikalılar gelecekten umutsuz.

Bunu gazete köşelerinde, televizyon yorumlarında görüyor, dinliyorsunuz.

Dünyanın en güçlü ekonomisinde akılalmaz çaresizliklere tanıklık ediyorsunuz.

Öyle ki, Pennslyvania’da bir okulun, arazisini hayvan otlatmaya açarak yılda 15 bin dolar tasarruf etmeye başladığı gibi garip haberlere rastlıyorsunuz gazete köşelerinde.

Türkiye’de ise bunun tersi bir atmosfer var.

Tarihinde eşine az rastlanır bir gelecekten umut hakim Türkiye’de.

İnsanlar yarının hem kendileri, hem çocukları için daha iyi olacağına inanıyor.

Havaalanlarından hızlı tren projelerine, hastane yatırımlarından eğitim reformlarına kadar kapsamlı bir reform paketi halkın yaşam, kültür, eğitim standardını yükseltmeye başlıyor.

Amerika’da Cumhuriyetçiler eskiyen yolların Federal hükümetin bütçesinden yapılan harcamalarla yenilenmesine kıyamet koparıyor.

Türkiye’de devlet bir bölgeye yol yapmakta ağır kalırsa kıyamet kopuyor.

Devlet düşmanlığının zirve yaptığı bir toplum bu ama sadece toplumun genel iyiliği için yapılan harcamalarda.

Amerika’nın Afganistan, Irak gibi anlamsız askeri maceralarda milyarlarca dolar harcamasından rahatsız olmayanlar, gençlik programları için harcanan birkaç yüz milyon dolara kıyamet koparabiliyor.

İnsanların örgütlü yaşama geçtiği andan itibaren geliştirmeye başladığı bir kavram devlet.

Toplum sözleşmesi kavramı insanların doğal hak ve özgürlüklerinden can ve mal güvenliği karşılığı vazgeçtiğini ve bir takım haklarını devlete teslim ettiğini belirtir.

Zaman içinde can ve mal güvenliğine başka bir takım temel haklar eklendi, eğitim, sağlık, ulaşım gibi.

Devlet toplumun daha adil, daha sağlıklı olması için bir araç olarak görüldü.

Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun çökmesi bu devlet anlayışının sonu oldu bir bakıma.

Avrupa’nın girdiği ekonomik kriz, nüfus politikasındaki yanlışlar ve giderek artan rekabetçi ortam sosyal devlet anlayışını zorlamaya başladı.

Nüfusun artmaya devam ettiği, üretimde insan unsurunun hızla azaldığı bir dönemde sosyal devletin sahneden çekilmesi insanlık için yeni bir karanlık dönemin başlangıcı olabilir.

İnsanlık tarihi zaten sağ ile solun dönemsel yükseliş ve gerileme örnekleriyle dolu.

Belki de ideolojik gücünü yitiren solun yeni bir doğuş ile yükselişe geçeceği bir devre hazırlanıyoruz.

Bu kargaşa içinde Türkiye’nin tüm sorunlarına, gelir dağılımındaki yanlışlıklara rağmen bu halde olması insanı rahatlatıyor açıkçası.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi