Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Osmanlı ruhu diriliyor mu?

Osmanlı ruhu diriliyor mu?

Osmanlıları Anadolu’ya getiren Gündüz Alp öldüğünde, eşi Hayme Ana, üç yetişkin oğullarına tek tek aynı suali sordu: “Seni aşirete bey yaparsak, bizi nereye götüreceksin?”
Kardeşlerin en büyüğü olan Sungur Tekin ile ondan birkaç yaş küçük olan Gündoğdu Bey çoktan aralarında anlaşmışlardı. Yaklaşık olarak aynı cevabı verdiler:
“Moğol istilâsı sebebiyle terk etmek zorunda kaldığımız topraklarımıza dönelim. Eski topraklarımızda çiftçilik ve hayvancılık yapar, geçinir gideriz.”
Ufukları çiftçilik ve hayvancılıkla sınırlıydı. Hayme Ana, son bir umutla Ertuğrul Bey’i çağırdı ve aynı soruyu sordu...
Ertuğrul’un verdiği cevap, Hayme Ana’nın özlediği cevaptı. Şöyle diyordu:
“Anacığım, deryayı (denizi) geçeceğiz ve devlet olacağız!”
Ağabeyleri buna şiddetle itiraz ettiler. Ufukları sınırlıydı. Herkes ancak ufku kadar vardır.
Ağabeyleri itiraz edince konuyu görüşmek üzere “Aksaçlılar Kurulu” toplandı. Maalesef onlar da ikiye bölünmüştü. (Bu olay, Osmanlıların Anadolu’ya gelişini hikâye eden “Merhaba Söğüt” isimli kitabımda detaylarıyla anlatılır- 444 24 14) Uzlaşma sağlanamadı.
Sonuçta Ertuğrul’un ağabeyleri, aşiretin yarısından fazlasını yanlarına alarak geri döndüler (Akıbetleri bilinmiyor). Ertuğrul ise peygamber müjdesi şehre (İstanbul) yöneldi. Yolda karşılaştığı kolaylaştırıcı hadiselerin de yardımıyla Söğüt ve Domaniç’i yurt tuttu. Süreç işlemeye başlamıştı.
Ertuğrul Gazi ölünce yerine oğlu Osman geçti. Devletler ve milletler hayatı açısından çok kısa sayılabilecek bir zaman zarfında çevredeki Bizans kalelerini alıp kök saldı. Sıra Orhan Gazi’ye geldiğinde Osmanoğlu devletleşme sürecindeydi. Orhan Bey hem Hıristiyanlar için kutsal sayılan İznik’i aldı, hem de Bursa’yı fethederek Bizans’ı yüreğinden vurdu... Ardından Rumeli’ye ordu geçirerek Peygamber müjdesini (Bizans’ın fethi) gerçekleştirme yolunda büyük bir adım attı. Artık Bizans kuşatması fiilen başlamıştı.
Bu bir “Yürek Seferi”ydi ve özünde Peygamber-i Alişan Efendimiz’in “fetih” müjdesi vardı. Maksat mal-mülk biriktirmek, şan-şöhret kazanmak değil, Allah adını ilâ etmek, yaymak ve yüceltmekti. Bunu bilen gazi dervişler, abdallar, Alperenler, kısacası yürek adamlar kitleler halinde Osmanlılara katılıyor, Osmanlı ordusu gitgide evliyalar ordusuna dönüşüyordu. Kısacası, cihan hâkimiyeti mefkuresi (rahmetli Osman Turan Hoca’mın bu isimde bir kitabı var) önce yüreklerde tutuşuyor, ardından dünyayı tutuyordu.
Türkiye’nin yeni duruşu bana hep bunu hatırlatıyor.
Türkiye yaklaşık on yıldır çabalıyor. Bu süre içinde taşlar bir bir yerine oturtuldu. Daha önce yapılamayanlar yapıldı. Orduyu asli görevine döndürme, hukuku siyasetten arındırma, devlet kurumlarına işlerlik kazandırma, enflasyonu düşürme, ekonomiyi canlandırma, Türkiye’yi IMF’ye muhtaç durumdan kurtarma, devlet televizyonuna Kürtçe yayın yaptırma, nihayet İsrail’i özür ile yalnızlık arasında tercihe zorlama ve tüm bu konularda dik duruş gösterme gibi, birkaç yıl öncesine kadar tasavvur dahi edilemeyen şeyler hayata geçirildi...
Dahası da yapılacak. Çünkü Türkiye’nin başında, İslâm dünyasında olup bitenleri “ailevi sorun” sayan bir anlayış var. İşte bu Osmanlı anlayışıdır. Osmanlı bu anlayış içinde büyüdü ve dünyaya adâlet dağıttı.
Diyeceksiniz ki Amerika, İngiltere, Fransa, vs. buna izin verir mi?..
Kader izin verdikten sonra, sebeplerini de hazırlar. Unutmayalım ki, Osmanlı’nın kuruluş aşamasında da Doğu ve Batı Roma İmparatorlukları, İsveç, Norveç ve Danimarka, Lehistan, Macaristan (ki, Adriyatik’ten Karadeniz’e kadar uzanıyordu), Bulgaristan Krallıkları, Venedik Cumhuriyeti (Avrupa’nın en büyük deniz gücüydü), Ceneviz Cumhuriyeti, İspanya, İngiltere ve Fransa Krallıkları (ki, Fransa nüfus bakımından Avrupa’nın en büyüğüydü), Almanya (Avrupa’nın en geniş topraklarına sahipti ve Katolik dünyasının tek imparatorluğuydu) gibi büyük devletler vardı ve bunlar el birliği içinde Osmanlı’nın önünü kesmek istiyorlardı.
Ama hiçbiri hiçbir şey yapamadı.
Çünkü kaderin hükmü karşısında herkes çaresiz kalmaya mahkümdür sevgili dostlarım.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi