Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Laiklik bu milletin başına iş açar

Laiklik bu milletin başına iş açar

Açmadı mı?..
Çilekeş Müslüman halkımıza yıllardır “din ayrı- dünya ayrı” dayatmasında çektirmedikleri kalmadı. Babalarımız da çekti, dedelerimiz de çekti, halen de çekiyoruz...
Sekiz yıllık iktidarın rehavetinde sanki bilincimizdeki tarihi vukuatları birileri silmiş gibi, veya geçmişte hiçbir şey olmamış gibi Kemalizm cenahından bazı kutsamalar çıkıyor karşımıza.
Öyle diyor sayın Başbakan, demokrasi olacaksa yolu laiklikten geçer.
İstikbale bu tip bir köprü kurulduğunda Kemalizm denilen dayatmacı ideolojinin anatomisine bundan sonrasında kafa yormaya gerek kalmıyor, çünkü yıllardır o da aynısını söylüyordu.
“Çağdaş, laik, cumhuriyetçi, Kemalist...
Ortadoğu denkleminde başa dönmek olan laiklik baz alınarak Türkiye model seçilecekse Arap Baharı estirmenin bir anlamı kalmıyor.
O insanlar laik olalım diye değil, laik dünyanın zulmünden kurtulalım diye kıyama kalktılar.
Bizim de onlara tavsiyemiz hak yerine laiklikten geçen demokrasi modeli ise kıyamın amacına yeni bir şey katmaz, aksine eski çilelerin bir başka versiyonuna buyur etmiş oluruz.
“Biz çok çektik biraz da siz çekin” hesabı...
Yoksa birileri üzerimizden İslam alemine laiklik mi ithal etmeye çalışıyor? Öncü mü, veya “din ayrı dünya ayrı” rejiminde Müslüman ülkelere karşı model mi seçildik?
Öyle ya, Başbakan’ın konuşmasına Financial Times’in yazarı David Gardner lodoslama atılarak “Araplar ve Batı için paha biçilmez bir varlık” diyebiliyorsa işin içerisinde iş var demektir.
Yerli basından Fikret Bila’nın “Başbakan Erdoğan’ın Mısır’da çizdiği çerçeve Atatürk’ün sadece Türkiye için değil, bağımsızlık, özgürlük, demokrasi arayan tüm ülkeler için izlenmesi gereken bir lider olduğunu da ortaya koyuyor” şeklindeki vurgusu aynı kapıya çıkmaz mı?
Ne yaptığımızın farkında değilsek olalım. Bugün laiklik diyenler yarın da hiç şüpheniz olmasın “biz daha Mustafa Kemalciyiz” demeye başlayacaklar...
Kimseler kusura kalmasın, şu ana kadar yapılanların çoğu iyi de, bu gidişat hiç de iyi değil...
Ve bir de cümle kurdular:
“Müslüman laik olmaz, ama devlet laik olur.”
Korkarım bu gidişat sadece dünya aleminde değil, baki alemde bile bizi çok hırpalar.
İş bu raddeye kadar geldiğine göre, Kemalizmin ilkesi olan laiklik unsurunu artık Kılıçdaroğlu namındakilerin savunmasına gerek kalmıyor. İttihatçı çeteleri de mezarlarında rahat uyuyabilirler... Maya tuttu, rejim yerine oturdu...
Allah Resulü “size iki emanet bırakıyorum; Kur’an ve sünnet” dediği halde bazı nadanların din diyerekten İslam’ı devlet olgusundan uzak tutmaları bir başka ilahi acının felaketi olarak zihinlerimizi zonklatıyor... Nasıl oluyorsa; İslâmsız devlet, İslam dışı yasalar...
Unutmayalım; laiklik gereği Fransız’ın tanrısı kamusal alanlara giremez, ama Müslümanın Allah’ı(c.c) her yerde hazır ve nazırdır.
Bu ölçüyü içimizdekiler zaman zaman kaçırıyor, kaçırınca da altına kaçırıyor...
Hele de sayın Başbakan’ın Mısır ziyareti esnasında söyledikleri düşündürücü.
“Mısır’ın laik anayasaya sahip olmasını tavsiye ederim... Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslümanım ama laik değilim... Türkiye’de anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar.”
Bizim anayasamızda devletin her dine eşit mesafede duracağı şeklinde bir ibare olduğunu ben görmedim. Ama içime düşen kuşku, ileride yapılması düşünülen anayasaya bu tip yamuk bir cümle konulursa vay halimize... Doğru olan, laiklik çıkmazını geldiği yere yollamaktır.
Açıkçası, anayasada laiklik diye bir ibare bulunmasın...
Tarihten ders alacaksak Endülüs Emevi devleti örneği var.
Altı yüz yıldan fazla yaşayan bu devletin şu anda tek bir dikili ağacı kalmadığı gibi İspanya topraklarındaki Müslümanlar batılıların ayak oyunları ile asimile edilerek tarih sayfalarından silinip gittiler... Aynı tezgahın oyunlarına düşmemek için hatırımızdan hiç ama hiç çıkarmamak lazım, laiklik batı istasyonuna doğru seyreden asimile köprüsüdür.
O köprüden geçtin mi bir daha geri dönemezsin...
Bizim tek yolumuz var...
Müslümanlar olarak her yöne ayetlerle bakarız, her işimizi ayetler ışığında yaparız.
İlle de din hürriyeti ise Kur’an ferman ediyor:
“Ben sizin taptıklarınıza(hiçbir zaman) tapmış değilim, siz de benim kulluk etmekte olduğuma kulluk ediciler değilsiniz, (o halde) sizin dininiz size, benim dinim bana.”
Müslümanın bir başka ölçüye ihtiyacı var mı? Yok...
O halde, Allah(cc) için ya hak söz söyleyelim, veya susalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi